Sevmek bir başkasının yaşamını yaşamaktır. -Balzac |
|
||||||||||
|
İş işten geçmeden bazı şeylerin yapılması gerektiğinin en güzel ifadesi belki de budur. Bir öpücük için insan dağları delip okyanusları aşa gelmiştir. Sevgilinin bir bakışı için bin defa ölüm sevgiyle şükredilen bir bedeldir. Yine de en güzeli sevgiliyi dudakları kırmızıyken öpmektir. Ölüm bizi ayırınca o öpücük artık başka bir öpücüktür. Öpücük üzerine bir iki laf etmek istiyorum. Vatan bir sevdadır. Demokrasi yaşadığımız bu çağda vatan sevdasının olmazsa olmazıdır. Krallıkların ve diktatörlüklerin çağımız toplumunun hızla yeniden ve yeniden şekillenen ihtiyaçlarına cevap vermede çok geri kalması üzerine, bugün elimizde demokrasi tek yönetim biçimi olarak kalmış durumda.. Demokrasi… Bazı kelimelerin ne anlama geldiğini bulmanın en güzel yolu kelimenin köküne inmektir. Yunanca olan kelime birleşik bir isimdir. Halk ve iktidar kelimelerinden gelir. Halkın İktidarı demektir. Kelime budur. Kavram budur. Bizde durum nedir. Efendim Demokrasiyi bize getirme çalışmaları rahmetli Ata’yı belki de düşman ordularından daha çok zorlamıştır. Çünkü halk Son Dönem Osmanlı zamanında bilgi ile az, yozlaşma ve yanlışlarla daha çok beslenmiştir. Okuma yazma bilen az, kendisi ve geleceği için neyin iyi olduğunu bilen daha azdır. Atalarımıza saygısızlık olarak almayın; kısaca cahil ve yetersiz bir kitle vardır ortada. Genç Cumhuriyet işte bu koşullarda doğdu. Bir devrimle doğdu. Dünyadaki devrimlerin çoğunda devrim tabandan yükselir. Dayanacağı geniş halk kitleleri vardır. Kurtuluş savaşı sonrasında Padişah olmayı seçmeyen Atatürk, Cumhuriyeti yani zor olanı seçti. Tabanı zayıf bir devrimi halka anlatmak ve halka demokrasiyi sevdirmek için çabaladı. Çok partiye geçmeyi denedi, denedi, denedi… Halkın demokrasiye alışması o kadar kolay değildi. Nesiller hala padişahı ve halifeyi hatırlıyordu. İnsan beyninin ilginç bir özelliği, geçmişi hatırlarken acıyı ve kötülüğü çabucak unutması, iyi şeyleri daha parlak ve ön saflarda hatırlamasıdır. İnsanın doğasındaki bir savunma mekanizmasıdır bu. Asıl söylemek istediğim noktaya gelmekteyim. Demokrasinin inşası her ülkede zaman ve çaba ile olmuştur. Bizdeki de bundan farklı olmayacaktır. Lakin bizim demokrasi sürecimiz sürekli frenlere basılarak yavaşlatılmaktadır. Darbeler de bu frenlemelerdendir. Hangi darbe haklıydı hangisi değildi tartışmasını gereksiz buluyorum. En iyi niyetli ve gerekli darbe bile cerrahi bir operasyondur ve hasta için son seçenektir, acı bir seçenektir. Öte yandan en kötü niyetli darbe bile öyle her şey güllük gülistanlıkken meydana gelmemiştir. O darbeye meydana gelme sebebi veren siyasi, sivil bir durum olması şarttır. Ateş vardır, duman çıkmıştır. Ateşi yakanlar duman istemiyorsa ateşi yakmayacaktır. Demokrasi serüveninde bu ülkenin başına gelen kazaların birinci ve yön belirleyici sorumlusu siyasi iktidar = sivillerdir. Kendinizi hiç sağa-sola vurmayın, hepiniz bu yolda suç ortağısınız. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durumdan halkı değil siyasi partileri sorumlu görüyorum. İktidarı ve muhalefeti ile pek az hükümet dönemi günahları kadar sevaba sahiptir ve çoğunun günahları sevaplarını birkaç on misli katlar. Bugünün siyasi parti yasası halkın kendini yönetmesine imkan vermez. Padişahlığın bir uzantısıdır. Güç savaşları yukarıdaki zengin ve nüfuzlu insanların oluşturduğu bir tabakada cereyan eder ve halk bu kişilerin; parti başkanlarının, hazırladığı listelerdeki milletvekili adaylarına oy verir. O milletvekilleri de kendilerini aday gösteren başkanı seçerler. Sonra o Başkanlar kendi aralarında iktidar savaşı verirler. Bu halkın kendini yönetmesi değildir. Bu halkın kendini yönetmesi aldatmacasıdır. Bu aldatmacayı bile o kadar beceriksizce sergilemektedirler ki işler çığırından çıkmakta ve sonunda asker kışlasından çıkıp ortalığı toplamak zorunda kalmaktadır. Sonra da vur abalıya. ASKER yaptı! Suçlu asker! Hadi len.. Arkadaşlar, asker siyaset ve mülki idare için eğitilmemiştir. Askerin öncelikli eğitimi yurt savunmasıdır. Asker savaşmak için, askeri metotları eksiksizce uygulamak için, yurdunu Anayasada ifade edilen şartlarda savunmak için vardır. Tankla trafiğe çıkmak sorun yaratır. Elli tonluk demir yığını geçtiği yerden en yavaş geçişinde bile yeri titretir, asfaltı kazır, iz bırakır. Trafik karışıksa bazı arabaların ezilmesi de kaçınılmaz hale gelebilir. Kısacası, birileri işini doğru yaparsa tanklar trafiğe çıkmaz. Tanklar trafiğe çıkıyorsa da şunu sormak gerek: Tanklar neden trafiğe çıktı? Buna kim meydan verdi? Bu yazıyı okuyan birileri varsa lütfen şunu kendinize sorun; Türkiye’den çok daha kötü durumlardaki, geri kalmış, kaynakları kısıtlı ülkeler çok değil üç ila beş yıl içinde hissedilir derecede iyileşirken, biz halk olarak neden uzuuuun yıllardır acılar içindeyiz? Bütün iyileşmeler zengin kesimde kalırken alt katlara inen vanayı kim kısmaktadır? Hırsız kimdir? Bu ülkeyi ilk kuranlar borç almadan, Osmanlının borçlarını ödeyerekten, dişleri tırnakları ile bir ülkenin temellerini atıp ilk iki katı çıktılar. Biz hala o iki katta oturmaktayız. Başka tık yok.. Dudaklarımda hala kan varken güzel günler görmek istiyorum. Dudaklarımızda hala kan varken güzel günler görmeyi hepimiz hak ediyoruz. Bu ülke, bu topraklar, bu halk bunun için gerekenlere sahip. Damarımıza yapışanlar kanımızı öyle acımasızca, öyle amansızca emiyorlar ki bir türlü ayağa kalkıp silkelenemiyoruz. Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini? Uzun zamandır bu dizeye; Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini!" ..Diye cevap verecek başka Mustafa Kemallerin eksikliğini çekmekte bu halk. Vatanını seven, halkını seven, yöneticiler istiyorum. İş bitirici yöneticiler istiyorum. Bu ülkeyi yönetenlerin aslında yönetim adı altında hizmet ettiklerini hatırlamalarını istiyorum. Efendi değilsiniz. O koltuk kölelik makamıdır. Yetmiş milyon insana hizmet etmekle yükümlüsünüz. Bu iddia ile o makama ulaştınız. İşinizi yapmazsanız yetmiş milyonun iki eli yakanızda. Yüzkırkmilyon el yakama yapışacak, diye bir düşünün. Korkaklığa, dinlenmeye, tembelliğe, kaytarmaya, karnımız açken başımıza örttüğümüzle uğraşmaya hakkınız yok. Ciddi ciddi şuna şaşırıyorum, bu kadar potansiyeli olan başka bir ülke olsa şimdi ABD ile başa güreşiyordu, süper güç olmuştu. Biz hala üçüncü dünya ligindeyiz. Bunun sorumlularını da sınırlarımızdan dışarıda aramaya gerek yok. Burada yazımı sona bağlarken, AKP kapatma davasıyla ilgili kimi basında çıkan Yargıçlara yönelik taraflılık suçlamalarına bir parantez açmak istiyorum. Her canlının kendini savunma hakkı vardır. Bu yolda gerekiyorsa yaralar, gerekiyorsa öldürür. Hiçbir canlı kendini savunurken can aldı diye suçlanamaz. Her canlının var olma özgürlüğü vardır ve bu özgürlüğe uzanan her el aynı şekilde karşılık görmeyi göze almalıdır. Devletler de canlıdır. Doğar, büyür, yaşlanır, ölürler. Devletlerin bünyesindeki organlardan biri olan yargının öncelikli görevi yasaları uygulamaktır. Bunu uygularken adaleti gözetecektir elbette. Adalet haklının yanındadır. Adil olan yargının içinde bulunduğu canlıyı gücünün yettiği son noktaya kadar savunmasıdır. Canlıların hayatta kalma hakkı kutsaldır. Kendini yok etmeyi amaçlayan bir düşmana karşı kullanacağı yöntemler sorgulanamaz. Bu şuna benziyor; Dost bildiğiniz birisine evinizin kapısını açmışsınız, adamı babanızı öldürmek için gırtlağına yapışmış yakalıyorsunuz. Bu adamın misafirliği, misafirlik kurallarını ihlal ettiği anda bitmiştir. Artık bu adam evdeki yabancıdır. Evdeki düşmandır. Bütün ülke yasaları ev sahibine evine giren kötü niyetli kişiye karşı güç kullanımı hakkı verir. Ben de bu hakkı sorgulayanın kimin tarafında olduğunu sorgularım. Hırsızdan yana mısın yoksa ev sahibinden mi?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Levent, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |