Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
2 Ekim Pazar 2011 İçim parçalanıyor. Düşündükçe içim parçalanıyor. Aklıma geldikçe gözlerim yanmaya, içim ağırlaşmaya, burnum koy vermeye başlıyor. Çok tutuyorum kendimi, çok saklanıyorum ama gözyaşları yine de sızıp duruyor. Normalde bendeniz sürekli soğuk, ağır ve kalın bir zırhla dolaşırım. Dikenli ve itici zırhıma yaklaşabilen, içeri sızabilen nadirdir. Pek kimseye sokulmam, kimseyi de kendime kolay kolay yaklaştırmam (bu modellerde böyle bir tasarım kusuru var). Sanırım 27 sene benim zırhımı aşmak için fazlasıyla yeterli. Bu eve ailemle taşınalı yaklaşık 27 sene oldu. 27 senedir önünden geçtiğim duvarla, köşeyi dönerkenki kaldırım taşıyla, komşunun bahçesindeki armut ağacıyla bile arkadaş oldum. Varın düşünün üç katlı evimizin birinci katında oturan Ödemiş ailesiyle ne oldum. Remziye Teyze, canım benim, vergi dairesi emeklisi. Az pasta ve böreğini yemedim. Pasta filan yaptığında bi bakardım ya kendisi bir tabağa koymuş getirmiş ya da Şebnem'den, Arda'dan göndermiş. Pasta ve börek yanında fırçasını da yemişimdir yeri geldikçe; bayramlarda el öpmeye geç kaldığım için, insan içine çıkmadığım için, dünya barışını sağlayamadığım için.. Canım Benim. Hakkını ödeyemem. Oktay Amcam, Tersane'den işçi emeklisidir. Emekçidir. Çalışkandır. Temiz ve iyi yüreklidir. Adam gibi adamdır. Aile babasıdır. Ailesi için yapmayacağı yoktur. Yeri gelir gözünü kırpmadan hayallerinden vazgeçer. Benim gözümde Kahraman Aile Babası Münir Özkul gibi bir portre çizer. Amcam Benim. Kardeşim Şebnem, mahallenin sevilen kızı, bir tanesiydi. Öğretmen çıkmıştı. Aydınlık sıcacık gülümsemesi, ışıldayan gözleri vardı. Tanıyıp da sevmeyen yoktu. İyi yürekliydi, güzel yüzlüydü, bize pasta-börek getirirdi... Oktay amca bazen sorardı "biz göçüp gidince Arda'ya kim bakacak" diye. Şebnem de hep "ben bakarım baba, ben varım ya" derdi. Açık konuşalım, bu zamanda kumaşı böyle sağlam kaç insan kaldı? Daha yazamıyorum. İçim acıyor. Arda, kardeşim, güzelim benim. Arda bizim "özel bir çocuk" dediğimiz insanlardan. Belki diğer çocuklar gibi değil ama kendi özelliği içinde bütün mahallenin sevgilisi. Kendisi neşeli; güler, bize de neşe saçar. Öyle de güzel bir kalbi var ki. Hiç unutamıyorum; bir gün bizimkiler köye gittiğinde, evde tek başıma kaldığımda, Arda yine alt kat-üst kat teklifsizce gezinmeleri arasında bir baktım yanımda bitiverdi. "levent abi napyon" deyiverdi "iyi Arda, adam öldürüyom. Sen napyon len" dedim. Etrafa bakındı, gasteleri karıştırdı. Ben bilgisayarda WOW oynarken biraz ucundan baktı. Az sonra da baktım yine "ben gidiyom levent abi" deyip usul usul kaybolmuş. On dakika sonra bir baktım Remziye Teyze elinde bir tepsi yemekle karşımda. Yemek yerlerken bizimki fırça atmış annesine; "Levent tek başına, Levent'e yemek götürsene" diye... Bu tek vukuatı(!) da değil. Aslanım Ardam. 15 gün önce gelinlik giydi Şebnem, düğününe gittik. 15 gün sonra kefen giydi, cenazesine gittik. Trafik kazası. Ankara, Gölbaşı... Söyleyecek çok şey var ama bir yerden sonra daha çok üzüntü, daha çok gözyaşından başka bir şey verir mi sözler, bilmiyorum. Bir kazanın anatomisini, otopsisini ortaya sermeye de burada gerek yok. Acı hepimizin. Allah eşi Cemal'e de büyük büyük sabır versin. Kolay değil. Başımız sağolsun. Ölüm üzücü. Kalım da üzücü. Ölene üzüntü duyuyorsun. Sonra kaldığın için üzülüyorsun. Sonra ölenin ardından kalan sevdiklerini görüyorsun ve onlar için de üzülmeye başlıyorsun. Annesi, babası, kardeşi, eşi, akrabaları, yakınları, sevdikleri... Bazen ölüm artçı şoklarıyla da adamın canını uzun süre yakabiliyor. Ben ölüm haberini ilk aldığımda gözlerime inanamadım. Kaza haberini aldık ama durum nedir bilmiyoruz. Bize Şebnem ameliyatta dediler. Biraz bilgi bulabiliriz diye hastane numaralarını karıştırıp interneti arıyoruz. İnternete düşen son kaza haberlerinden kardeşim Duygu'yla beraber okuyoruz ama ikimizde kilitlenip kaldık. Ben ikinciye okudum, üçüncüye okudum. Dört, beş.. Hala inanmak istemiyorum. Yanlış okuyorum heralde. Ölüm sanki hep başkasının başına gelir, hiç sana, senin sevdiklerine uğramaz.. Öyle işte.. Ama Şebnem ölmüş. Eve haber düşünce gözyaşı sel oldu aktı. Babanemin feryadını yedi mahalle duymuştur. Uzun süre dinmedi gözyaşı. Torunlarından ayırmıyordu Şebnem'i de Arda'yı da. Dedem bir köşede, annem bir tarafta, Duygu bir tarafta. Herkes dağılmış, gözyaşı akıyor. Kızımız, kardeşimiz gitti. Ben babaannemi sakinleştirmeye çalışıyorum, sakin kalmaya çalışıyorum. Genelde bu tür olaylarda benim jeton herkesten sonra düşer, daha uzun süre dayanabiliyorum galiba. Nitekim o geceyi bir şekilde nispeten sakince atlattım. Sabah ekmek almak için evden çıkmadan yanlarına uğrayıp Oktay Amca ile Remziye Teyze'yi göreyim dedim. Oktay Amca ile kucaklaştık. Bende zırh sertliği diye bir şey, diken diye bir şey kalmadı. Yumuşadım ki yumoş gibi oldum. Oktay Amca, belli acısı büyük; metin, güçlü. Onun adına ben çöktüm. Remziye Teyze'yi yatağa yarı baygın uzatmışlar, yanına vardım. "Levent, gitti, bir daha gelmeyecek kızım" dedi. Bende zırh, savunma diye bir şey kalmadı. Bende kocaman bir gedik açıldı. İzin isteyip evden kendimi zor attım. Fırına kadar nasıl gittim bilmiyorum. Bu darbeden sonra asıl darbe Oktay Amca'dan geldi. Oktay amca kızını da oğlunu da çok sever. Ama kız evlat işte onun yeri başka ötekinin başka. Düğünde en son baba-kız bir harmandalı oynayıp sarılmışlardı, zaten düğünde orada milletin gözyaşları kopup gitti. Şebnem'i çok severdi, Şebnem de onu. Yukarda, bizde ittire ittire kahvaltı etmeye çalışıyoruz. Oktay amca yorulmuş, uykusuz. Öğlen namazından sonra cenaze var, ayakta kalması lazım, güç bela boğazından zorla iki bardak çayı, iki lokmayı zor attık. Arda da yanımızda. Arda, canım benim, ölümün farkında değil. Ablasını çok severdi ama ölümün farkında değil. Her şeyi tam hatırlayamıyorum. Orada hiçbirimiz zaten derli toplu değildik. Ben de değildim. Hatırladığım Oktay Amca'nın dalgınca, kendi kendine konuşur halde sorduğuydu. "Arda, farkında değilsin hiç bi şeyin, ah Arda. Kızım, kim bakcak şimdi benim oğluma," Orada kimse bi şey diyemedi. "bir dilim ekmeğim olsa yarım dilimini Ardamla paylaşırım, sen onu merak etme Oktay Amca," diyemedim. Gücüm yetmedi. Öyle bi söyleyişi vardı ki. O anda ağzımı açsam zaten tek kelime edemeden hıçkırmaya başlayacaktım. Ben ne zaman o sahneyi hatırlasam dağılıyorum, gözyaşlarım kopup gidiyor.. şimdi yazarken bile. Ailemden bir canı kaybettim. Benim gibi yabani ve mesafeli, insanlardan mümkün olduğunca uzak duran bir odun bu kadar üzüldü diyorum; kardeşim Gökhan'la hep daha yakındılar, Gökhan ne haldedir, annesi babası, amcası, dayısı, kuzenleri ne haldedir düşünmek istemiyorum. Düşünmek istemiyorum ama etrafımdakileri görüyorum. Toparlanmak zaman alacak... Takdiri İlahi. Allah sevgili kullarını çabuk yanına alırmış. Kendimizi teselli edeceğiz. Elbette hayat devam ediyor, yaşayacağız. Ama acılı olacak. Üstesinden gelmeyi öğrenene kadar zaman alacak. Ben yabaniyim, insansı yöntemleri yolları pek bilemem. Kuran okumalar, sohbetler, insanca biraraya gelmeler, taziye sunmalar, bunlar ne kadar istesem de bünyeme ağır gelen şeyler. Lakin benim de elimde ne kadar iyi tuttuğum tartışmaya açık bir kalemim var. Başka da bir şeyim yok zaten. Elimden geldiğince, dilim döndüğünce, bu kaybın arkasından bu sevdiğim aileye en yürekten başsağlığı dileklerimi sunmak ve sevgimi söylemek istedim. Yazmak istedim. Yazdım. Bu yazıyı sevgili kardeşim Şebnem'in ışıldayan hatırasına ve sevenlerine, sevdiklerine adıyorum. Başımız sağolsun, Allah sabır versin. Şebnem Ödemiş Çoban. Mekanın Cennet Olsun Kardeşim. Amin.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Levent Ölçer, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |