Bu kitap çok gerekli bir açığı dolduruyor. -Moses Hadas |
|
||||||||||
|
Geçmişin unutulmaya yüz tutmuş sahilleri… Yosunlarının kenarında oturmuş titriyorum; soğuk. Yosunlar tutmuş bacaklarımı yürüyemiyorum. Geçmişin tadı tuzlu biraz… Yakıyor genzimi neden hala içmeye çalışıyorum, bilmiyorum? Sorular öyle çok ki, cevap lazım ama yok; cevap yok, sorular yok, düşünmek yok. Burada hiçbir şey yok artık; geçmişin sahili, yosunların sesleri… Düşünürsün ama zaten, daha önce düşündüğün bir şeydir o. Çözüm yolları hep vardır, karşındadır ama nedense hep, kaparsın gözlerini. Tek bir umut bile yoktur hal böyleyse. Oysa önüme bakmak öyle kolay ki… Geçmişin kucağına sığmaya çalışmaktansa, geleceğin elini tutmak çok daha kolay. Çünkü artık büyüdüm hiçbir kucağa sığamam ki. Geçmiş yosundan elleriyle bacaklarıma yapışmış, üstünde deniz kabukları… Tadı tuzlu, deniz kabukları güzel ama benim değiller ki. Benim olmayan her şey bir günahmış gibi gelir gözüme, dokunamam ki. Keşke, ‘keşke’ demek bu kadar can acıtmasaydı… Bir umut olsaydı uzaklardan gelen: Camdan bir şişeye konulmuş olsaydı. Uzak kıyılardan benim kumsalıma atsaydı dalgalar şişeyi. Tadı tuzlu, etrafı yosunlu olsaydı ama içi kuru olsaydı şişenin, ağzını açınca her yeri ışık kaplasaydı. Işık azaldıkça gözlerimi açsaydım yavaş yavaş. Derin bir nefes alıp dudaklarımı, ağzı tuzlu şişeye yaslasaydım, içseydim kana kana umudu. Belki bir gözyaşı olmalıydı şişedeki; bir kadının, mühürlenmiş acılarını hapsedip, çok uzaklara yolladığı… Ya da kan olmalıydı; bir adamın kıskançlığından, öldürdüğü karısının şehvet dolu kanı ya da tuzlu olmayan bir su olmalıydı; sıcak, saf, temiz… Umut dedim ya umut olsun umut… Tek bir umut bile yok geçmişin izlerini silmeme yetecek. Senin gözlerin de sahteymiş, oysa umudum sanmıştım gözlerini. Senin gözyaşın tuzsuzmuş, hiç umutsuzluktan ağlamamışsın çünkü. O tuzlu suları hiç içmemişsin, o kıyılarda hiç yürümemişsin. Ve bana gelip tuzlu sulardan bahsetmişsin, hiç görmeden çok da güzel tasvir etmişsin. Neden yapmışsın bunları? Yorgunum ben, anlayamamaktan seni. Üzgünüm, yenildiğimden karşında hep, yıkıldığımdan. Artık dayanamadığımdan ‘son’ dedim. Kararlıydım, ilk kez. Açık kapı da yok ardımda, aklımda kalan bir soru da yok. Bir kenarda oturup sessizce kurtarılmayı bekleyeceğim çünkü artık çok yoruldum. Kim bilir, belki bir gün, o şişenin içinde senin gözyaşların olur, kıyılarıma vuran?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilal Akdemir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |