Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür -Atatürk |
|
||||||||||
|
Yaratıcım olan Allah âlemi yaratmak istedi. Sahip olduğu isimlerin anlamlarının ve hakikatlerinin ortaya çıkması için âleme “Ol” dedi ve âlem oldu. Ama âlem ruhsuz bir beden gibiydi. Bedenin bir ruh kabul etmesi gerekliydi. Bu ruh da insan idi. Âlemde önce madenler var oldu, sonra bitkiler ve hayvanlar. İnsan, tür olarak en son var olmuş olsa bile hakikat bakımından bütün varlık türlerinden önce var olmuştu. Hakikat bakımından öncelik ile dünyaya gelişteki sonralık arasındaki bu çelişki dairesel bir varlık anlayışını da beraberinde getirdi. Başlangıç ve son arasındaki döngüsellik işte bundan kaynaklandı. Ben, insanların ilk olanıydım. İlklerin, sondaki her şeyi kendinde barındırması gibi türümün bütün özelliklerini kendimde taşıyordum. Tıpkı bir çekirdeğin, kendisinden ortaya çıkacak unsurlarıyla tüm ağacı içinde taşıması gibi. Ben, mükemmeldim. Bilgide zirvedeydim. Yaradan’a en yakın durandım. Ama marifette zirveye ulaşıldıktan sonra bir gerileme olması kaçınılmazdı. Döngüsellik bunu gerektiriyordu. Böylece cenneti yitirdim. Kim olduğumu unuttum. Bilgide geriye düştüm. İnsan, yaratıcı olan Allah’ı yansıtan bir aynaydı. Ayna kendisine yansıyan ışığı bozmadan yansıtmalıydı, bu sebeple her zaman Yaradan’a paralel bir konumda durmalıydı. Çünkü ayna paralel olma halinden uzaklaştığı ölçüde kendisine yansıyan şeyleri tahrif etmeye ve kendi özelliğinden çıkartmaya başlardı. Bilgide gerileme başlayınca aynanın konumu da değişti, Yaradan’a paralel olan duruşu bozuldu. Âdem kim olduğunu unuttu. Maddenin boyunduruğuna girdi. İlahi yönünü kullanmaz oldu. Ayna paslandı, kir ve pas içinde ışığı yansıtamayacak bir hale geldi. Böylece geçti yıllar ve yüz yıllar… Ama insan, âlemin varlık sebebiydi. Bir şeyin varlık sebebi o şeyi ayakta tutan sebepti. Yaratıcı olan Allah insan sayesinde gökleri yok olmaktan koruyordu. Ayna gün gelecek ilk konumuna, Yaradan’a paralel duran konumuna geri dönecekti. İşte döngüsellik buydu. Ve vakit geldi. Daire artık tamamlanmak üzere. Sen, Âdem olansin. Âlemin yegâne varlık sebebisin. Yaradan’ın âlemdeki maksadısın, O’nun gerçek halifesi ve ilahi isimlerinin tecelli ettiği mahalsin. Melekleri ve felekleri, ruhları ve cisimleri, canlıları ve cansızları kendinde toplayansın. Sen O’nun ilahi tecellisisin. Sen İnsan! Haydi kendine gel artık! Silkelen ve uyuduğun uykudan uyan. Güneş ışınlarının gözüne ulaşması gibi Hak’tan kalbine uzanan ince bağları yeniden kur. Kim olduğunu hatırla. Gönül aynanı kirden ve pastan temizle, yeniden saf ve arınmış bir kalbe sahip ol. Aynanı Yaradan’a paralel tut ve O’ndan gelen ışıkları olduğu gibi yansıt. Sen Âdem olansın. Sende var iki yüz: Biri O, biri sen. Hakkın zuhuru senin varlığında, Hak seninle zuhurda. İlk’ten son’a, Âdem’den Âlem’e selam olsun…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şebnem Pişkin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |