Geçen gün bir alışveriş merkezinde dolaşırken yılbaşı süsleri satan bir mağaza gördüm. Dikkatimi çeken bir biblo oldu. Kardan adam. Uzun boylu, atkılı, şapkalı… Kardan adama bacak eklemişler gerçekten adam olmuş yani.
Havuçtan burnunu hep sevmişimdir bana hep tavşanları hatırlatır beyaz tüylü, çirkin hayvanlar. Çirkin bulmama rağmen tavşanları severdim. Neden bilmiyorum ama bana samimi gelirlerdi ve sadık. Her neyse, o bibloyu aldım ve çok mutlu oldum: Bir anlığına… Eşyalar, giysiler, arabalar, evler, her şey; ihtiyacımız olmadığı halde ihtiyaca dönüştürdüğümüz şeyler… Bütün bunlardan nefret ediyordum son zamanlarda. Öyle ki aklıma kaçış planları geliyordu. Ama o kardan adamı görünce bütün bunlara benimde bağlı olduğumu anladım. O aptal biblo bana kendimle ilgili yadsıyamayacağım bir gerçeği hatırlattı. Ben de tüm bunlara muhtaç olmuştum. Atalarım yüzünden para denilen şeyin kölesiydim öyle ki asla özgürce dolaşamayacaktım, asla bir insanla samimi bir sohbet yapamayacaktım. Bizleri kinle doldurdular, beyinlerimizi ucuz filmleriyle yıkadılar, hayatlarımızı ve düşünme kapasitemizi ellerimizden aldılar. Öyle ki düşünme işini bizim yerimize yaptılar. Biz hiç düşünmedik. Biz sadece çalışıp para kazanmalı, okumalı büyük adam olmalıydık. Ya istemiyorsam? Bir karavanım olsa dedim kendime ve onunla dünya turuna çıksam; bu mümkün. Ancak imkânsız. Çünkü yine o lanet olası, 2 heceden oluşan, amaçsız, saçma sapan kâğıt parçasına bağlıydı hayalim. Kim bilir kaç insanın hayatı bu aptal kâğıt parçası yüzünden heba olmuştu. Düşünsenize, dünyayı, Allahın yarattığı güzellikleri göremeden sadece fabrikalarda yaşayan bir grup insan… Ve hanginiz onlarla samimi bir sohbet yapabilir ki? Sadece onlarla mı simitçiler, taksiciler, fabrikatörler, emlakçılar… Artık insanlara insan olarak değil de taksici, simitçi olarak bakıyoruz. Bu yüzden konuşmuyoruz anca bir otobüsün nereden geçtiğini ya da saat kaçta kalkacağını sormak için ağzımızı açıyoruz çünkü o insan değil; o çalışan, o görevli ve bizde birazdan işimizde olacağız. Ve sıra gelecek para için yapılan basit sohbetlere ‘ooo Ayşe hanım nasılsınız?’ Ayşe hanımın kim olduğunu bilmiyordun ki 2 dakika önce! Bunları anlamak istemiyorum artık sorgulamaya başladım o yüzden. Anlama kısmını hızlı geçtim baktım ki iş içinden çıkılacak gibi değil. Para uğruna heba olan yıllar, oysa o yıllardan 1 tanesini kimse olmadan, sessizlik içinde, boş boş oturarak geçirsek kendimize daha çok iyilik etmiş olurduk; en azından stres olmazdı, en azından kafamız yorulmazdı ya da en azından temiz olurduk. Günahsız olurduk. Bırakın hadi bunları şimdi, gidin çalışın, vakit kaybetmeyin boşuna. Ne demişler, ‘vakit nakittir.’