Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloğlu Kıymalı börekler bana hep Shakespare’i anımsatır. Çocukluğumda, henüz 11 – 12 yaşlarımı sürerken, Pazar günleri bizim evde börek ve Shakespeare günüydü. En azından benim için. T.R.T.’nin tek kanallı olduğu ve belgesellerin ‘altın çağını’ yaşadığı dönemlerdi. Ve ben ekrana, Garfield misali yapışırdım. O dönem, şimdiki gibi ‘akıllara ziyan’ yarışma programları yerine, insanın görüş ufkunu geliştiren, önünüzde yeni bir dünyanın kapılarını açan, insanı araştırma yapmaya ve düşünmeye sevk eden ‘İnsanlığın Yücelişi’, ‘İpek Yolu’ gibi seyretmekten büyük zevk duyduğumuz belgeseller yayınlanırdı. Neyse, Pazar akşamüstü gün geceye dönerken, annem koca bir tepsi kızarmış kıymalı böreği tepsisi ile birlikte yemek masasının üzerine koyardı. Ağızda dağılan, üstü kırmızılaşmış ve fırından yeni çıkmış ‘kıymalı böreği’ tavşan kanı çayla birlikte afiyetle gövdeye indirirken, sadece karnımızı değil ekrana takılı gözlerimizle ruhumuzu da doyururduk. Gözüm Shakespeare ile börek arasında gider gelir, ağzımda dağılan annem usulü lezzetin tadına, ruhumu şenlendiren daha doğrusu zenginleştiren, Shakespeare dönemi İngilteresi’nde yaşanan olayların büyüsü karışırdı. O dönem T.R.T.’de yayınlanan Shakespeare Belgeselinde sadece, büyük ustanın yaşamı, eserleri ve çağdaşları değil aynı zamanda, o dönemim siyasi ve sosyal yapılanması da büyük bir ustalıkla anlatılıyordu. Tarihi film tadında hazırlanan bu belgeseller, sadece eğlendirmiyor aynı zamanda bilgilendiriyordu. Eski tip siyah – beyaz televizyonun karşısına kukumav kuşları gibi toplaşan bizler de büyük bir keyifle bu güzel belgeselleri izlerdik. Gözlerim ekrana takılmış, ‘aptal kutusunun’ (T.V. daha o dönemlerde aptal kutusu’na terfi etmemişti) neredeyse içine girecek gibi bir karış ötesine kurulmuş, öğrendiğim şaşırtıcı bilgiler karşısında heyecandan ağzım bir karış açık dalar giderdim. Bu doğasına aykırı garip karışım, Anadolu kokan yemeğin lezzeti ile Ortaçağ İngilteresi’nin altın dönemini yansıtan büyük ustanın eserleri arasında oluşurdu. Çılgın hayal gücüm, işte tam bu noktada devreye giriyor. Bazen en olmadık yerde, zihnimde beliren bir parça haylaz bir o kadar da işgüzar bir çocuk bana olmadık şeyler düşündürüyor. İnsan düşünmeden edemiyor. Acaba Shakespeare annemin ‘Kıymalı Böreğini’ sever miydi? Eski model siyah – beyaz televizyonun karşısına geçip ailece gerçekleştirilen ‘Pazar ayinine’ o da katılır mıydı? Ne olacak, masaya fazladan bir tabak koyardık olur biterdi. Hem belli mi olur, annemin efsanevi kıymalısını tadan Shakespeare, bir yandan ağzını şapırdatarak, beğeni misali homurtular içinde kendini zevkin koynuna bırakıverir, öte yandan da kaşla göz arasında gövdeye indirdiği kıymalının yerine yenisini koyması için tertemiz ettiği tabağını anneme uzatırdı. Sonra , karnı doymuş, lezzetten sarhoş bir şekilde annemin ve kıymalının şerefine birkaç tane sone patlatıverirdi. Son kırıntısına kadar yalayıp yuttuğu börekten sonra, belki üzerine şiirler veya hikayeler yazardı. Hatta bekli de bir oyun. Neden olmasın, çılgın hayal gücümün kuyruğuna takıldık bir kere. Yazarın eser dizinini bir hayal edin lütfen. Romeo ve Jülyet, Hamlet, Machbeth, Kıymalı Börek, Othello, Bir Yaz Gecesi Rüyası filan. Annem, eşsiz kıymalısı ile hem gourme tarihinde, hem de ustanın kaleme aldığı ölümsüz eserle birlikte, dünya edebiyat tarihindeki eşsiz yerini alırdı. Fena mı olurdu? Kıymalıya da değerdi doğrusu. O gün bugündür, hala Pazar günleri evde börek günüdür. Gözlerim ekranda, ellerim kumandada Shakespeare’i arar dururum. Börekler hala lezzetli, ama sanki eski tatları yok gibi. Şimdilerde sadece otlusunu ve kabak böreğini tadıyoruz. Aman yanlış anlaşılmasın, benim halimden bir şikayetim yok. Aslını ararsanız, artık Shakespeare de yok. Muhtemelen kıymalı da eski lezzetinde olmayacak. O eski Pazar günlerinin törensel havasını özlemiyor değilim ama benim için ‘Kıymalı ve Shakespeare’ çok eskilerde kalan o sıcak anılarda saklı, ‘özel bir lezzet’ olarak yerini daima koruyacak.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |