Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Bir ülkede yaşayan halkın bir sosyolojisi, bir psikolojisi, en önemlisi yaşam karşısında bir beklentisi vardır. Bu sosyolojik ortam yaşam biçimini belirler, psikolojini dengeler ve beklentilerine cevap alabilmek için yeni girişimlerde bulunmasını sağlar. Ben bir sosyolog değilim, psikoloji bir eğitimci olarak ilgi alanım. Yine de bana çok uzak olmayan, iç içe yaşadığım ülkemin insanının değer yargılarını, yaşama biçimini ve beklentilerini –öznel de olsa- tahlil etmek isterim. Yıllar öncesine gidiyorum şimdi. Hükümetler, partiler… o günkü ortama vurgu yapmayacağım ; çünkü üç aşağı beş yukarı her dönemde bu ülke insanının şikayetleri bitmemiş, beklentileri istediği cevabı bulamamıştır. Bizler seksen öncesine şahit olmuş bir kuşağız. Seksen sonrasını da adım adım yaşadık. Seksen öncesinin ölümüne kardeş kavgalarında bitaraf olanın bertaraf edildiği insanların doğru ve mutlu bir ülke arayışlarının içerisinde pek çok acı çektik. Anti parantez belirtmeliyim ki şu anki duruşum ne kadar nesnel olma çabasında ise o yıllarda da çok farklı değildim. Bu nedenle de bir ateiste göre, inandığım için dinci; bir solcuya göre, milliyetçi olduğum için faşist; Cumhuriyete düşman bir anlayışa göre, Atatürk hayranlığım için Kemalist; bir ülkücüye göre, ileri görüşlü olduğum için komünisttim . Seksen sonrasında sular duruldu. Daha doğrusu içine çekilmeye başladı. Üniversitede son iki yılımız daha rahat, daha güvenli geçti; ancak henüz vatan, bayrak, millet, din, bağımsızlık gibi gelecek kaygısı taşıyan söylemlerimiz, tartışmalarımız tamamen son bulmamıştı. Üniversiteden mezun olduktan birkaç yıl sonra okulumu tanıyamadım. Artık çok farklı bir gençlik vardı karşımda. Bizlerden çok daha rahat, bireysel kaygılarını öne çıkarmış, kolay para kazanma yollarını konuşan, eğlenmeyi, gülmeyi ve aşkı yaşam biçimine dönüştürmeye çalışan gençliğin ilk kıvılcımlarıydı önüme çıkan. Çok üzülmüştüm o zaman. Mesleki anlamda, genellikle bizim kuşak öncesi ağırlı bir yekün tuttuğu için, gizliden gizliye seksen öncesinin izleri taşınmaya devam ediliyor, insanların siyasi görüşleriyle ilgili bir işaret aranıyor, etki/ tepki konusunda gruplaşmalar varlığını sürdürüyordu. Geçen zaman yavaş yavaş özel yaşamımızın sorunlarına yönelik kaygılara bıraktı yerini. Daha iyi yemek, daha iyi giyinmek, daha çok para kazanmak, itibarlı olmak, kariyer elde etmek ….Siyaset, partiler bazında oy kullanmak ve bireysel çıkarlarımızda işimizi yaptırabilmek için bir araçtı artık, amaç olmaktan çıkmıştı. Sol, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasıyla kan kaybetmişti. Milliyetçilik kapitalist bir anlayışla varlığını sürdürüyor, liberalizmin tohumları ekilmeye başlanıyordu. Süreç içinde insanların en önemli kaygısı ekonomikti. Bu nedenle de ekonomik krizler, hayali ihracatlar, yatırımcısını dolandıran bankacılar hükümetler düşürüyor, hükümetler çıkarıyordu. Amerika’yla işbirliği yapmak , Amerika’nın istediklerine cevap vermek el altından yürütülen, halkın tepkisini topladığı için açıkça dillendirilmeyen siyaset çıkmazlarıydı. Mustafa Kemal Atatürk, ilke ve inkılaplarıyla öne çıkarılırken yavaş yavaş bu ülke insanının elinde oraya buraya çekiştirilmeye başlamış, nesnelliğini kaybetmiş, hepimizin değil, birilerinin olma yolunu tutmaya başlamıştı. Bu arada din türban tartışmalarıyla yeniden ikilemler doğurmuş, bizi yönetenlerin halkın inançlarına ne kadar saygılı oldukları sorgulanır olmuştu. Yıllarca bu ülke insanının belini büken terörün bir türlü sona erdirilememesi ise vatan- millet söylemlerinin yara almasına neden olmuş, beklenilen ‘zafer’ kazanılamamıştı. Kısacası artık ülke insanı işinden gücünden arta kalan zamanlarda kendisini aşan bu sorunlar karşısında duyarsız kalmayı tercih eder olmuştu. Dünya ülkelerinin ortaya çıkardıkları bizim de adım adım takip ettiğimiz siyasi, felsefi ve sosyolojik anlayışlar çok hızlı bir değişim içindeyken ayak uydurmamızın ne kadar zor olduğu gerçeği ne yazık ki ortaya çıkmıştı. Bezginlik, yılgınlık, azmimizin kırılması kan kaybetmemize neden oluyordu. En önemlisi gençliği kaybetmeye başlamıştık. Artık gençlerimizin doğruyu bulmaları, bir takım değerlere sahip çıkmaları gittikçe ailelerin kontrolünden çıkıyor, aileler kolay yolu seçip gençleri güvenilir buldukları ellere emanet ediyorlardı….
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilâl Erboyacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |