Bir şeyler duyar gibiyim; fısıltı desem değil, ama çok sesli de değil, sanki ağzının önünde bir engel varmışta sesi ondan izinsiz kısılıyormuş gibi… O adam kim, bana seslenen; tanımıyorum… Ama konuşuyor, bana seslendiğini biliyorum. Beni görmek istediğini, bana dokunmak istediğini biliyorum. İzin vermiyorum, kaçıyorum ondan. Koşuyorum sürekli nefes nefeseyim. Bir duvar var bembeyaz, yaslanıyorum soluklanmak için. Duvar kayboluyor aniden. Beyazlık gidiyor, yerini boşluğa bırakıyor. Boşluğun rengi yok. Siyah gibi ama siyah değil, tutunacak bir şeyler arıyorum ama bulamıyorum. Her yer karanlık ve ses yaklaşıyor. Gittikçe güçleniyor ama güçlendikçe boğuklaşıyor. Sanki o bağırdıkça önündeki engel de büyüyor. Ses anlamsızlaşıyor. Boşluk büyüyor. Nefes almıyorum artık, ihtiyacım yok. Yürüyorum tekrar bu kez korkmadan, kaçmadan. Üzerimde hiçbir şey yok, saçlarım uzamış; vücudumu örtüyor. Öyle hafif hissediyorum ki kendimi sanki bir esinti çıksa uçup gidecekmişim gibi. Ama yok, ne bir esinti ne bir gün ışığı her yer boşluk, karanlık ve burada olan tek şey o garip ses. Arkama bakıyorum, kimse yok. Takip edildiğime eminim ama kimse yok, göremiyorum. Zaten her yer karanlık… Su sesleri işitiyorum, az öteden geliyor. Su seslerine doğru ilerliyorum. Ve ayağım ıslanıyor, bir adım daha, suyun içindeyim. Etraf birden aydınlanıyor. Ve onu görüyorum, aydınlıkla birlikte. Öylece durmuş bana bakıyor. Yeniden nefes alıyorum. Ciğerlerim ferahlıyor, ihtiyacım varmış nefese… Onu görünce anımsıyorum, geçmişim geri geliyor. Ağırlaşıyorum birden, suya batacakmış gibi oluyorum. Esinti de çıksa uçamam artık… Ona bakıyorum uzun uzun ve gözlerimden yaşlar akıyor, ama içimde en ufak bir üzüntü yok ya da benzeri bir şey. Sadece gözlerim üzülüyor gördüğüne, tamamen kişisel… Şimdi söylediklerini duyabiliyorum onun ama anlamıyorum. Beynim onu reddediyor. Ona kızıyorum; anılarımı geri getirdiği için, beni yeniden öldürdüğü için, beni tekrar dünyaya döndürmeye çalıştığı için. Beni ağırlaştırdığı ve nefes almaya mecbur bıraktığı için. Ona öylesine kızgınım ki… Beni benden aldığı için… Sanki ikiye bölünüyorum, benden ayrılan bir ben daha… Benden ayrılan ben, bana bakıyor ve beni suyun içinde aydınlığımla baş başa bırakıp karanlığın içinde o tuhaf adamla kayboluyor. Artık bir hiçim ta ki ikinci ben, karanlıkların içinden aydınlığına tekrar adım atana kadar… Onu bekliyorum umutsuzca ama o öylesine kaybolmuş ki o adamda… O adamı öldürmeye çalışıyorum ikinci benin kafasında ama olmuyor. Tam can çekişirken tekrar hayata dönüyor. Asla ölmüyor. Ben, o adam için, beni terk ederken hiç düşünmemiştim. Evet, ardıma baktım ama bir boşluktu gördüğüm ne sular vardı ne de içindeki uzun saçlı kız… Kendine ihanet etmek değil de neydi bu? Beni hayattan uzaklaştıran suların içinde bıraktığım kızın düşü müydü? Artık yaşamaktan keyif almamamın sebebi pek çok kez ölüp cennetin olmadığını fark etmiş olmam mıydı? Belki de her şey rüyaydı; ben bile…