Fırtınalar insanın denizi sevmesine engel olamaz. -Maurois |
|
||||||||||
|
E böyle bir uygulama nasıl olur da "özgürlük" olur? Günümüzde "özgürlük" sözcüğünün anlamını bilmeyenler bu sözcüğün arkasına sığınıp gönüllü köleliği savunduklarının farkında değiller. Mevlana "örtünme"nin Allah emri olduğunu bilmiyor muydu? Tabi ki biliyordu. Ama aldırmadı. Çünkü onun algısındaki ve bilincindeki "Tanrı" İslamın tanrısından çok başka ve cinsiyet ayrımı yapmayan bir varlıktı. Fihi Ma Fih'te Mevlana kıskançlığın gereksizliğini anlatırken, çağdışı bir şekilde örtünme ile tesettürün, hırsı, şehveti ve merakı büsbütün arttıracağını ve bunun bozgunculuk olduğunu göstermiştir. İşte bakın XIII yüzyılda yaşamış olan Mevlana 800 yıl önceden neler diyor: **** Örneğin, bir somun al, koltuğuna koy, sakla, bunu kimseye vermeyeceğim de; vermek şöyle dursun, göstermeyeceğim de. Ekmek, bolluğundan, ucuzluğundan yerlere dökülüp saçılmıştır, köpekler bile yemiyor, ama vermemeye, göstermemeye kalkıştın mı, bütün halk ona düşer; sakladığın, göstermediğin o ekmeği mutlaka göreceğiz diye yalvarmaya, seni kınamaya, sövmeye koyulur. Hele yenine sakladığın, vermemeye, göstermemeye savaştığın o ekmeğin peşine öylesine düşerler ki bu düşkünlük, ölçüyü, sınırı aşar, gider. Çünkü "insan yasaklandığı şeye düşer." Kadına "gizlen" diye emrettikçe onda da kendini gösterme isteği çoğalır durur. Halkın da, o kadın ne kadar gizlenirse, onu görmek isteği o kadar artar. Şu halde, sen oturmuşsun, iki tarafın da isteğini kızıştırıyorsun. Sonra da bunu doğru düzen bir iş sanıyorsun; oysa ki bu iş, bozgunculuğun ta kendisi. Eğer kadınının mayası temiz ise -yapma desen de, demesen de- iyi huyuna, temiz yaratılışına uyacak, ona göre hareket edecektir o; bırak, işkillenme sen. Yok, tersine, mayası pis ise gene kendi yolunu tutacaktır o. Gerçekten de "yapma, etme, görünme" demek, isteği arttırır ancak; başka şeye yaramaz. MEVLANA CELALETTİN ***** Mevlana bu işi yüzyıllarca önceden çözmüş. Oysa biz hala türban ve karaçarşaf soytarılığını ısrarla ve büyük bir erdemmiş gibi sürdürüyoruz. (Fihi Ma Fih, Mevlana Celaleddin, Bölüm 20, s: 75, Çeviri: Abdülbaki Gölpınarlı, İnkilap Kitabevi, 2008. Not: metin tarafımdan kısmen kısaltılmış, düzeltilmiş, sadeleştirilmiştir. Fihi Ma Fih, "içindeki onun içindedir" anlamına geliyor. Ya da: "onun içindeki, onun içindedir, ne varsa onun içinde var, ne varsa onda var." "Her ne arıyorsan, aradığın aradığının içindedir, ya da, aradığın onun içindedir." HCD)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hulki Can Duru, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |