"İnsanların bazen neye güldüklerini anlamak güçtür." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Kraliçe Kedi tüm bu mutlu hayatın içinde neden mutsuz olduğunu anlayamıyordu bir türlü. Her sabah süt banyosunu yapıyor, hizmetkarları hiçbir isteğini eksik bırakmıyor, Kral Kedi onu ölümüne seviyordu. Hatta bir seferinde uzak ülkelerden Kral Kaplan’ın Kraliçe’yi istemesi üzerine hiç korkmadan Kral Kaplan’a savaş açmış, çok ziyana uğramasına rağmen kazanmıştı. Sol omzundaki yara izi o savaştan taşıdığı bir anıydı Kral Kedi için. Yine de Kraliçe Kedi mutlu olamıyordu. Bir öğleden sonra yastığında uzanmışken Medyum Baykuş’u çağırdı huzuruna. Bu adamdan hep çekinmişti ve galiba karanlık işler de çeviriyordu kendi kuytusunda. Hele o kafasını çevirip bakması ürkütüyordu Kraliçe Kediyi.. Ama artık sormak istiyordu.. Medyum Baykuş topallayarak geldi Kraliçe Kedinin huzuruna. Ama topallaması da sadece rol icabıydı. Kraliçe Kedi uzun sohbetler etmeyi sevmediği için bu adamla, sordu: “Ne zaman bir veliahtımız olacak Medyum Baykuş?” Medyum Baykuş bir çocuğu olmayışını itiraf edemeyen bu kadına sinsilikle baktı, belki ileride bunu kullanabilirdi. Yine de o sinsi bakışını bir gülümsemeyle örtmeyi başarmıştı. “3 dağdan 8 farklı çiçek toplanacak. 8 farklı çiçekten 3 karışım yapılacak. 7 hafta 2 şer yudum içilince yavrunuz karnınıza düşecek. Ama bu veliaht korunmazsa yuvanızdan uçup gidecek” dedi. Halbuki bunların hiçbirini yapmasa da veliahtın geleceği de açıkca görülüyordu falda. Kraliçe Kedi yardımcılarına seslenene kadar Baykuş Medyum çoktan ayrılmıştı. Yardımcılar hemen ülkenin 3 dağına gitmek üzere görevlendirildiler. Her birinin getirdiği 8 çiçekten en güzelleri seçilip en güzel 3 karışım hazırlandı. Ve Kraliçe Kedi bunu 7 hafta 2’şer damladan her gün içti. 7 haftadan sonra hamile olduğunu fark eden Kraliçe Kedi için kutlamalar yapıldı. Ve Veliaht Kedi sonunda dünyaya geldi. Masmavi gözlü, duman renkli ufak veliahtı tüm krallık o kadar sevdi ki “yuvadan uçması” korkusu unutuldu. Duman Prens el bebek, gül bebek büyüyordu. Tüm krallığın prensiydi ve krallıktaki tüm hayvanlar tarafından seviliyordu. Halk, tapmakla sevmek arasındaki ayrımı yapamıyordu zaman zaman. Ama tek bir kişi vardı ki prensi sevmeyen o da Medyum Baykuş’tu. Çünkü Kraliçe için fal bakarken söylemediği bir şey vardı. Duman Prens büyüdüğünde tüm ülkede geceyi yasaklayacaktı. Medyum Baykuş buna katlanamayacağına karar verdi. Ve Duman Prense bir büyü yaptı. Ölümü geceden olacaktı. Duman Prens büyüdükçe, çocukluğunu atmaya başladıkça daha durgun, daha şefkatli oluyordu. Herkesin kendisini sevdiğini bilmesine rağmen içinde bir eksik vardı dolduramadığı. Sanki sevmesi gereken biri daha vardı onu, ama kim olduğunu bir türlü bulamıyordu. Gece olunca düşüncelere boğuluyor, uzun yürüyüşlere çıkıyor, sabaha doğru düşünmekten ve yürümekten yorgun saraya dönüyordu. Kraliçe Kedi endişeliydi bu durumdan. Duman Prens bir an önce kendini toplamalıydı çünkü kafasının karışıklığından Kral Kedi’nin ne kadar hasta olduğunu göremiyordu. Kral ölecekti. Ve tüm krallığın yükü Duman Prens’in omuzlarına yüklenecekti. Duman Prens bir gece yürüdü, yürüdü ve bir gölün kenarına kadar geldi. Dolunay öyle güzel parlıyordu ki, düşüncelerinden sıyrılıp gölü izlemek için burada durmaya karar verdi. Cırcır böceklerinin kendisi için bestelediği şarkıları dinlerken uyuyakaldı. Sabaha doğru çilek kokusuyla gözünü araladığında gördüğü güzelliğin ne olduğunu bilemedi Duman Prens. Burnunun ucunda bir kız oturuyordu, tam burnunun ucunda. Mavi pırıltılı kanatları, yeşil gözleri, kumral saçları vardı. Ama küçücüktü. Sanki biraz derin nefes verse uçup gidecek, kaybolacaktı. Tuttu nefesini. Bu bir su perisiydi. Daha önce bahsedildiğini duymuş ama hiçbirini görmemişti. Ürkek bir milletti su perileri. Uyandığını fark ederse kaçar diye fark ettirmeden izledi kanatlarının zarif hareketlerinden dökülen simleri, incecik ellerini. Peri de prensi inceliyordu. Burnunun nemli oluşunu, bıyıklarının orantısını, kaşlarının arasında kalan bir tutam beyaz tüyü.. peri, periler Bey’inin kızıydı. Duman Prens’ten bahsedildiğini o da duymuştu, ne zaman görmek istese Peri Bey engelliyordu kızını. “çok küçüksün, dışarıda kendini koruyamazsın.” Diyordu. Bu sabah yüzmeye gelmişti göle ve Duman Prensi görmüştü. Ve o nasıl prensi izliyorsa, prensin de kendisini izlediğinin farkındaydı. Kanatlarını sessizce çırparak uzaklaştı Duman Prens’ten, ve Duman Prens biliyordu artık kimin sevgisinin içinde eksik olduğunu. Peri Prenses sevmeliydi onu. Kimse sevmese de olurdu ondan sonra. Duman Prens saraya döner dönmez kütüphaneye kapattı kendini, periyi neyin mutlu edeceğini bulmak istiyordu ve buldu da. Ertesi sabah elinde kocaman bir kase dolusu kremşantiyle gölün kenarına gitti. Sakince kaseyi yanına koydu ve Prenses’in gelişini bekledi. Prenses kremşantinin kokusuyla mutluluktan uçarak geldi, kondu kasenin kenarına. Sabaha kadar konuştular. Konuştukça Prenses, Duman Prens’ten vazgeçemeyeceğini düşünüyordu. Ama imkansızdı onlar. İki farklı tür asla bir araya gelemezdi. Geceler boyunca imkansızlıklarını unutmaya çalışarak konuştular. Sabah olunca Duman Prens uyumaya, Peri Prenses de ailesinin yanına dönüyordu. Geceleri Duman Prens elinde bir kase kremşantiyle yeniden göle gelip Peri Prenses hepsini bitirene kadar yine sohbet ediyorlardı. Ama Peri Bey durumun farkındaydı. Önce heves sandı, biter diye düşünüp müdahale etmedi. Ama bitmedikçe endişelenmeye başladı. Ve bu ayrılık kendiliğinden olmazsa, kendisi ayırmaya karar verdi. O gece Duman Prens yine geldi kremşantisiyle ve Peri Prenses de pırıltılı kanatlarıyla. Daha bir yudum almıştı ki sesleri duydular. Peri Bey’in adamlarıydı gelenler. Peri Prenses’e derhal eve dönmesini söylemeye gelmişlerdi. Şımarık çocuk edasıyla direndi Peri Prenses. Askerlerin sabrı yoktu. Duman Prens karşı çıktı ama onu da dinlemediler. Tartışma uzadıkça Peri Prenses’in pırıltıları soluyordu. Duman Prens onu böyle görmeye dayanamadı, peri askerlerden birini pençesiyle savurdu. Yine de askerlerin Peri Prenses’i kolundan çekip götürmeye başlamalarını engelleyememişti. Peri askerler Prensesle birlikte gölün üzerinden uçmaya başladılar. Nasıl olsa Duman Prens yüzemezdi. Ama Prens yüzemediğini bilmiyordu daha. Suya girdi onları takip etmek için. Ve Peri Prenses, onu sürüklemelerine direnirken Duman Prensin sular arasında boğulmasını izlemek zorunda kaldı. Ertesi sabah Duman Prens saraya dönmeyince Kraliçe Kedi telaşlandı. Krallığın her yanına askerlerini gönderdi Duman Prensi bulmaları için. Haber gecikmedi. Balıklar Duman Prensi ne kadar kurtarmaya çalıştılarsa da başaramadıklarını haber verdiler saraya. Kraliçe, Prensi suyun aldığını öğrenmişti. Ama aslında Medyum Baykuş’un “gece” büyüsünü asla öğrenemeyecekti. Acısı o kadar büyüdü ki Medyum Baykuş’u çağırttı. Ve bir lanet istedi. Bundan sonra suya değen her kedi, ölüm görmüş gibi kaçtı ve bu lanet kuşaklar boyu taşındı.. kediden kediye..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © BuZ_LaLe, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |