Yaşamak için topu toplam altı haftam kalsaydı ne mi yapardım? Tuşlara daha hızlı basmaya bakardım. -Isaac Asimov |
|
||||||||||
|
Çok güçlü bir hafızam var. Öyle hiçbir şeyi kolay kolay unutmam.Yıllar önce ezberlediğim şiirler, okul arkadaşlarımın okul numaraları, dostlarımın telefon numaraları, mektup adresleri hep hafızamda. Bilgisayar gibiyim yani. Hani insan bazen bir eşyasını bir yere koyar, sonra bulamaz; ya da etmesi gereken telefonu, gitmesi gereken bir nikâhı, düğünü unutur ya, ben asla unutmam. Kaçırdığım bir düğün, bir nikâh, bir tören olamaz. Hele hele, son anda hatırlayıp da bir çağrıya, bir randevuya geç kalmak; hiç bana göre değil.Süper sekreter gibi hafızam var çünkü. Aslında bazı şeyleri unutmayı çok isterdim. N’olur sanki gitmem gereken bir yeri unutsam ! Unutsam da, koşturup durmaktan kurtulsam. Güçlü bir hafızaya sahip olmak yoruyor beni. ” Şunu yapacaktın, bunu yapacaktın, şuraya gidecektin, buraya gidecektin,” diye dürtüp duruyor. Ben de onun emirlerini yerine getirmekten yorgun düşüyorum. Geçen gün bir arkadaşa gitmem gerekiyor. Oturdum bilgisayara, çalışıyorum. Birden arkadaşa gideceğimi anımsadım. Hemen kalkıp, evişlerine giriştim. Her tarafı temizleyeyim, akşam yemeğimi de hazırlayıp öyle gideyim dedim. İki saat içinde, dünya kadar iş yaptım. Derken kapı çalındı, baktım sütçü. Hemen sütü ocağa koydum. Sütten yoğurt yapacağım ama, arkadaştan gelince yaparım artık. Sonra, yapmam gereken diğer işlerimi de bitirdim. Giyindim, kuşandım, iki dirhem bir çekirdek evden çıktım....Yorulmuşum ya ! Ben mi yaşlanıyorum da işlere yetişemiyorum, günden güne işler mi çoğalıyor, bilmiyorum. Neyse, açık hava iyi gelir belki. Şuna bakın, ne güzel heryer. Ağaçlar yeşil yeşil gülüyor gibi. Arkadaşta bir sohbete başladık ki; bütün yorgunluğumu unuttum, neşem yerine geldi. İyi ki gelmişim buraya. Kimi fıkra anlatıyor, kimi anılarını anlatıyor. Bende yüzlerce fıkra var. İnsanı gülmekten şöyle bayıltan cinslerinden anlattım birkaç tane. Kimde can kalır! Herkesin gözünden yaş geliyor gülmekten. Bu işte çok iyiyim canım. Zaten her gittiğim yerde anılarımı ya da fıkra anlattırırlar bana. Sohbetim hoştur, öğünmek gibi olmasın. Bir arkadaş; “ Ya sende de ne hafıza var,” dedi. ” Yüzlerce fıkra dinledim, biri bile aklımda yok.” Hafızam kuvvetli ya, başladım övünmeye.”Aaaaaaaa! ” dedim.....” Bir çırpıda, hiç ara vermeden onlarca fıkra anlatabilirim.Ta ilkokuldaki arkadaşlarımın isimlerini, birçoğunun numaralarını söyleyebilirim. Benim sözlükte - unutmak- diye bir şey yok ," diye çok ileri bile gittim. Unutmaktan lâf açılınca, bir arkadaş, ütüyü fişte bırakıp şehir dışına çıktığını anlattı. Başka biri, dolmayı ateşte bırakıp gezmeye gittiğini, hem dolmanın hem dolma tenceresinin nasıl mahvolduğunu anlattı. Bir başkası, hemen hemen her pazar günü, pazarda aldıklarının birkaçını mutlaka bir tezgâhta unuttuğunu anlattı......Ne unutkanlık böyle ! Şaşırdım kaldım. Olur da, bu kadarı da fazla artık. İçimden “ Böyle aklım olsa, o kafayı keser atarım,” dedim. Derken bir arkadaşımız, “Geçenlerde sütü ocak........” der demez, bana bir şeyler oldu.Yerimden fırlayacaktım, zor tuttum kendimi. Çünkü ben sütü ocakta unuttum. Üstelik evden çıkacağım, çabuk kaynasın diye ocağın altını iyice açmıştım. N’olacak şimdi? Sesimi de çıkaramıyorum, “Sütü ocakta unuttum,” diyemiyorum. Çünkü az önce, mangalda kül bırakmadım. ”Benim sözlükte - unutmak yok – falan dedim. Hay dilimi eşek arısı soksaydı da diyemeseydim. Şimdi bir bahane bulup, burdan kalkmalı, eve gitmeli. Ne yapsam ne yapsam? Derken aklıma geldi.”Cep telefonum evde kalmış. Çok önemli bir telefon bekliyorum. Gidip alayım,” deyip fırladım. Şaşırdı arkadaşlar, “bu ne telâş,” diye. Hatta biri, “ Kimmiş bu seni arayacak, yoksa cumhur başkanı mı?” diye alay bile etti. Çıktım evden. Ayağımda bir karış topuklu ayakkabılar, koşamıyorum.Yolda karşılaştığım birileri beni lâfa tutacak diye onları görmezden geliyorum. Allahtan ev yakın.Yakın olmasına yakın da, bitmiyor yol. Acaba süt taşınca ocak söndü mü? Tencere büyük olduğu için, taşan süt ateşe gitmez. Kaynaya kaynaya bitmiştir süt, tencere yanmıştır. Yandığı bir şey değil de, o yanık süt kokusu nasıl çıkacak evden? Evimizin önüne geldim. Pencere açık ama, yanık süt kokusu falan duyulmuyor. Anahtarı kilide sokmakta bile zorlanıyorum.Telâşımdan ellerim titriyor. Neyse, koridora girdim; uçarcasına mutfağa yöneldim. Ocağın yanına gelince, bir tencere sütün ocakta öylece durduğunu gördüm. Ne taşmış, ne dökülmüş. Bir tuttum tencereyi ,buz gibi. Allah Allah! Kim söndürdü bunu? Baktım, ocağın düğmesi açık ama ocak yanmıyor. Meğer tüp bitmiş...........Ohhhhhh! ........Allahım, sana çok teşekkür ederim.Tüpgaz dolum tesislerine de. Eğer tüpü, bir tencere sütü kaynatacak kadar fazla doldursalardı, benim ocak batmıştı şimdi. Beş kilo süt gitmişti. Koca çelik tencere de............Çok sevindim....”Allah fakir kulunu sevindirmek isterse,; eşeğini kaybeder, üç gün sonra buldururmuş,” ya, bana da öyle yaptı. Siz siz olun, büyük lâf etmeyin.......İşte o günden beri, hafızama hiç güvenmiyorum .
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |