Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka |
|
||||||||||
|
Galiba artık durmalıyım. Günlerdir yazıyorum, her yazdığımı yeniden yeniden yazarak… Ama tutamıyorum kendimi; ipinden boşalmış gibi durmadan geliyor kelimeler… Ben anladığını düşünürken bir bakıyorum, daha okumamışsın bile… Zamanın önünden gidiyorum; kendim yazıyorum, kendim yaşıyorum. Oysa sana anlatmıyor muydum? Sen bilmeden nasıl ilerlemiş olacağım ki?!... Trajikomik!... Bu hikaye nasıl başladı? Ufak bir soruydu belki… Belki de bir şımarıklık parçası… Tahmin etmediğim bir zamanda gelen; çekingen-küstahlığıma meydan okuyan bir cevap… Sonra sürükleniş- benim açımdan tabi… Ayların yazmayan ellerimin buzlarını eritişi, eriyen buzlardan akan suların sel olup çağıldaması… Sonra tesadüfler… “Benim gibi…”ler… Ve şimdi… Korku! Yine de… Yeniden tanıştığımıza memnun oldum… 2. Serzeniş (Kime?) Susmalarda hep daha bir korktum. “Yanlış mı yaptım?” diye bir sormadır geldi… Başka bir hayatının olduğunu unutuverdim. Sanki sen de yaşamalıymışsın gibi… Sanki elimi uzattığımda orada olmalıymışsın gibi gelmişti… Senin sen olduğunu unutarak, sana haksızlık yaptığım için kusura bakma… Düşündüğüm anda, düşündüklerim sana ulaşmalı ve seninkiler de bana –sen istersen-. Ama anladım… Sonsuza kadar konuşabilirim… Belki de yeniden “susmalıyız…” 3. Bekleyiş Aynalara sakladığım hayalleri görmek için her defasında daha fazla oyalanır oldum ayna karşısında. Ve yazmak için bilgisayar başında… Ve çalışmak için geriye kalan zamanlarda, masamda… Hiçbir şey dengeli değil anlayacağın… Gittikçe, yaklaştıkça; daha hastalıklı oluyorum biliyor musun? Günleri sayıyor ve tekrar sayıyor ve panikliyorum. Oysa soğuk kanlı olmalıyım; yeryüzündeki beyazlı melekler dirençliydiler… Sonra yeniden dönüyorum masaya… “Haydi” diyorum, “son bir gayret daha. Bir saat daha…” Yetmiyor zaman… Ama yeten zaman da verimli olmuyor… Hep bir panik… Alabildiğine… Bir de beklemek var… Belki aralarda seni okurum, sana yazarım diye… Oysa yine ses yok! Belki vazgeçmeliyim beklemekten ve hayat yine gazetesini okumaya devam etmeli, Üsküdar sahilinde çayını yudumlarken… 4. İç Çekiş Sen sustukça kendime dönüyorum… Belki de gene yanlış yapıyorum seninle bu kadar çok şeyi paylaşarak… Belki de sen de herkes gibi “normal” olacaksın, ben bu dünyadaki en “anormal”ken… Kendimi mi abartıyorum, seni mi? Yoksa kendi gözlerimle baktığım her şey daha bir büyük mü görünüyor? Peki… Yanında bir çift göz varsa ödünç verebilir misin? Benimkiler bozulmuş da… Sahi… 1 numara miyop… Sokakta yürürken hiçbir şey görmüyorum; istesem de göremiyorum zaten. Oysa yanımdan geçerken onlara baktığımı sanıp beni süzenler o kadar komikler ki… Seni hatırlamıyorum, net olarak… Acaba seninle de geçiştik mi? Sen de sana baktığımı sandın mı acaba… Hep bir garip olurum, hepimizin ayrı ayrı dünyaları olduğunu düşününce… Dünyada ne kadar çok insan ve ne kadar çok dünyacık var… Hani biz birleşip Dünya’yı oluşturuyoruz ya… Gezegenler de birleşip evreni oluşturuyor… Ya evrenler de birleşip başka “bir şeyler”i; onlar da birleşip Allah’ı oluşturuyorsa?... O zaman belki insanın Allah’ın bir parçası olduğunu açıklayabiliriz… O’ndan bir parça olmak… Güçlü… Etkileyici… Belki bir zaman uzun uzun anlatırım sana… Biliyor(mu)sun, anlatacak o kadar çok şey var ki… Daha önce neredeydin(m) ki!... 5. Kayboluş Artık yazmayacağım! Artık sana yazmayacağım!! Çünkü yazdıkça ve sen sustukça daha bir yapışkan hissediyorum kendimi. Geçen gün İstanbul’un havasında asılı kalan katrandan bir farkım yok gibi… Sadece bunun yalan olduğunu bilmek istiyorum. Sadece karşıma geçip –ya da sayfana- “Sakin ol! Paranoya yapmalarınla beni de bunaltıyorsun! Sorun yok! Sıkılmadım, bozulmadı hiçbirşey! “ demeni istiyorum. Kendime senin ne olduğunu soruyorum. Bir abi, arkadaş… Sırdaş belki… (ama sen daha sırlarımı okumadın ki! 10 bin milyon yıl önceydi, yazdıklarım) Bilmiyorum işte! Bilmeyi de istemiyorum doğrusu… Kimsen öyle kal! Ne bir adım öne, ne bir adım arkaya… Ben beni dinleyecek biri olmandan ötürü çok mutluyum. Bir süre bozmayalım… Aslında neyi fark ettim biliyor musun? Ben aslında “bana” yazıyorum. Yani… Sen aslında bensin! 6. Öze Dönüş Gene yalnızım kendimle… Yeni bir yüz umuduyla çıktığım yoldan koluma kendimi takarak dönüyorum. Mutlak yalnızlık değil belki, ama ona yakın… Karşıma her çıkana kendi maskemi takıyorum, konuşmak kolay olsun, anlamasa da ben anladığını varsayarak yaşayayım diye… Sonra maske kendiliğinden çıkıveriyor ve ben gene maskemi koluma takıp yürümeye başlıyorum… Ama her geçen gün, ya herkes daha çok bana benziyor, ya da ben daha çok “hayat” oluyorum!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © BuZ_LaLe, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |