Aşk eski bir masaldır ama her zaman yepyenidir. -Heine |
|
||||||||||
|
"Modern Çağın Cinleri: Uzaylılar" başlıklı yazıma ek olarak dinlerin bu konuya yaklaşımına da değinmekte fayda var. Yahudilik ve Hristiyanlık cinlerin tümünü isyankar ve tanrısal izzetten yoksun murdar varlıklar olarak mahkum ederken, Müslümanlık iyi ve dindar cinlerin cennete gideceğini öğretir. (Bu yazı Nano Kutsallık - Neden Müslüman Değilim? isimli çalışmamdan alınmıştır) Cinlere ve perilere inanış, cinlere ibadet, cincilik (demonoloji) tüm eski halkların mitolojilerinde vardır. İslam inancına göre cinler insanlar gibi evlenirler, çocuk sahibi olurlar, içlerinde iyi veya kötü olanları vardır. Yahudilik ve Hristiyanlık ise cinciliği çok kesin çizgilerle yasaklar. Cinler Tanrı’ya başkaldırmış melekler olarak kabul edilir. İblis veya Şeytan denilen varlık da bunların başı olup Tanrı ve insanların düşmanı olarak görülür. Tevrat ve İncil’de tüm cinler murdar ruhlar olarak tanımlanır. İncillerde cinlerin etkisi altında olan bir çok insanın İsa tarafından kurtarılması anlatılır. Cin ya da şeytan çıkarma (exorcism) olarak tanımlanan bu eylem günümüzde filmlere bile konu olmuştur. İsa hiçbir zaman cinlerle iletişim kurmamış, onlara hoşgörü ve sevecenlik göstermemiş, tam tersi, onları sürekli kovmuş (Matta 10:8), Tanrı ile cinlerin işbirliği yaptığı yolundaki iddiaları Kutsal Ruh’a karşı en bağışlanmaz günah olarak belirtmiştir. (Matta 12: 27-31) İSLAM AÇISINDAN CİNLER Oysa, İslamiyet açısından iyi huylu mümin cinler ve kötü huylu kafir cinler vardır. “Huddam” (hizmetçi) denilen iyi cinler “cinci hocalar” ile birlikte çalışarak hastalıkları iyileştirir, büyüleri çözerler, kötülükleri kovarlar. Abdülkadir Gölpınarlı’nın İslam alimi Cübeyr oğlu Saidin İbni Abbas’tan aktardığına göre Muhammet sahabesiyle 1 (1) Mekke'de Ukâz bölgesine giderken sabah namazını kılmış, bu sırada cinler Kuran'ı duyup kendi cin topluluklarına haber vermiş, Allah da bunu, Cin Suresiyle Peygambere bildirmiştir. Abdullah İbni Mesut ise Peygamberin bir gece Mekke'de kaybolduğunu, nereyi aradılarsa bulamadıklarını, sabahleyin Hira dağı tarafından geldiğini ve “cinlerden bir elçi geldi, beni çağırdı; gittim, onlara din tebliğ ettim, Kuran okudum” dediğini rivayet eder (Mecmua, 2, 538-539). 2 (2) Cinlerin bir bölümü Allah’ın yönlendirmesiyle Kuran’ı dinleyip Müslüman olmuş, daha sonra kendi cin topluluklarına gidip onları da Muhammet’e uymaya, Müslüman olmaya davet etmişlerdir. Bu konuda Cin ve Ahkaf Suresinde şunlar yazılıdır: Cin Suresi: 1-2, 4, 11, 14-15 “1- De ki: Hakikat bir takım cinin Kurân dinleyip de şöyle dedikleri bana vahyedildi: Şüphesiz biz, hayret verici bir Kurân dinledik. 2- O Kurân hidayete erdiriyor, biz de ona iman ettik. 4- Meğer bizim beyinsiz (İblis), Allah hakkında saçma şeyler söylüyormuş. (...) 11- Doğrusu bizler; bizden iyi olanlar da var, olmayanlar da var. Biz çeşitli yollara ayrılmışız. 14- "Ve biz, bizlerden Müslümanlar da var, hak yoldan sapanlar da var. Müslüman olanlar, işte onlar doğru yolu arayanlardır." 15- Ama yoldan çıkanlar, işte onlar cehenneme odun olmuşlardır.” Ahkaf Suresi: 29-31 “Ey Muhammet! Hani biz cinlerden bir grubu Kurân’ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Onlar Kurân’ı dinlemek için hazır bulundukları zaman birbirlerine "susun" dediler. Kurân’ın okunması bitince de birer uyarıcı olarak kavimlerine döndüler. Onlar kavimlerine şöyle dediler: "Ey kavmimiz! Gerçekten biz Musa'dan sonra indirilen ve kendisinden öncekileri tasdik eden bir kitap dinledik. O kitap gerçeği ve doğru yolu gösteriyor. Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine uyun ve O'na iman edin ki, Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun." Kuşkusuz burada etik ve teolojik bir sorunla karşı karşıyayız. Çünkü bu durumda hem Allah, hem Muhammet cinlerle işbirliği yapmış oluyor: Nasıl olur da Allah ile Muhammet cinlerle işbirliği yapar bir konuma girerler? SÜLEYMAN PEYGAMBERİN CİNCİLİĞİ Kuran’a göre İsrail kralı ve peygamberi Süleyman’a rüzgara hükmetme yetkisinin yanı sıra, dalgıç ve yapı ustası olan şeytanlar tapınağın yapımına yardımcı olarak verilir. Kral Süleyman ünlü mabedini cinler ve şeytanların yardımıyla inşa edecektir. Hatta öyle ki bu şeytanlar kaçmasın diye zincirlere bağlıdırlar: Sad: 35-39 “Süleyman: "Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren sensin." dedi. Bunun üzerine biz rüzgarı onun emrine verdik. Onun emriyle istediği yere yumuşacık akardı. Dalgıç ve yapı ustası şeytanları da. Ve daha diğerlerini de zincirlerde bağlı olarak (Onun emrine verdik). "İşte bu, bizim ihsanımızdır. Artık sen dilersen başkalarına ver veya verme. Bundan hesaba çekilmeyeceksin" dedik.” Süleyman’ın şeytanlar ve cinlerle işbirliğine Allah’ın "İşte bu, bizim ihsanımızdır” diye açıkça onay vermesi de etik ve teolojik olarak kabul edilebilir mi? Nasıl olur da Allah Tevrat ve İncil’de murdar olarak kabul edilen varlıkları Süleyman’a armağan eder veya bağış olarak verir? Cincilik ve benzeri işlerle uğraşanların iğrenç (mekruh) oldukları Tevrat’ta açıkça yazar: “Aranızda oğlunu ve kızını ateşten geçiren, veya falcı, veya müneccim (astrolog), veya sihirbaz, veya afsuncu, veya büyücü, veya cinci (medyum), veya bakıcı, veya ölüleri çağıran bulunmayacak. Çünkü bu şeyleri yapan Rabbe mekruhtur.” (Tevrat, Tesniye 18: 10-12) Neml suresinde ise Süleyman’a “ilim” olarak “kuş dili” öğretildiğinden, hizmetindeki cin, insan ve kuşlardan oluşan ordularından bahsedilir. Süleyman’ın bu müthiş orduları ilerlerken karıncalar bile yuvalarına saklanırlar: Neml: 15-18 “Andolsun ki biz, Davut’a ve Süleyman'a bir ilim verdik. Onlar: "Bizi mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a hamt olsun" dediler. Süleyman Davut’a varis olup dedi ki: "Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur." Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları Süleyman'ın hizmetinde toplandı, hepsi bir arada (onun tarafından) düzenli olarak sevk ediliyordu. Nihayet karınca vâdisine geldikleri zaman, bir karınca: "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!" dedi.” Oysa, Tevrat’ta Süleyman’ın cinlerden değil Sur kralı Hiram’dan yardım isteyerek tapınağı inşa hazırlıklarına başladığı ve emrinde 180.000 bin işçi ve 3.300 yönetmen çalıştırdığı yazar: “Süleyman Sur kralı Hiram'a şu haberi gönderdi: (...) RAB'bin adına bir tapınak yapmaya karar verdim. Şimdi bana Lübnan'dan sedir ağaçları kesmeleri için adamlarına buyruk ver. Benim adamlarım da seninkilerle birlikte çalışsın. Adamların için istediğin ücreti vereceğim. Aramızda Saydalılar kadar ağaç kesmede usta adamlar olmadığını biliyorsun. Sonra Hiram Süleyman'a şu haberi gönderdi: Gönderdiğin haberi aldım. Sedir ve çam ağaçlarıyla ilgili bütün dileklerini yerine getireceğim. Adamlarım tomrukları Lübnan'dan denize indirecekler, ben de onları sallar halinde bağlatıp belirteceğin yere kadar denizden yüzdüreceğim. Orada adamlarım onları çözer, sen de alıp götürürsün. Sarayımın yiyecek gereksinimini karşılamakla, sen de benim dileğimi yerine getirmiş olursun. Hiram Süleyman'a istediği kadar sedir ve çam tomruğu sağladı. Süleyman her yıl Hiram'a sarayının yiyecek gereksinimi olarak yirmi bin ölçek buğday, yirmi kor saf zeytinyağı verirdi. RAB, verdiği söz uyarınca, Süleyman'a bilgelik verdi. Kral Süleyman angaryasında çalıştırmak üzere bütün İsrail'den 30bin adam topladı. Sırayla her ay 10binini Lübnan'a gönderiyordu. Bir ay Lübnan'da, iki ay evlerinde kalıyorlardı. Süleyman'ın yük taşıyan 70bin, dağlardan taş kesen 80bin adamı vardı. Ayrıca, işin yürümesini sağlayan ve işçileri yöneten 3.300 görevlisi vardı. İşçiler, kralın buyruğu uyarınca, tapınağın temelini yontulmuş taşlarla atmak üzere ocaktan büyük ve kaliteli taşlar kesip çıkardılar. Süleyman'ın ve Hiram'ın yapıcılarıyla Gevallılar, tapınağın yapımı için taşlarla keresteleri kesip hazırladılar” (I. Krallar 5: 1-18). 3 (3) HÜTHÜT VE EBABİL KUŞLARI Tevrat’taki bu somut anlatıma karşın Kuran’daki anlatım çok masalsı ve mitolojik kalmaktadır. Kuşdili öğrenerek ilim ve irfan sahibi olan Süleyman kuşların başı Hüthüt kuşunun kaçtığını zannedip çok sinirlenir ve ona ağır bir ceza vermenin planlarını yapar. Oysa zavallı Hüthüt Saba Melikesinin haberini getirecektir: Neml: 20-22 “(Süleyman) Kuşları gözden geçirdikten sonra şöyle dedi: "Hüt-hüt'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?" "Ya bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirecek, ya da onu şiddetli bir azaba uğratacağım, yahut boğazlayacağım!" Çok geçmeden (Hüthüt) gelip: "Ben, dedi, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe'den sana çok doğru (ve önemli) bir haber getirdim.” Hüthüt’ten Habeşistan prensesi Saba Melikesi’nin geleceği bilgisini alan Süleyman, kendisine danışmanlık (müşavirlik) yapan cinleri “ey ulular” diye yücelterek onlardan Saba Melikesi’nin tahtını getirmelerini talep eder ve, kilometrelerce uzaklıktaki taht bir göz kırpmasında Kudüs’e Süleyman’ın yanına gelir. Cinlerin gerçekleştirdiği bu mucizeyi Süleyman Allah’ın lütfu olarak yorumlar: Neml: 38-40 “(Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: "Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o Melike'nin tahtını bana getirebilir?" Cinlerden bir ifrit, "Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var." dedi. Kitaptan ilmi olan kimse ise, "Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm" dedi. (Süleyman) onu (Melike'nin tahtını) yanı başına yerleşivermiş görünce, "Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır.” İslam mitolojisinde Hüthüt ve Zümrüt Anka’nın yanı sıra Ebabil kuşları da önemli bir dinsel motiftir. Yemen kralı Ebrehe fillerden oluşan ordusuyla Mekke’ye saldırıp (570) Kabe’yi yıkmak isteyince Allah’ın yolladığı Ebabil kuşları tarihteki ilk hava bombardımanını gerçekleştirerek saldırıyı önlerler: Fil Suresi: 1-5 “Görmedin mi Rabb'in fil sahiplerine ne yaptı? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi. Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı. Ve onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı.” CİNLER VE İBLİS SOYU Kehf suresinde Allah’ın cinleri ve İblis’in soyunu asla yardımcı edinmediği belirtilir: Kehf Suresi: 50-51 “(...) İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da İblis'i ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir. Ben, onları (İblis ve soyunu) ne göklerin ve yerin yaratılışında, ne de kendilerinin yaratılışında şahit tutmadım ve hiçbir zaman doğru yoldan çıkanları yardımcı edinmiş değilim.” Buna rağmen Müslümanlıktaki bu cin sevgisini en güzel ve en açık şekilde İslamcı şairlerden Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983) dile getirir: “Ne derlerse desinler/Yakın dostlarım cinler Havanın ve alevin/Kemiksiz çocukları Yüz bir odalı evin/Haşmetli konukları Rüzgardan topukları/Yakın dostlarım cinler” 4 (4) Kuran’da cinler hakkında yapılan bu ayrıntılı ve çelişik açıklamalar İslam bilginleri arasında çekişmelere neden olmuştur. Kuran’ın 23 yıllık bir zaman diliminde “indiğini”, Muhammet’in söylediklerini ve yazdırdıklarını tekrar gözden geçirme gibi bir olanağı olmadığını varsayarsak, bu kadar uzun bir süre içinde değişik ve çelişkili görüşlerin oluşması kaçınılmazdır. Nitekim surelerin iniş sırasına göre Neml 48.ci, Kehf ise 69.cu suredir. 5 (5) Bu iki sure arasında ne kadar süre geçtiğini tam bilemiyoruz, ama kabaca bir tahminle 10 yıl diyebiliriz. Bu durumda 10 yıl içinde bir insanda düşünce farklılıkları, çelişkiler oluşması olasıdır. İslam’da akılcılığı savunan Mutezile okulu (10.cu yüzyıl) cinlerin varlığını yadsırken İmam Eşari ve yandaşları cinlerin her şeyi yapabileceğini savunmuşlardır. Cinlerden korunmak isteyen Müslümanların dua şeklinde yazılmış Falak ve Nas surelerini okumaları önerilir. Buhari'nin hadislerine göre, vaktiyle ünlü büyücülerin merkezi sayılan Nasibin (Nusaybin) kentinden bir cin heyeti Muhammet’i ziyarete gelmiş, Muhammet de kendisini ziyarete gelen bu sevimli cinlerin yiyeceği olan kemik ve tezeği bulmaları için dua etmiştir: “Bu ikisi cinlerin yemeklerindendir. Gerçekten bana Nasibin cinlerinden bir heyet geldi. Bunlar ne hoş cinlerdir ! Benden azık istediler. Ben de onlar için Allah’a cinlerin önüne çıkan her kemik ve tezek toprağında kendileri için muhakkak bir yiyecek bulmaları için dua ettim.” (Buhari, Menakip 31: 80) 6 (6) Muhammet dua veya ibadet ettiği zaman cinlerin de onun çevresinde büyük bir kalabalık halinde birbirini ezercesine, coşkuyla toplandıkları Kuran’da açıkça yazmaktadır: Cin Suresi: 19 “Ve şüphe yok ki Allah'ın kulu, ona çağırmaya kalktı mı cinler, öylesine toplanıyorlardı etrafına ki neredeyse birbirlerini ezeceklerdi.” Diyanet İşlerinin çevrisi daha açıklayıcıdır: Cin Suresi: 19 “Allah’ın kulu (Muhammet), O’na ibadet etmek için kalktığında cinler nerede ise (Kuran’ı dinlemek için kalabalıktan) onun etrafında birbirlerine geçiyorlardı.” TEVRAT VE İNCİLİN CİNLERE BAKIŞI Muhammet’in cinlerle bu kadar içli dışlı olması dinbilim açısından onun “cinli” olup olmadığı kuşkusuna yol açmaktadır. Kuran’daki cinlere yönelik bu sevecen yaklaşıma karşın Tevrat ve İncil’de tamamen karşıt bir durum görülür. İsa’nın yoldaşlarından Pavlus inanlıların cinlerle paydaş ve ortak olmasını istemez: “Dediğim şu: putperestler kurbanlarını Tanrı'ya değil, cinlere sunuyorlar. Cinlerle paydaş olmanızı istemem. Hem Rabbin kâsesinden, hem de cinlerin kâsesinden içemezsiniz. Hem Rabbin Sofrasına, hem de cinlerin sofrasına ortak olamazsınız.” (İncil, 1. Korintoslular 10: 20-21 ). Tevrat’ta da cinlerle ilişkide bulunan veya cincilikle uğraşanlara karşı çok ağır yaptırımlar vardır: "Kim cincilere, ruh çağıranlara akıl danışır, bana ihanet ederse, ona öfkeyle bakacak, halkımın arasından atacağım. (...) Ve cinci yahut bakıcı olan erkek veya kadın mutlaka öldürülecektir.” (Tevrat, Levililer 20: 6, 27) Tevrat ve İncil’in aksine, cinlerin tümünün Kuran ve İslamiyet açısından murdar varlıklar olarak kabul edilmediği sonucuna varabiliriz. Ancak, Şeytanların konumu farklıdır. Cinler Kuran’ı duyabildikleri ve coşkuyla dinleyebildikleri halde şeytanlara böyle bir hak tanınmamıştır. Muhammet, Kuran’ı şeytanların indirmediğini ve onların vahyi duyamayacaklarını belirtir: Şuara 210-212 “Ve onu Şeytanlar indirmedi. Ve bu, onlara yakışmadığı gibi buna güçleri de yetmez. Şüphe yok ki onlar, vahyi duymaktan uzaklaştırılmışlardır.” DİPNOTLAR 1. Sahabe: Muhammet’in yakın dostları, ilk Müslümanlar. 2. Kuranı Kerim Abdülbaki Gölpınarlı, 2 cilt, İstanbul, 1968. S: 348 1.no.lu dipnot. 3. Metin tarafımdan kısaltılmıştır. 4. Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu, Anka Yayınları, 2004, s: 133 5. İniş (nüzul) sırası için Halife Osman’ın mushafı baz alınmıştır (Kuranı Kerimin Türkçe Anlamı, Ali Bulaç, Girişim Yayınları, s: 5teki tablo) 6. Anadolu İnançlarında Cinler ve Cincilik, Haluk Akçam, 1996
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hulki Can, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |