Öyle yaşamalısın ki ölünce mezarcı bile üzülsün. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Yarın, sabah rüzgarı tenine değmeden, bahçede gezinenin ne olduğunu ve onu korumaya çalışanın kim olduğunu düşün. Ve sen ona - o mavi gözleriyle çiçeklere dokunan ve onları besleyen o kocaman elli adama- saklı bahçendeki hiç kimsenin bilmediği kuytulukları ve gizli güzellikleri arayıp görmesine izin verdin. Çocukça oyunlarla, şen ve sevinçli sözler ve kahkahalarla en gizemli sırları onun kulağına fısıldadın, elinden tutup ona yol gösterdin. Bu, bir an için, geçici ve kısa da olsa yaşamın tekdüze kuruluğunda beklenmedik coşkulu yağmurlara, çekicilik, dirlik ve canlılığa yol açtı. Bahçede yeni ve daha önce hiç görülmemiş güzellikte ve renkte goncalar açtı, taze tomurcuklar çiçeklendi. Sağnak sonrası ıslak topraktan inanılmaz güzel kokular, sesler,renkler yükseldi. Böyle beklentisi olan ve dolu dolu yaşama arzusuyla yanıp tutuşan cankuşlar minicik tanelerle, darıyla yemlenemez, beslenemez. Onlara aşk yemekleri, oburca esrimeler gerekir, zevk çeşmeleri, sofraları ve havuzları gerekir.... Dedim ya: İşte yine hava karardı, ve yine akşam geliyor... Merdivenlerde ayak sesleri ve keyifle söylenen şarkılar artık duyulmuyor. Boşluk dış hüznü içe aktarmış ve hüzün engebeli duvarlarda soğulup tortuya çökelmiş. “Senin önüne yaşam ile ölümü, varoluş ile yokoluşu koyduğuma gökleri ve yeri tanık ederim” diyor Rab. "Bunun için yaşamı seç." Çünkü güneşler, değirmen kanatlarının döndüğü göğün başucuna doğru çekildi, yürek ağırlaştı, gözyaşı taştı ve sepildi rüzgar. Otuzbeş yıl ayrılığın sonunda buluşup da geçen bu kaçıncı saat ve kaçıncı akşamdı? İkinci ayrılık ateş gölü gibi aktı gönüle. Bir türlü gelmeyen yarını ve ertesi saati kim bilebilir? Yarının derdi yarına yeter mi? Denizin karanlık ve sert kokusu akrep gözlerin ve yelkovan yüreğin kabaran burçlarına balkınalı parmaklarla hasadı sürüyor. Ekin olgunlaşıyor ve günebakanlar toplanma hazırlığında. Karlı tepelerde ,yüce dağ başlarında, ıssız çöllerde ateşler yanıyor ve inciden zırhlarıyla kuşanmış atlılar dört nala büyük ordularla sefere çıkıyorlar. İnci değil, kolyeler dolusu incilerle… Bu durumda bahçıvan nasıl uyur? Aşkın ateşi tutkuyla harlanır ve uğultusundan yüksekteki kuş sürüleri dağılır gider. Okyanus ve dalgaların düzensiz sesi minik balıklar ülkesindeki ateşyuvarları kışkırtır. O aşk o kadar delidir ki mantık, akıl, değerler hepsi ayaklar altında ezilir gider. Onun açılmamış kendi yolu, söylenmemiş sözü vardır. Söz dinlemez, hiçbirşeye aldırmaz. Acımasızdır aşk, kendinden başka tek bir değer tanımaz, kırar geçirir. O orduları kimse durduramaz ve denetleyemez. Bu durumda bahçıvan nasıl uyur?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hulki Can Duru, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |