En bilge insanlar bile arasıra bir iki zırvadan hoşlanırlar. -Roald Dahl |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloğlu “Akşamdan sabaha seni zengin etmek isteyen insanlara sakın güvenme Pinokyo.” Kötülerin kol gezdiği dünyada iyiler de var. İyi ki var. Bunlardan biri de Peri Bebek. Oyun boyunca bir melek misali Pinokyo’yu bütün tehlikelere karşı uyarmak ister. “Paranı bin katına çıkarmak istemez misin Pinokyo?” Tilki tüm kurnazlığıyla, baldan tatlı bir ses tonuyla sorar. Amaç Pinokyo’yu ikna etmek. Elindeki 5 altını almak. Kurnaz Tilki ve sahtekar Kedi. Sevimli görünmeye çalışan hain bir kedi ve uzun ince kötücül bir tilki. Tencere kapak misali tam da birbirlerini bulmuşlar. Ustalık alanları dolandırıcılık, hırsızlık, yalan, dolan. Hayat tarzları saf insanları soyup soğana çevirmek “Pinokyo, paralar ağaçta yetişmez. Onlara inanma. Çalışmadan hiçbir şey kazanamazsın” Peri Bebek Pinokyo’yu ısrarla uyarmaya çalışıyor. Ama Pinokyo kolay yoldan para kazanmanın büyüsüne kapılmış bir kere. Peri Bebeği kim dinler? Oyun boyunca karşımıza çıkacak olan Peri Bebek aklın ve mantığın sesi. İyiliğin ve güzel ahlaklı olmanın, doğru insanın olmanın somut bir örneği. Üçkağıtçı Tilki ve açıkgöz Kedi Pinokyo’yu kandırarak elindeki parayı almaya çalışırken iyi kalpli Peri Bebek Pinokyo’yu korumaya çalışır. Zaman zaman karşımıza, bizi tehlikelere karşı uyaran içimizdeki ses olarak çıkar. Tilki ve Kedi akılları sıra, Pinokyo’ya çalışmadan “ bir koyup beş almanın nimetlerini göstermeye” çalışırlar. İddialarına göre, eğer Pinokyo elindeki parayı onların gösterdiği yere gömerse, üzerine tuz serperse ve sularsa, o paralar kısa sürede “para ağacı” olarak topraktan çıkacak. Pinokyo da hiç çalışmadan meyve toplar gibi para ağacından para toplayabilecek. Bizim saf Pinokyo da hiç sormuyor. “Madem bu kadar basitti. Siz neden denemediniz? Bana, yetiştirdiğiniz para ağaçlarını gösterin de inanalım” diyemiyor. Saf işte. Madrabazların, dolandırıcıların arasında kalmış savunmasız, saf bir Pinokya var karşımızda. Hikaye çok tanıdık geldi değil mi? Yakaladığı şiirsel anlatım dilini, tiyatronun evrensel diliyle birleştirmeyi başaran İtalyan Zaches Tiyatrosu çocuklara ve bütün yetişkinlere sesleniyor. 33. İzmir Tiyatro Günleri kapsamında İzmir Sanat’ta sahnelenen Pinokyo oyunuyla bizi tekrar çocukluğumuza götürüyorlar. Zaches Tiyatrosu yakaladığı doğal tiyatro diliyle bize keyifli bir kukla tiyatrosu sunuyor. Özellikle çocukları aptal yerine koymadan, incelikli, içten, samimi diliyle Pinokyo yediden yetmiş yediye bütün çocukların gönlünü kazanmayı başarıyor. Pinokyo oyunu Carlo Collodi’nin “Pinokyo’nun Maceraları : Bir Kuklanın Hikayesi” isimli eserinden Enrica Zampetti tarafından tiyatro sahnesine uyarlanmış. Oyun ustaları Nikolaj Karpov’ın anısına adanmış. Rüya ve gerçek arasındaki o ince çizgide geçen öyküde Pinokyo’nun hikayesini Peri Bebeğin gözünden izliyoruz. Oyunun ana karakterlerinden biri olan Peri Bebek hem hikayenin anlatıcısı, hem de Pinokyo üzerinden çocuklara göndermelerde bulunan bir “bilge” görevini üstleniyor. İtalyan Zaches Tiyatrosunun sahneye koyduğu oyun çok eski bir öykünün aslında hiç eskimediği gösteriyor. Zamanın yıpratıcı etkisine rağmen öykü tazeliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. Zamanın tozlarını sildiğinizde öyküdeki alaycılık ve acımasızlık aslında hikayenin tam da hayatın içinden geldiğini gösteriyor. İnsanın hep aynı kalıyor. Hırs, aç gözlülük, tembellik, hazıra konma, çalmak, yalan söylemek, söz vermek, güvenmek, aldatılmak hep aynı şeyler. Maalesef, bunlar hiç değişmiyor. Buna karşılık, yürekten inanmak, dürüst olmak, doğruyu söylemek, verdiği sözü tutmak, okumak, okula gitmek, iyi insan olmak da var. Pinokyo’nun başından geçenler çok tanıdık geliyor. Luana Gramegna’nın yönettiği oyunda sahnede büyülü bir atmosfer yaratan maske, kostüm ve ışığın tasarımını Francesco Givone yapıyor. Oyunda başrolleri Gianluca Gabriele, Giulia Viana ve Enrica Zampetti paylaşıyorlar. Oyundaki büyüleyici müziklerde ve ses tasarımında Stefano Ciardi’nin imzası var. Oyun İtalyanca oynanıyor ama oyuncular çocuklar için büyük bir incelik gösterip Türkçe öğrenmişler. Oyunda bazı kelimeleri Türkçe söylüyorlar. “Evet, baba, teşekkür ederim, yeter, git” gibi kelimler ve küçük cümleler çocuklar üzerinde çok etkili oluyor. Tanıdık kelimeleri duyunca salonda kuş cıvıltılarını andıran kıkırdamalar yükseliyor. Burada amaç çocuklarla sıcak bir iletişim kurabilmek. Aynı zamanda sahnenin iki yanına kurulan beyaz perdede oyunun Türkçe çevirisi anında salona yansıtılıyor. Yani, izleyenler konuyu hem sahneden hem de beyaz perdeye düşen Türkçe çeviriden takip edebiliyorlar. Ama buna gerek kalmıyor. Sahnede herkesin anlayabileceği evrensel bir dil yakalanmış. Oyuncular beden dillerini kullanarak ne demek istediklerini vücut dilleriyle mükemmel bir şekilde ifade ediyorlar. Sürekli maske takmalarına rağmen, korku, şaşkınlık, hüzün, sevinç, mutluluk, üzüntü, merak, kızgınlık gibi birçok insani duygu net olarak anlaşılabiliyor. Çocuklar oyunu büyük bir dikkatle izliyorlar. Arkamda oturan iki ufaklık aralarında konuşuyorlar. Şaşkınlık nidasıyla birlikte, “Aaaa Pinokyo sandığa kukla girdi ama insan olarak çıktı” deyince büyük olanı açıklıyor. “Peri Bebek iyi biri olursa, Pinokyo’yu insan yapacaktı ya. Pinokyo iyi biri oldu ve sandıktan insan olarak çıktı” diye açıklıyor. Pinokyo, kukla tiyatrosu ve gölge tiyatrosunun bütün inceliklerini başarıyla kullanıyor. Özellikle, oyuncuların bir kukla gibi davranabilmeleri, vücutlarını esnetme yetenekleri, hareket ederken ayaklarını ellerini ve kollarını bir kukla gibi oynatabilme becerileri insanı büyülüyor. Oyuncular sahne üzerinde inanılmaz bir esneklikle hareket ediyorlar. Vücutlarını esnetme yeteneklerine en çarpıcı örnek şişman tavşan karakterini oynayan oyuncunun sahnede dizlerinin üzerinde yürüyerek oynamasıydı. Oyunun akışı içinde, arka planda kurulan beyaz perdeye yansıtılan karakterlerin gölgeleri bölüm aralarındaki geçişleri sağlıyor, öyküde bir olaydan diğerine geçişte yaşanan süreci çok güzel özetliyor. Mesela Peri Bebeğin perdeye yansıtıldığı bölümde, Peri Bebek Pinokyo’nun başına gelenleri anlatırken çocukları böyle durumlara karşı uyarır. Hayatta insanın karşısına çeşitli tehlikeler çıkar. Mesela, sürekli insanın yüzüne gülen ve çok güzel şeyler vaat eden insanlar. Oyunda sirk sahibi “benimle gelirsen, seni çok güzel bir ülkeye götürürüm” diyor. Aynı tip adamlar gerçek hayatta da var. Para karşılığı mükemmel bir ülkeye götüreceği vaadiyle kandırdıkları göçmenleri denizin ortasında ölüme terk eden vicdansız insan tacirlerini anımsayın. Bu tacirlerden biri oyunda karşımıza “sirk sahibi” olarak çıkar ve Pinokyo’yu masal gibi bir ülkeye götüreceğini söyler. Pinokyo dinledikçe şaşırır. “ Her zaman tiyatroya mı gidiliyor? Çocuklar her zaman tiyatroya gidiyor ha. Ne güzel bir ülke? Bütün çocukların okula gittiği, oyuncaklarla dolu bir ülke. Herkesin bir oyuncağı var. Öyle mi?” Çocuklar mesajı alıyorlar. Salon alkıştan yıkılıyor. Özellikle çocukların “herkesin tiyatroya gittiği bir ülkenin” hayaliyle alkışlaması geleceğe dair umutlarımızı tazeliyor. Demek ki tiyatronun önemi çocuklar tarafından kavranmış. Hepimiz için sevindirici bir gelişme. Ben bu Pinokyo oyununu gerçekten çok sevdim. Oyunda çok çarpıcı sahneler var. Kötü insanların hırsları uğruna ne kadar ileri gidebileceklerine en iyi örnek, paranın yerini söylemesi için Pinokyo’yu ağaca asmalarıydı. Kedi ve Tilki paranın yerini bulunca, parayı alıp giderler. Boynundan iple ağaca asılan Pinokyo başına neler geldiğini yeni yeni anlamaya başlar. Bu noktada Peri Bebek ve Tavşan Pinokyo’yu boynundan asıldığı ağaçtan kurtarırlar. Pinokyo’nun bu başına gelenler hep tembelliği yüzündendir. Peri Bebek “Pinokyo tembellik kötü bir hastalıktır ve tedavi edilmesi gerekir” der. Pinokyo nihayet akıllanmıştır. “Okula gideceğim, okuyacağım, çalışacağım, iyi bir insan olacağım ve sen ne dersen onu yapacağım” der. Pinokyo büyülü gerçekçilik kavramına çok iyi bir örnek teşkil ediyor. Bu konuda oyuncuların kostüm ve makyajları çok başarılı. Mesela Peri Bebek uzun örgülü saçlarıyla masal dünyasından gelen bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Aynı şekilde siyah pelerini ile şişman tavşan, hain kedi, kurnaz tilki, sirk sahibi, Pinokyo’nun babası oyuncakçı Gepetto Baba ve diğerleri. Bütün bu karakterlerin hepsi sahnede aslında üç oyuncu tarafından canlandırılıyor. Oyuncular, sürekli olarak yüzlerine taktıkları maskeleri ve kostümleri sahne arkasında seri biçimde değiştirerek, bir çok karaktere hayat veriyorlar. Öyle ki oyun sırasında sahnede çok sayıda sanatçı var zannediyorsunuz. Oyunun sonunda üç sanatçı sahneye geliyor ve ellerindeki maskları masanın üzerine koyuyor ve böylece bütün oyunu üç kişilik dev kadronun götürdüğünü görünce ayakta alkışlamaktan kendimizi alamıyoruz. Hiç yorulmadan, (en azından yorgunluklarını sahne üzerine yansıtmıyorlar) oyunun ritmini ve enerjisini hiç düşürmeden, heyecanı ve merak duygusunu sürekli yüksek tutarak seyircileri oyuna dahil ediyorlar. Oyun bittiğinde zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz bile. Sekiz yaşının üzerindeki bütün çocukları ve yetişkinleri büyülü bir gerçeklikte tutan, iyi ve kötünün evrensel mücadelesinde iyilerin kazandığı bir dünyada mutlu oluyoruz. En azından “iyi insanların” bir yerlerde kazanıyor olması içimize su serpiyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |