Tarih, hiçbir zaman orada bulunmamış kişiler tarafından anlatılan hiçbir zaman olmamış olaylarla dolu bir yalan. -Santayana |
|
||||||||||
|
Üç yıldır bu evde, akıl erdiremeyeceği hiçbir olaya tanık olmamıştı aslında. Ne gece kendiliğinden yanan ampuller, ne kendiliğinden açılan musluklar, ne mutfakta birisi tarafından yenmişçesine azalmış yiyecekler...... Ne de gecenin sessizliğinde ayak sesleri ve de kendiliğinden yer değiştiren eşyalar.......O halde bu kuruntudan kurtulması gerekiyordu. Bu evde öyle peri, cin falan yoktu, olamazdı. Oturduğu bu evin yerinin bir zamanlar mezarlık olduğu söylentilerini unutmalıydı. Bunu zamanla başardı da.....Taaaa o geceye kadar. İşte o gece saat üçe doğru zil sesiyle uyandı. Kapı çalıyordu. Telâşla fırladı yataktan. Allah Allah ! Gecenin bu saatinde kim olabilirdi? Uyanan karısıyla endişeyle baktılar birbirlerine. Karısına: - Sen de duydun değil mi? Diye sordu . Ve devam etti: - Yoksa ben mi yanıldım? Kapı zili çaldı, değil mi? - Evet, dedi kadın. Hem de iki kez çaldı. Korku ve endişeyle karışık duygularla kapıya indi. Kimse yoktu kapıda. Karanlıkta çıt bile çıkmıyordu. Yalnız az ileride yatan ev sahibinin köpeğinin homurtusu duyuluyordu. Yukarı çıktı, yatağına yattı. İşte o zaman mezarlık söylentilerini hatırladı. Yoksa gerçek miydi söylenenler? Karı koca bir süre uyuyamadılar. Aradan birkaç gün geçti. Bir gece yine gece yarısı, hemen hemen aynı saatte zil sesiyle uyandılar. Bu kez ikisi birden koştular kapıya. Hayret ! Yine kimse yoktu. Karısına : - Acaba birisi bize oyun mu oynuyor, şaka mı yapıyor, yoksa bizi korkutmak mı istiyor? Dedi. Karısının rengi atmıştı, titriyordu. Salona geçip oturdular. Ne olabileceğini, zili bu saatte kimin ve hangi nedenle çalmış olabileceğini düşündüler. Uyuyamadılar bir süre. İkisinin de aklına mezarlık ve ecinniler geliyordu. Fakat bir türlü birbirlerine söyleyemiyorlardı. Ertesi akşam yine aynı şey oldu. Kapı zili çaldı uzun uzun. Koştular kapıya, yine kimse yok. Bazen her gece, bazen de bir gece ara ile, gece yarısı kapı zili çalıyordu. Rahatları, uykuları kaçmıştı karı kocanın. Korku, dağları beklemeye başlamıştı. Kiracı ertesi gün durumu ev sahibine açtı. Ev sahibi alt katta oturuyordu. Oturup konuştular. O gece nöbet tutmaya, hemen her gece kapıyı çalan kişiyi yakalamaya karar verdiler. Ev sahibi, kapının önündeki arabaya girecek, kapıyı hemen her gece kimin çaldığını görecekti. Kiracı da içerde bekleyecekti. Kapı çalar çalmaz, ev sahibi arabadan , kiracı içerden çıkacak, zili çalana basacaklardı dayağı. Yeterse yeterdi artık...... Gece yarısına doğru ev sahibi, kapının önündeki arabanın içine girdi, uzandı. Arabanın park edildiği yer karanlıktı. Kapıyı her kim çalıyorsa, karanlıkta ev sahibini göremeyecekti. Kiracı içerde, kapının hemen arkasında elinde koca bir sopa ile bekleyecekti. Zil çalar çalmaz, fırlayacaktı. Kaçamayacaktı bu kez o her kimse. Nasıl olsa ev sahibi dışarda nöbette olacaktı. İkisi de son hazırlıklarını yaptılar, zilin çalmasını beklemeye başladılar.....Ya kapıyı çalan mezarlıktaki ruhlarsa? Cinler, perilerse? O zaman kapı yine çalacak ama onlar kimseyi göremeyeceklerdi. Gece, saat üçe gelirken yine kapı zili çaldı. Kiracı, elindeki sopayla fırladı dışarıya. Kimse yoktu kapıda. Üstelik ev sahibi arabadan bile çıkmamıştı. Kızdı kiracı ev sahibine: - Niye arabadasın? Korktun mu çıkmaya? Az önce zil çaldı yine. Uyudun mu yoksa? Görmedin mi zili çalanı? Şaşırdı ev sahibi. Şaşkınlıkla: - Hayır! Kimseyi görmedim. Gözümü kapıdan hiç ayırmadım. Kimse gelmedi kapıya? Nasıl çalar ki zil? Şaşkınlıkları ve korkuları iyice arttı. İçeriye girdiler. Ev sahibi de kiracı ile yukarı çıktı. Olup bitene bir anlam veremiyorlardı. Kim çalıyordu bu zili? Kahve üzerine kahve, sigara üstüne sigara içtiler. Kiracılar; bu evde ruhlar, cinler, periler olduğuna iyice inanmışlardı artık. Ertesi gün etraflıca düşünmeye karar verdiler. Ev sahibi kalktı gitmek için. Kiracılar onu uğurlamak üzere kapıya çıktılar. O sırada yine apartmanın dış kapısının zil çalmaya başladı. İki erkek, uçarcasına indiler merdivenleri. Onlar aşağıya indiklerinde bile zil çalmaya devam ediyordu. Ama kapıda kimseler yoktu. Allah Allah ! Bu ne işti? Kapıda kimse yoktu ama zil çalıyordu sürekli. Bir baktılar, zilin üzerinde kocaman gövdeli, koca ayaklı büyük bir böcek vardı. Zilin üzerine kadar gelen sarmaşık yaprakları arasında zor gördüler onu. Böceğin ağırlığı ile zilin düğmesi basılıyor, işte o sırada da zil çalıyordu. Kiracı ile ev sahibi gözgöze geldiler. Böcek, zilin üzerinden hareket etti, duvara sarmış sarmaşık dalları arasında hızla kayboldu. Ve zil de sustu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |