İnsanların arasında yaşadığımız sürece, onları sevelim. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
Rüzgardan saçlarım uçuşuyor. Romantik biri olsam sevgilinin saçlarımda dolaşan eli gibi cümleler kurup şiir bile yazabilirdim şimdi. Ellerim buz gibi oldu. Üşümekten değil, heyecandan, belki de korkudan. Bu rüzgarı tenimde son kez hissediyor olmam beni hüzünlendiriyor. Sanki tüm duyularımı ilk defa kullanıyor gibiyim. Bu ilk’in aynı zamanda son olması çok hazin. Kuşlar uçuyor ileride. Az sonra ben de onlar gibi havada süzülüyor olacağım. Aşağıya baksam mı acaba? Yere çarpana kadarki süreç çok hızlı mı olacak, yere düşünce acı hissedecek miyim? Hangi anda ölmüş olacağım? Ölünce öldüğümü anlayabilecek miyim? Sus, sus artık! Tüm bu detayları düşünmemeliyim. Dertlerden kurtulmak için ölümü seçiyorum ama ölümün kendisi bile dert oluyor. Düşünme artık. Tek bir adım atacağım, ve gerisi boşluk… Haydi, yapabilirsin, yapabilirim, yapmalıyım… Bir kez daha hayal kırıklığı yaratamam. Bir adım, biraz daha, birazcık daha… işte oluyor, oluyor, oool- du… Düşüyorum, hızla… Belki de çok yavaşça… Bilemiyorum. Bedenimin gülle kadar ağırlaştığını hissediyorum. Bir yerlere tutunmak ister gibi çırpınıyorum. Ellerimi kollarımı çırpıyorum ama havada tutunamıyorum. Taklalar atıyorum. Keşke, keşke… keşke yapmasaydım. Ne olur bu gerçek olmasın! Bir saniye önceye çevirebilseydim zamanı, ve o adımı hiç atmasaydım. Ne olur, çok üzgünüm, çok pişmanım. Ben yaşamayı seviyordum. Ne olur ki varsın milyarlarca borcum olsun, bir yolu bulunur ödenirdi. Boşanmışım, ne olacak ki, dünya kadar kadın var, sevebileceğim birini bulabilirdim, işten ayrılmışım, bulurdum daha iyi şartlarda daha iyi bir iş. Hangi sorun bu yaşamdan vazgeçmek için yeterli bir sebep olabilirdi ki? Hayır, yapmamalıydım, hiç atlamamalıydım. Çok pişmanım, çok pişmanım. Midem bulanıyor, başım dönüyor, düşmeye devam ediyorum. Düşüyorum…Çok pişmanım, lütfen …lütfen… bir şans daha…lütfen… Offff. Amma da sert çarptım yere. Neyse ki bir yerim acımadı. Bakalım yerden kalkabilecek miyim? Haydi bakalım… Kalktım, etrafa da bakın ne kadar sessiz! Ne kadar yükseklikten düştüm acaba? Yukarıya bakıyorum da çok ama çok yüksekmiş. Atladığım noktayı göremiyorum bile. O zaman nasıl oluyor da bir yerim acımadan kalkabiliyorum? Yoksa??? Yoksa ben??? Aman Allahım, o yerde yatan benim bedenimse şu anda ayakta duran kim? Görüyorum, orada yerde hareketsiz yatıyor bedenim, ama ben dışındayım, görüyorum, olanı biteni görebiliyorum. Ahhh çok acı çekiyorum. Çok derin bir pişmanlık hissediyorum. Ciğerim yanıyor. Hadi kalk bedenim, lütfen kalk. Ölmüş olamayız, yaşama geri dönmeliyiz. Ben eve gitmek istiyorum, Mahsun’la oynamak istiyorum, baharı yaşamak istiyorum. Ölüme ben karar vermemeliydim. Buna karar vermek bana düşmezdi. Lütfen, lütfen, geri döneyim… Gözlerimi sımsıkı yumuyorum. Ne olur açınca evimde olayım, ne olur bu bir rüya olsun! Ne olur, ne olur, ne olur… **** “Neden yaptın bunu?” Utanç içinde başımı önüme eğiyorum. Verecek mantıklı bir cevap arıyorum ama aklıma hiçbir şey gelmiyor. “Oraya ait hissetmiyordum kendimi. Yaşamımın tüm anlamını yitirdiği bir noktadaydım. Bir anlam aradım ama ..bulamadım” diyorum. “Yaşamın sırrı gözlerinin önünde duruyordu ama sen bir kör gibi davrandın ve görmemeyi seçtin.” “Şimdi cehenneme mi gideceğim?” diye soruyorum. “Hemen değil. Önce sana son bir şans verilecek. Bu şansı gereğince değerlendirebilirsen sonsuzluğun kapıları sana açılacak. Yok eğer yine değerlendiremezsen sanırım ateş biraz canını yakacak” Başımı yerden kaldıramıyorum bile. Sürekli yutkunuyorum. Son bir şanstan bahsediliyor. Bu şansa gerçekten ihtiyacım var. Ateş fikri hiç hoşuma gitmiyor. “Bu son şansı hak edecek ne yapmış olabilirim ki ben?” diye soruyorum. “Köpeğin Mahsun’a dua et. Sana çok duacı olmuş. Onun sayesinde son bir şansın daha olacak.” Mahsun mu? Ah Mahsun, seni ne kadar da küçümsemişim. Bir insanın duasıyla değil de köpeğimin duasıyla yaşama dönmek için ikinci bir şansa sahip olabileceğimi asla tahmin edemezdim. Teşekkürler oğlum, geri dönebilirsem sana olan borcumu ödeyeceğim, söz veriyorum. “Peki şimdi tekrar hayata dönebilecek miyim? Yani hastanede falan mı uyanacağım yoksa uçurumdan atlamadan önceki bir zamana mı geri döneceğim? Her şey bir rüya falan olsa mesela, rüyadan uyansam olmaz mı?” diye soruyorum. Çok mu cüretkar davranıyorum acaba? “Hayır, öyle olmayacak. Senin için başka bir planımız var. Önce zorlu bir yolculuğa çıkacaksın. Seni Kırklar Diyarı’na göndereceğim. Kırk’lar Diyarı kırk kapının ardında kırk öğüt ve kırk sırrın saklı olduğu bir diyardır. Bu sırların yarısı var oluşa ait, diğer yarısı ise var olana aittir. Bu kırk kapının kırkını da bulup bu kapılardan geçebilirsen ve kırkıncı kapıya vardığında geçtiğin kırk kapının kırk öğüdünü hala hatırlıyor olursan Kırklar Diyarı’ndan dışarı çıkabilirsin. Yok eğer hatırlayamazsan hatırlayana kadar bu diyarda dolaşır durursun. Bu görevi başarıyla geçtikten sonra tekrar huzurumuza geleceksin ve durumunu gözden geçireceğiz. Şimdi yanıma Simya’yı çağıracağım. Simya seni Kırklar Diyarı’nın girişine kadar götürecek”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şebnem Pişkin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |