Mutlu insanlar tatlı şeylerden söz ederler. -Goethe |
|
||||||||||
|
Muhammet 25 yaşındayken Kureyş aşiretinden kervan ticareti yapan başarılı, otoriter ve varlıklı bir dul olan 40 yaşındaki Hatice ile evlenmiştir (595). Hatice Muhammet’in karısı olmadan önce onun patronuydu. 25 yıl sürecek bu tek eşli evlilik boyunca Muhammet başka kadın alamaz. Çokeşlilik Hatice öldükten sonra başlar (620). Ansiklopedik, bilimsel ve bir çok İslami kaynak Muhammet’in, Hatice’nin ölümünden sonra, bir kız çocuğu ile evlendiğini yazmaktadır. Çocuk yaşta evlilik, çocukla evlenmek, çocukla gerdeğe girmek, beşik kertmesi gibi adetler geri kalmış, ilkel, feodal ve oryantal doğu toplumlarında gayet olağan karşılanan uygulamalardır. Günümüz 21.ci yüzyıl Türkiye’sinde bu durum değişmeden devam ediyor. Gazeteler yazıp durdu: İlkokul çağındaki çocuklar nişanlanıyor, evleniyor. Bu uygulamalar yöresel arabesk/şeriatçı kültüre göre gayet olağan, normal uygulamalardır. MUHAMMET VE AYŞE Muhammet, ilk karısı Hatice öldükten sonra, amcası Ebubekir’in kızı 6 yaşındaki Ayşe ile nişanlanmıştır. Bu bir akraba evliliğiydi, dolayısıyla ensest bir ilişki söz konusuydu ve Muhammet o sırada 48-50 yaşlarındaydı. Büyük Larousse Ansiklopedi “Hz Ayşe” maddesinden özetle aktarıyorum: “İlk eşi Hatice ölünce Havla Binti Hakim adlı bir kadın Hz Peygamber’e isterse henüz 6 yaşında olan Ayşe, ya da kocasından dul kalan Sevda Binti Zam ile evlenmesini önerdi. Peygamber Ayşe ile nişanlandı. Ancak nikah hicretten beş altı ay sonra gerçekleşti (623 ya da 624). Ayşe Peygamberin mescidine bitişik odalardan birinde kaldı ve onun gözde eşlerinden biri oldu.” Ayşe’nin doğum tarihi 614. Ayşe 6 yaşında Muhammet’le nişanlanıyor ve 9 yaşında da onunla gerdeğe giriyor. Bedevi törelerinin çağdaş ahlakla bağdaşmadığını fark eden ve bu sakıncalı duruma bir çözüm bulmaya çalışan bir çok yeni yetme ilahiyatçı bu gerçeği karartmak için bir sürü tuhaf hesaplamalar yaparak Ayşe’nin Muhammet’le 18 yaşında evlendiğini kanıtlamaya çalışırlar ! Bunlar boş çabalardır ve hiç gereği yoktur. İnsanlar sözlerden çok eylemlere, işlere, davranışlara bakarlar. 9 yaşındaki bir kızla babası yaşındaki bir adamın birlikteliği ideal bir evlilik örneği oluşturamadığı gibi Muhammet’in daha sonra aldığı kadınlarla karılarının sayısını 9’a çıkarması da günümüz için maalesef iyi ve güzel örnekler oluşturamaz. Böyle bir aileyi gençlerimize nasıl örnek ve çağdaş bir aile olarak göstereceğiz? Böyle bir model ailenin günümüz toplumunda çok büyük cinsel, psikososyal, psikoseksüel sorunlara yol açması, sakıncalar doğurması kaçınılmazdır. MODEL EVLİLİK Nitekim, her şeyden önce, böyle olumsuz ve uygunsuz bir evlilik modeli, 6 yaşlarındaki kız çocuklara cinsel arzu duyulmasının, şehvetle bakılmasının kapısını aralar. Bu örnekten cesaret alan bir takım densizler her yaştaki küçük kız çocuklarına şehvetle bakabilir, evlenmeye veya cinsel tacize veya cinsel ilişkide bulunmaya kalkışabilirler. Bazı yörelerde minicik kızların çarşafa sokulmasının nedeni onları yaşlı, bunak, cinsel sapıklardan korumak içindir. Öte yandan, hangi aklı evvellerin marifetiyledir bilinmez, 3-10 yaş arası ilkokul, hatta anaokulu çağındaki küçük kız çocuklar dudaklar boyalı, kulaklar küpeli okul gösterilerinde göbek atar, küçük hayat kadınları gibi “pazarlanırlar”, birileri de alınlarına para yapıştırır! Bunları habire televizyonlardan izliyoruz. Bebekler, ergen olmayan çocuklar TV reklamlarında yarı çıplak boy gösteriyorlar. Neticede bir de bakarsınız işte 2000li Türkiye’sinde bazı sapıklar 1.5 yaşında bir bebeğe tecavüz ederler. Ama unuttuk gitti değil mi? Kuşkusuz, tüm bunların hepsini tabi ki doğrudan doğruya Muhammet’in evlilik örneğine bağlamıyorum. Ama ceylan gözlü huriler, gılmanlar, 6 yaşında nişanlanmalar, 9 yaşında evlenmeler, yok beşik kertmesi, yok kundak kertmesi, harem hayatı, cariyeler, odalıklar, divan edebiyatındaki örtülü eşcinsellik ve müstehcenlik tüm bunlar insanın bilinçaltında farkına varmadan yer eder ve Sigmund Freud'un ve davranışbilimci Alfred Adler'in saptadığı gibi tüm koşullar, parametreler elverişli bir ortamda çakıştıklarında –predispozan faktör oluştuğunda- yüz kızartıcı davranışları tetikleyebilirler. ÖZEL ENSEST İZNİ Evrensel ve çağdaş kültürde amca, hala, dayı ve teyze kızıyla evlenmek ahlaken uygunsuz ve kanunen yasaktır. Bunun temelinde genetik bozulmanın, geri zekalı ve sakat doğumların önlenmesi kaygısı da vardır. Oysa akraba evliliği arabesk/şeriatçı kültürde özellikle Muhammet’e tanınmış bir ayrıcalıktır: Ahzab Suresi: 50 “Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık.” "Mehir, mehr, mihir" evlenirken erkek tarafından kadına verilen paradır. Yani, kadının nikâh akdi veya erkeğe bekaretini vermenin karşılığında kazandığı mal veya meblağ anlamındadır. Burada dikkat çeken husus bakireliğin, kızlığın ve kadınların parayla alınıp satılan bir değer olarak görüldüğü ve bunun da açıkça yazıyor olmasıdır. Bu bağlamda, sorulması gereken sorular şunlardır: 65 yaşında ölen ilk karısı Hatice’nin mirasına konduktan sonra Muhammet’in çok eşli evliliğe geçmesindeki temel itki nedir? Neden hemen 6 yaşında bir kız çocukla nişanlanmıştır? 50 yaşını geçmişken 9 yaşında bir çocukla gerdeğe girmesi yaşlı ve otoriter bir kadınla 25 yıl boyunca sürdürülen tek eşli evliliğe karşı bir misilleme midir? Yoksa Prof. Adler'in kuramına göre "Erkeksi Başkaldırı" ile bir "telafi" yöntemi midir? Çok eşle evlilik (poligami), köle kadın ve cariyeler, harem, köleci-aşiret toplum düzeninden kalma uygulamalardır, bunlar nasıl olur da ilahi emirler olarak kabul görür? SONUÇ Eğer din kurallarını cinsellik, erkeklik, dişilik gibi fiziksel özellikler belirliyorsa, kurallar cinselliğe, adet günlerine ve benzeri ölçütlere dayandırılıyorsa, o kuralların ilahi olması olanaksızdır. Çünkü ilahi alemlerde cinselliğe yer yoktur. Diğer taraftan, ahlak sadece din kurallarından oluşmaz. Yani, dinsel kuralların ortadan kalkmasıyla ahlak ortadan kalkmaz. Din kuralları toplumsal ahlakın sadece bir parçasıdır. Dünyada İslamiyet gibi cinselliğe, cinsiyet ayırımına bu kadar önem veren, kutsal kitabının yarıya yakın bölümünde inanlılara cennette huriler ve gılmanlar vaat eden başka bir din yoktur. Bu bağlamda, bu dine ait mabetlerin bile cinsel simgeleri çağrıştırdığını ileri süren bilim adamlarının olduğuna şaşmamak gerekir. Ülkenin şu an ki yönetim şeklini "Penis Diktatoryası" olarak yorumlayan Prof. Yalçın Küçük, İslami ibadethanelerin "fallik strüktürde" olduğuna dikkat çekerek çok önemli bir görsel saptamada bulunmuştur. Fallus (phallus) ereksiyon halindeki penis olduğuna göre, bu durumda kubbeler "testisleri", minareler de "penisi" simgelemiş veya çağrıştırmış oluyor. O halde, Freud kuramına dönecek olursak, insanlarda oral (0-1 yaş), anal (1-3 yaş), fallik ( 3-6 yaş) dönemler olduğuna göre, bu durumda İslami mimarinin kökenini fallik dönemin psikopatolojik tıkanıklığında aramak yanlış olmayacaktır. Oidipus Kompleksi ile aşırı çekingenlik, cinsel güvensizlik ve değişik cinsel tercihlerin etkisiyle 3-6 yaş döneminde tıkanan veya "bastırılan" veya "doyuma ulaşamamış" psikopatolojik saplantı veya sapmalar, ileri yaşlarda süblime veya telafi edilerek fallik yapılar şeklinde somutlaştırılmış olabilir. Kentsel yerleşime ve çağdaş şehircilik anlayışına temelden aykırı bu kadar devasa kubbeler ve aşırı yüksek minareler inşa etmenin ve üstelik bir de bunlara hoparlör takarak muazzam bir gürültüye yol açmanın başka ne gibi mantıksal bir izahı olabilir ki? İmdi, bilimsel ve özgür düşünceden yana olanlar gerçeklerin açığa çıkması için düşünür, araştırır, irdeler. Fransız düşünür Rémy de Gourmont (1858-1915) "Bir gerçek arandığı zaman, asıl korkunç olan şey, bulunmuş olandır" der. Bu inceleme kapsamında bulunmuş olan, aslında herkesin bildiği, kitaplarda yazılı duran gerçeklerin gün ışığına çıkarılmasıdır sadece. Düşünce ve inançlarda gereksiz ve yanlış tabulardan kurtulmadıkça insanların mutlu, dingin ve huzurlu olması mümkün değildir. Son 20 yıl içinde Türk halkı dine olan tutkusunu kendi ulusal çıkarları olduğu kadar, ulusal benliğini ve ulusal kimliğini yok sayacak kadar aşırı bir dereceye çıkarmıştır. Bedevi ahlakı büyük gösterişlerle kamusal alanda egemen olmuş, vatanseverlere, laiklere, aydınlara, orduya, kadınlara ve kızlara karşı saldırılar gittikçe artmış, ekonomik sıkıntı ve ağır vergilerle ezilen yığınlar tarikatlara teslim olmuştur. "Ergenekon, vatanseverlik, yurtseverlik, milliyetçilik, ulusçuluk" gibi Türk halkı için kutsal bir geçmişin izlerini taşıyan kavramlar ve simgeler terör yaftasıyla kirletilmek istenmiştir. Önce Müslüman sonra Türk olduklarını söyleyenler, Atatürk'ten nefret ettiklerini gizlemeyecek kadar ulusçuluğu yadsımakta fayda umanlar, Osmanlılığı yüceltip Türklüğü aşağılayan dindaşlar, yandaşlar, tarikatlar, ilahiyatçılar ve din adamlarının sayısı büyük hızla artmıştır. Durumun böyle olmasında, ekonomik sıkıntı, işsizlik, ağır vergiler, gelecek korkusunun yanı sıra sığınabilecekleri tek şeyin sadece din olduğunun ezilen yığınlara empoze edilmesinin önemli bir etkisi olmuştur. Büyük ve güçlü bir aile olan Türk Ulusunun, kendi özünü tahrip etmeye yönelik dinsel, tarikatçı, ümmetçi saldırıları elinin tersiyle iteceğine olan güvenimiz tamdır. Bu tür saldırılardan ulusumuzu korumak ve bunlara direnmenin her bilinçli yurttaş için ulusal bir görev, tarihi bir sorumluluk olduğunu bu vesileyle bir kez daha hatırlayalım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hulki Can, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |