..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
En büyük mutluluk ve en büyük sıkıntı anlarında sanatçıya gereksinme duyarız. -Goethe
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Kâmuran Esen




23 Aralık 2003
Bir Boyama Kursu Öyküsü  
Kâmuran Esen
Bir kurs, ancak bu kadar zevkli olabilir.......


:GGGB:
Nerden aklıma geldi ben de bilmiyorum; bir gün durup dururken boyama kursuna gitmeye karar verdim.Hem de en az otuz yıldır elime hiç  sulu boya fırçası bile almadığım, çöp adamdan başka resim yapmayı beceremediğim halde kalkıştım bu işe.” Eşeğine bakmaz da, Hasan Dağı’na oduna gider, “misali...Üstelik orada neyi, ne ile boyayacağımı, nasıl boyayacağımı  hiç düşünmeden. 
İlk gün kursa gitmek üzere büyük bir hevesle çıktım evden.Lâkin, kursa gider gibi değil de bakkala ekmek almaya gider gibiyim.Alet, edevat olmadan yani. Omzumda çantam var ama içinde, kursta kullanabileceğim hiçbir şey yok.  Oysa büyüklerimiz, “ Unun yoksa bazlamaya, yağın yoksa gözlemeye özenme,” demişler.Benim yaptığım da bu işte.Deftersiz, kalemsiz okula giden öğrenci gibiyim.Yalnız aylar önce  işte öylesine aldığım kaba saba, boyamaya hazır iki tepsi var elimde.Kontrplak mı ne, öyle bir şeyden yapılmış. 
Sınıfa ( Herhalde “sınıf” demem gerekiyor.) girdim.Tüm gözler bana çevrildi.Herkesi selâmladım.Bana çevrilen o gözlerin sahiplerinden hiç biri yaşıtım değil.Ben , torun sahibi, yetişkin - hatta biraz fazla yetişkin – bir kadınım.Kurstakilerin çoğu, çocuk diyebileceğim kadar genç.Hatta birkaçı, emekli olduğum okuldan öğrencim.Kuzularla kırpılacağım sizin anlayacağınız. 
Neyse ki yaşı bana yakın birkaç kişi var.Bakmayın yaşı bana yakın dediğime, onlar da  benden en az sekiz – on yaş küçükler. Kursiyerlerin ellerinde boyalar, kumaşlar, küpler, çömlekler, fırçalar, kocaman gaz lâmbaları; harıl harıl çalışıyorlar.Kimi , bildiğimiz o küplere kumaş sarıp, önce tutkal sürüp sonra boyuyor; kimi, ahşap tepsiye gömülmüş, adını bilmediğim birşeyler yapıyor.Harikalar yaratıyorlar. 
Öğretmen Hanım sordu.
- “ Hocam! Siz ne yapmayı düşünüyorsunuz? ”......Bir an duraksadım. Ne bileyim ne yapacağımı.Ne yap derse onu yapacağım.Ne yapacağımı bilsem, kursta ne işim var!
- “Bilmem” diye yanıtladım mahçup bir ifadeyle. Sonra, yavaş bir ses tonuyla “ Şu tepsileri boyayabilir miyim?” diye sordum.
Öğretmen Hanım, olgun kadın görünümüme aldanıp, bu işi başarabileceğimi sanarak,
-“ Tabi,” dedi........Torun torba sahibi olmuş, yaşını başını almış bir yetişkinim ya, hemencecik yapabileceğimi sanıyor.Atalarımız, “Sarı ineği gören, içi dolu yağ sanır,” diye ne güzel söylemişler. 
Bu iş için ne gibi malzemeler gerekeceğini söyledi.Yanımda, söylediklerinin hiç biri yok. Neyse ki, bunları alabileceğim dükkân, hemen karşıda.Bir koşu gidip aldım.Telâşımdan, bazılarını yanlış almışım, bazılarını eksik.Yine gittim karşı dükkâna; eksikleri tamamladım, yanlışları değiştirdim.Maket bıçağı, eldiven, boya, kumaş, sünger, zımpara vs aldım. İçim kıpır kıpır, koyuldum işe.Tepsinin alt yapısını tamamladım, tam boyamaya başlayacağım sırada  Öğretmen Hanım;
- “Orta boy fırçanızı çıkarın,” demesin mi!.....Sanki fırçam var da, orta boyunu seçeceğim.Hemen bir koşu yine gittim karşı dükkâna.Allahtan, yaşıma göre kondisyonum çok iyi.Kale duvarına çarpan top gibi, dükkâna gidip hemen geri dönüyorum.Boy boy fırçalar aldım geldim üç dakika içinde.Öğretmen Hanım kesin şaşırmıştır çabukluğuma.Boşuna hemen her gün yürüyüş, cimnastik yapmıyorum,işte bugünler için.”Kırk yıl durak, bir gün gerek,” demişler.Bakın nasıl işe yaradı. 
Başladım tepsiyi boyamaya.Ellerim titriyor heyecandan.Ya bir de başaramazsam diye korkuyorum. Şu eski öğrencilerim olmasa neyse.Yıllardır elime fırça almadığım için çok zorlanıyorum.Yapamayacağım; kurstaki öğrencilerimin, gençlerin yanında rezil olacağım diye ödüm patlıyor. 
Neyse, korktuğum başıma gelmedi.Tepsiyi boyamayı başarabildim.Ama tepsiyle beraber elimi, yüzümü, saçlarımı hatta pantolonumu bile boyamışım........Boyama işi bitince tepsiye, adını bilmediğim bir sürü işlem yaptım.Daha  işi var ama, bu haliyle bile güzel.Kullanmaya hazır gibi duruyor.Her sabah gittiğimde tepsimi seyrediyorum uzaktan.Nasıl yaptım, hayret doğrusu.Kahvemi kendime, bu tepsiyle sunacağım artık.Fakat, tepsinin rengine uygun bir takım fincan almam gerekiyor.Olan paramı malzemeye verdim zaten, şimdi bir de fincan masrafı çıkacak.Olsun! “Ölmüş eşek, kurttan korkmaz,” demişler. 
Çok sevdim bu işi canım.Tek sakıncası, bulaşığı.Ne çantam kaldı boya bulaşığı olmadık,  ne cüzdanım.Oysa diğer kursiyerlerin eli yüzü tertemiz, bir damla bile dökmüyorlar.Nasıl  başarıyorlar bunu diye şaşırıyorum. “Herkes sepet örer ama, g.tünü geçiremez,” demişler.Ben de oraya buraya dökmeden, yüzüme gözüme bulaştırmadan  boyayamıyorum. Bir ara kolumdaki saate bakayım dedim, akrebi yelkovanı  boyadan görünmüyor.Gözlüğüme bile boya sıçramış.Botlarımın bağcıklarının dahi boya olduğunu görünce, çok ayıpladım kendimi. “Acı soğan yiyen, ağzının kokusundan belli olur,” derler ya; beni sokakta kim görse, boyama kursuna gittiğimi hemen anlar. 
Bu boyama kursu çok da eğlenceli.Bakın ne oldu:Bir arkadaş sapı kırık, antika  bir kahve tavası getirmiş.Sapı yapıştırdı ilk gün.Bir güzel tutkal sürdü, sonra üstüne kumaş geçirdi, yeniden tutkalladı.Kurusun diye sobanın yanına koydu.Sonra dağıldık evlerimize.Ama ne olduysa, o arkadaş, sonraki üç gün gelmedi kursa.Kahve tavası, öksüz çocuk gibi duruyor sobanın yanında. 
Üçüncü  gün, bizim Öğretmen Hanımı aldı mı bir telâş.Meğer, arkadaşın kahve tavasının sapı, yapıştırıldığı yerden yine kopmuş.” Ekleme kuyruk, tez kopar,” diye boşuna dememişler. Ama sap, görünürlerde yok. Herkes elindeki işi bıraktı, tava sapını aramaya koyuldu.Sınıfın içini dört döndük, tava  sapını bulamadık.Tavanın üç gündür  durduğu yerde  odun – kömür tenekesi, bir de çöp kutusu var.Tenekenin içini karıştırdık, bizim mahallenin kedileri gibi çöp tenekesini alt üst getirdik, yok! Bak sen olan işe.Sonra bir arkadaş,
-Yoksa yanlışlıkla sobaya mı attık?” der demez, başka bir arkadaş sobanın içine bile baktı, yok! Şimdi ne diyeceğiz arkadaş gelince?.....Bize,
-“Kim kırdı benim tavamın sapını?” derse ne cevap vereceğiz? 
Neyse ki, bu vahim durumun bir espriye dönüşmesini sağlayabildim.Sapı kırılan tavayı elime alıp,
-“Bizim mahallede kuyruğu kopuk bir kedi var.Bu antika tava, aynı o kediye benzemiş.” deyince, millet başladı gülmeye.Tava sapını aramayı unuttuk gittik gülerken.
-“Boş verin canım,” diye devam ettim.”Demirel’in – Benzin vardı da biz mi içtik?- dediği gibi, tavanın sapını biz mi yedik?”...Zaten Öğretmen Hanım, tavanın sapının tam  koptuğu yere bir çiçek oturttu.Bize göstererek,
-“Bakın ne güzel bir model oldu.” dedi.... Aslında benim aklıma daha güzel bir model geldi ama, hiç ses etmedim.Tava benim değil ki. “Kelle bizim olsa, gider Konya’da tıraş ettiririm.” de, kelle bizim değil.Hem, Öğretmen Hanıma akıl vermek ayıp olur.Ne demiş atalarımız: “Kayserili’ye eşek boyaması öğretilmez.” 
Ben de hep düşünür dururdum; giysilerde, eşyalarda yeni modelleri nasıl yaratıyorlar diye.Demek ki yeni modelleri, böyle kazalar sonucu buluyorlar.Örneğin bir giysinin yakası biraz kayık mı oldu, yani yamuk, işte size yeni bir  yaka modeli. 
Baktım ki arkadaşlarım küp, testi falan  boyuyorlar.Hiç durur muyum, ben de yapacağım.Gittim birinin başına, testinin hangi işlemlerden geçirildiğine bakıyorum.Kesin ben de yapacağım bunlardan.Onları hayran hayran izlerken Öğretmen Hanım sordu:
-“Hocam! Siz de bunlardan yapmak ister misiniz?”
Hani bir atasözü var, “Hacıya , tesbih alır mısın diye sormuşlar, ha biz buraya niye geldik demiş” diye; Öğretmen Hanımın sorusu, bana bu sözü hatırlattı.......Bir çırpıda yanıtladım:
-“Evet evet, çok isterim.”
Öğretmen Hanım, yarın gelirken testimi, küpümü getirmemi söyledi.Yok ki,  ne getireyim.”Olsa dükkân senin,” derler ya, onun gibi.Ama ben biliyorum ne yapacağımı. 
Eve gidince, mutfakta, kilerde, çatı arasında, merdiven altında  araştırma yaptım. Kenara köşeye atılmış iki çömleği çıkardım.Sonra komşuma gittim.Odunluktan iki eski testi de o çıkardı sağolsun.Can atıyorum bunları bir an önce yapmaya.Bir sabah olsa da,  gitsem şu kursa.Artık iki testinin birini komşuma yapmalıyım.” Hindi gelen yerden tavuk esirgenmez,” demişler. 
Ertesi gün bir çırpıda testiyi yaptım.Harıl harıl çalışıyorum.İki saatte bir içtiğim kahve bile aklıma gelmiyor; o kadar zevkle çalışıyorum.Gerçi, testiyi yapmak için gerekli malzemeleri temin etmek üzere aynı gün üç dört kez çarşıya gittim geldim ama, olsun.Şimdiye kadar neden bu kursa gelmedim diye söyleniyorum kendime.Kısacası, buldum eğlenceyi. 
O günün akşamı, yarın kursa ne götürüp boyasam diye çok düşündüm.Küçücük kasabamızda yok ki, gidip alayım.Bir testi annemden buldum.Kilerde güzel bir çömleğimiz vardı, baktım kırılmış. Nasıl sevindim bilemezsiniz.Böyle kırık çömleklerden ne güzel modeller üretiyorlar kursta.Kırık bir çömleğin beni böyle mutlu edeceğini hiç düşünemezdim.”Atın ölümü, itin bayramıdır,”derler ya, öyle işte. 
Sonra evin alt katını, çatıyı  bir kez daha alt üst getirdim, işleyecek bir şeyler bulmak için.Mutfakta, hani şu takım halinde satılan bıçakların boy boy konulduğu ahşap bıçaklık var ya, onu koydum bir poşete.Çatı katında, boyası dökülmüş bir sandalye var.İyi ki dökülmüş boyası, işte bana ham madde.Bu sandalyeyi de orta kata indirdim.Bunları taşıyabilmek için yarın kursa bir taksiyle giderim artık. Koca sandalyeyi öyle elimde sallaya sallaya nasıl gideyim! Gitmesine giderim de, yolda rastladığım her on kişiden en az altısına, sandalyeyi nereye, niçin götürdüğümü anlatmak zorunda kalırım.Küçük yerlerdeki insanların birbirleriyle ne kadar ilgili olduklarını, her şeyi nasıl merak ettiklerini bilmezsiniz siz. Zaten, malzeme almak için ikide bir karşı dükkâna  koşa koşa gidip gelirken her gören, “Ne o Hocanım? Hayırdır?” deyip duruyor. 
Başka ne boyasam ne boyasam diye dört dönüyorum evin içinde.Bu iş çok sardı beni.” Deliye bal tattırmışlar, çarşıda katran bırakmamış,” diyorum içimden.Alt kata indim.Eski, kocaman bir çeyiz sandığıyla göz göze geldim.Yapacak, işleyecek bir şey daha buldum diye önce çok sevindim.Ancak, bu koca sandığı, dört aylık kurs süresinde ancak tamamlayabilirim, bundan başka bir şey yapamam diye vazgeçtim.Sonra kim yapacak o testileri, çömlekleri, sandalyeyi? 
Ertesi gün bir çömleği, bir testiyi daha süsledim püsledim.Ama ikinci testiye sıra gelmeden mesai bitti.Aklım testide kaldı.Ben de aldım testiyi, eve getirdim; ev ödevi gibi.Eve gelirken bir çanta dolusu malzeme aldım.Öğretmen Hanım’ın “Yarım kilo alın yeter,” dediği tutkaldan bir kilo aldım.” İki kutu yeter,” dediği boyadan da dört kutu .Bir metrenin yeteceğini bile bile iki metre de amerikan bezi kestirdim...” İç dedilerse çeşmeyi de kurut demediler ya,” demişler , benim yaptığım o hesap işte. Ne olur ne olmaz; yetti – yetmedi derdi olmasın diye düşündüm.İşi sağlama aldım, sizin anlayacağınız. 
Eve gelir gelmez, arada bir göveç yaptığım orta boy çömleği de çıkardım dolaptan. Oturdum testinin ve çömleğin başına.Bu kez, gerekli tüm malzemeler hazır olduğu için, bir kez bile çarşıya gitmedim.İkisini de önce tutkalladım.Dışına kumaşı buruşturarak yapıştırdım, sonra  yeniden tutkalladım.Kuruması için bir kenara koydum. Birkaç saat sonra baktım, kurumuşlar.Büyük bir zevkle boyadım.Sonra da boyaların kına gibi girdiği ellerimi temizlemek için, zavallı ellerimi çamaşır suyuna bastırdım.Testinin tamamlanması gereken  işlemlerini, ertesi sabah tamamladım. Hem de sabahın köründe, üstelik kahvaltımı bile etmeden. 
Böylece üç- dört günde; bir tepsi, iki çömlek, üç testi yaptım.Hepsini karşıma sıralayıp, hayran hayran baktım onlara.Gülümserken , aklıma gelen bir şeyle irkildim: Bu kurs  dört ay sürecek.Her gün böyle bir testi, bir çömlek yapacak olursam; bana bir kamyon malzeme gerek.O kadar küpü, testiyi, çanağı, çömleği nerden bulacağım ben? 
Bol miktarda testiye, küpe, çömleğe ve ahşap malzemeye ihtiyacım var.Bunun da bir çaresini buldum. Elinde  bunlardan  fazla olanların yapacağı bağışları  kabul ediyorum.Komşularım sağolsun, her biri birşey getiriyor. "Dilenciliğin payesi düşük ama geliri yüksek," demişler.Evim; çatlamış, kırılmış çömlekler; sapı kırılmış testiler, kilerde çürümeye terkedilmiş turşu küpleriyle doldu. .....Ben de komşularıma, yapacağım o güzel şeylerden birer tane hediye edeceğim. Eş.k  değilim ya! 
Bana müsaade.Artık kalkayım da,  komşumuz İsmet Teyzeciğimin verdiği, bir bacağı kopuk ahşap oturağı zımparalamaya başlayayım.Onu öyle güzel yapacağım ki, İsmet Teyze  asla tanıyamayacak  kendi oturağını. Hem vallaha hem billaha.Var mısınız bahse?
 

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Anılar Canlandı
Gönderen: zeynep küçük / kırşehir/Türkiye
14 Mayıs 2005
Bir dönem gittiğim kurs anılarımı hatırladım. Kamuran Abla bu kadar atasözü, deyimi, veciz sözleri nasıl buluyorsunuz? Demek ki daha çok mürekkep yutmam gerekiyor. Saygılarımla...

:: :))))))))))))))))))))))))))
Gönderen: ayse / istanbul
19 Ocak 2004
iltifat etmek kifayetsiz kalacak mükemmelsiniz ,bende ev ödevimi yaptım ve yarın kurs hazırlıgını bitirmiş bir bakınıyım derken yazınızı okudum heyecanınızı şugünlerde bende yaşıyorum ,bazende bunların hazırlarını alsam daha ucuza gelecegini düşünüyorum ,dediginiz gibi el altında bulunsun elinize ve yüreginize saglık boyayalım herşeyi ve tüm gözden çıkardıklarımızı :)))))))))

:: Merhaba!
Gönderen: Abdullah Atay / Bolu
3 Ocak 2004
Daha nice yeni yıllarda sağlık,.mutluluk,huzurla kalmanız dileğiyle... Nesneler renk,koku,biçim vb özellikleriyle yaşamımızda bir yer tutarak algılanırlar. Renkler...Ruhumuzun birer dilidir onlar...Bu renkleri yerinde kullanmak bir sanat işidir. .Bu sanat da boyama sanatıdır.En güzel sanatlardan biridir.Her bir renk fırçada can bulur,hayat olur. Boyama deyince aklıma dünyamızın mavisi geldi öncelikle...Bu renk o kadar solup kirlendi ki günümüzde.Hazır boyamaya başlamışken lütfen bu işi siz yapın.))Tarifi de benden olsun: Bir yürek dolusu maviyi; birer ölçek sevgi,umut,sağlık ile iyice karıştırın.Bu karışımı soluklandığımız gökyüzüne ve doğayı besleyen sulara serpiştirin... Sahi!...Yer kabuğumuzun örtüsü o güzelim yeşiller de sararıp kurumuş.Yine bir yürek dolusu yeşili; birer ölçek sabır,sadakat ve bereket ile iyice yedirip o güzelim toprakları süsleyebilirsiniz. Beyaz...Saflığın,masumiyetin ve huzurun sembolü.Bu renk de gerekli günümüz dünyasına!... .Hem de çokkk...Bundan, sizde fazlasıyla var biliyorum.Atatürk düşünenlerin kalemlerinden saçılan ilim sözcükleri, insanların kara cahilliğini köreltiyor.Kara vicdanlarına ışık tutup aydınlatıyor.Kara sesleri boğuyor. Kırmızı...Kanımızın, canımız bayrağımızın kutsal rengi .Bu renkten günümüz dünyasında fazlasıyla var zaten.Teröre kurban verdiğimiz aziz şehitlerimizin kanları yerde daha kurumadı ki...Kor düşen yüreklerimiz; kızıl yangınlarda değil mi? Kırmızı.... Has bahçelerde gül olur kokar. Damarlarda sel olup akar. Yangınlarda alevlenir yakar... Kolay gelsin efendim!...Yaşamınıza soluk veren renklerin hiç solmaması arzusuyla...Nice paylaşımlara... Selam ve sevgiler...

:: dilinize sağlık hocam
Gönderen: yusuf kayan / Bursa
31 Aralık 2003
Artık bundan sonra size bayan nasrettin hoca olarak hitap etmek istiyorum.Atasözleri günlük konuşma içerisinde böyle ustalıkla kullanılabilir tebrikler...saygılarımla mutlu ve bol renkli yıllar :)) Yusuf Kayan

:: Çok yaşayın :-))))))))))))
Gönderen: Ceyda Öz / ist
29 Aralık 2003
Bu yazınızı gece geç bir vakitte okumuştum ve yorum yazmak istemiştim ancak sistemde yaşanan sorunlardan ekleyememiştim yorumumu... Gecenin o saatinde böyle keyifle bir yazı okuyup da bu kadar güleceğim hiç aklıma gelmezdi Kâmuran öğretmenim. :)) Yüreğinize ve kaleminize sağlık... Sevgi ve Saygılarımla, Ceyda Öz

:: hakikatten :)))))))))))
Gönderen: Elçin / Aydın
29 Aralık 2003
Evet bir kurs ancak bu kadar zevkli olabilir, bunuda bu kadar keyifli bir Kâmuran Esen anlatabilir.. Tayyibe Hanımın bahsettiği sütlaçlar tadındaydı bu yazıda Sevgiler :)) ELÇİN

:: böyle bir emeklilik!...darısı başımıza!..
Gönderen: Ceren Emre / ANKARA
29 Aralık 2003
Çalışkan insan her daim çalışkan oluyor sizin gibi. On parmağınızda, on maarifet, imrendim doğrusu. Edebiyat, yazı, yemek, bilgisayar, boyama...Bir de üstüne anneannelik...Ne diyeyim, darısı bizim emekliliğimize... Sevgilerimle,

:: :)))))))))))))))))))))))))))))))):
Gönderen: Tayyibe Atay / Bolu
25 Aralık 2003
Aranıp durma arkadaşım!ben varım ya boyanacak:)))çömleğine çiçek diye koyarsın belki beni ya!..baksana saçlarım ağardı,yüzüm soldu...döküldü eteklerimde taşıdığım güller,toprak oldu...üstüne üstlük bir de kar yağdı üstüne..sahi "kar'ı da boyasan" diyorum kendi kendime...tutar mı acaba renk?tutar tutarrr...sen boyadıktan sonra!bilirim yoğurt da uyutursun çok güzel,sütlaç da yaparsın...buradan ilan ediyorum,tadına çok baktımmmm!..harika!:)))) selam ve sevgilerle...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın gülmece (mizah) kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kiralık Evin Şartları...........
Ağır Misafir
Ölen Kim?
Kime Niyet Kime Kısmet
Bunun Adı Ne?
Şampuan Reklâmı

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Farzederek Yaşayamazsın
Yanmayan Bir Ampulden Nasıl Mutlu Olunur
Bir Doğum Günü Öyküsü
Sen Bir Garip Çingenesin / Nene Gerek Gümüş Zurna !
Çocukluğumdaki Çerçiciler Ve Düğünler
Kadın Hastalığı
Yağmur , Güneş , Rüzgâr ve Babam
Keltepe'nin Öyküsü
Eşeği Düğüne Çağırmışlar
Bir Memleketin Dönüşüm Hikâyesi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dönüşü Olmayan Gidiş [Şiir]
Seni Özlemenin Kitabını Yazabilirim [Şiir]
Bensiz Yaşamaya Alışacaksın [Şiir]
İşte Gidiyorsun [Şiir]
Gelseydin Eğer [Şiir]
Ne Zaman Seni Düşünsem [Şiir]
O Beklenen Hiç Gelmeyecek [Şiir]
Çek Beni İçine Bir Nefeste [Şiir]
Sığınacağım Başka Yürek Yok [Şiir]
Uykularında Sev Beni [Şiir]


Kâmuran Esen kimdir?

Okumak ve yazmak bir tutkudur benim için. Yazdıklarımı okuyucularla paylaşmak amacıyla buraya gönderiyorum. Yıllardır, yerel bir gazeteye haftalık köşe yazıyorum. Mudurnu Belediyesinde gönüllü kültür müdürü olarak çalışıyorum. Yayımlanmış Kitaplarım: -Şiirlerle Öyküler - şiir / Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yazarlar Dizisi ( 1988). . . . . . . . -Sevgi Yumağı - şiir ( 1997 ). . . . . . . . . -K. Esen'in Kaleminden Mudurnu - derleme / Mudurnu Kaymakamlığı Kültür Hizmetleri Dizisi ( 2002 ). . . . . . . . . . . -Oynatmayalım Uğurcuğum- deneme , anı / --Senfoni Yayınları ( Haziran / 2004 ) -Mudurnulu Fatma Nine'nin Günlüğü - Baskıya hazırlanıyor

Etkilendiği Yazarlar:
Okuduğum her yazardan veya yazıdan etkilenirim. Bende bir etki bırakmayacak, herhangi bir şey öğretmeyecek bir yazı düşünemiyorum.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.