Tüm insanlık bir tutkudur; tutku olmadan din, tarih, romanlar, sanat, hepsi etkisiz olurdu. -Balzac |
|
||||||||||
|
Kedileri çok severim, devrelerimde var onları sevmek. Yürürken bir kedi yaklaştı sırnaşarak, sonra vazgeçti. Sanırım bir robotla muhatab olmak istemedi. Yüzümdeki ifadeyi bir türlü değiştiremiyordum oysa! Büyük bir ıstırab duyarak gülümsemeye çalıştım, cık! Olmuyordu... Çaresiz yürümeye devam ettim. Ama şaşkınlığım kendimi hissettikçe artıyordu( zaten tek şaşıran sürücüler değildi, ben de kendime hayret ediyordum.) Yürüyüşüm de aynı robot gibiydi! Ben böyle yürümüyordum ki! Şaşkınlığım bedenimi daha da buzlaştırmıştı. Ama birden değişti. Yüzüme kocaman bir gülücük yayıldı, etrafımda çınlayan araba alarmıyla beraber. Çünkü alarmın çalmasıyla etrfaımdan 10 kadar çocuk kahkahalar atarak, tatlı bir telaşla bir apartmanın önüne üşüşüp evlerinin zillerine basmaya başlamışlardı. Belli ki alarm bu miniklerin haylazlığı zonunda çalmaya başlamıştı. Bedenimin tüm buzları eridi, içimin de tabi.. Ben de az kaçmamıştım çalan alarmlardan, arabanın sahibi kızar diye az doluşmamıştık apartman içlerine... Aslında nasıl da herşeye bedeldi bu çocuklar... Siz hiç bir çocuğun gözlerinin içine baktınız mı? Evinde oyuncak arabasını tamir etmeye uğraşan oğlunuzun, ya da bacağı kırılmış barbisini inatla diğer sağlam bebeklerine değişmeyen kızınızın... Ya da açlıktan karnı guruldarken ürkerek yanınıza yaklaşıp bir tane kağıt mendil satmaya çalışan çocuğun... Ben çok baktım; hepsinin gözlerinde saf duygu vardı. Üzüntüyse üzüntü, sevinçse sevinç... Peki siz hiç ölüme atlayan bir çocuğun gözlerine baktınız mı? Ben ona da baktım: bir kış gecesiydi, hava buz gibi soğuk... Tüm güzelliği altında parıldıyordu Boğaziçi Köprüsü... Biz de onun güzelliğine kapılmıştık, köprünün üstündeki baba- oğulu farkedinceye kadar! Köprünün ortasında bir baba oğlunu kucağına almış, ona son hikayesini anlatıyordu, bu hikayenin sonu ölümdü ama çocuk belki de bunu hiç bilmeyecekti, ya da sona yaklaşırken bir martının gözlerinde görürdü belki... Belli ki baba en fazla 4. sınıf çocuğu olan oğlunu atlamaya ikna etmeye çalışıyordu. Ben işte o çocuğun gözlerinde ölümü de gördüm, hüznü de ve hiçbir şey yapamamanın, çaresizliğin izlerini de gördüm. Aklımdan şimşek gibi geçti: "Bu kadar kolay mı bir bedene kıymak!" Onları köprüye çıkaran neydi bilmiyorum. Görevliyi aradığımızda köprünün diğer ucunda bulunan görevlinin sıradaki tüm arabaların kornalarına rağmen umursamaz yürüyüşlerini hatırlıyorum bir tek! Belki de o baba- oğul gibi onlarca insanın hayatının sonunda biz varız! Orada olmadığımızı kim ispatlayabilir ki?!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © BuZ_LaLe, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |