..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Gülün dikene katlanması onu güzel kokulu yaptı." -Mevlana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Türkiye > Yûşa Irmak




19 Mayıs 2023
Başörtülü Cadılar  
Yûşa Irmak
Arthur Miller “Cadı Kazanı”nı yazdığında Amerika McCarthy dönemini yaşıyor ve komünistler girdikleri inlerde bir bir avlanıyordu. Daha bir yüz yıl bile geçmeden yeni bir cadı avı başladı ve hepimiz bu avın Müslümanlara yapıldığını yakinen biliyoruz!


:FJA:
Arthur Miller “Cadı Kazanı”nı yazdığında Amerika McCarthy dönemini yaşıyor ve komünistler girdikleri inlerde bir bir avlanıyordu. Daha bir yüz yıl bile geçmeden yeni bir cadı avı başladı ve hepimiz bu avın Müslümanlara yapıldığını yakinen biliyoruz!

Evet, çok kısa bir süre sonra da Müslümanlığın alametlerinden biri olan Başörtüsü’nün özgür olduğu tek ülke Amerika olabilir; ama aynı ülke yarattığı “cadı” tasavvurunu insan hakları kalelerine soktu. Sonra onu 11 Eylül mefhumundan mürekkep bir truva atı ile de pekiştiriverdi. Şimdi bir bakıyorsunuz Batı’nın sözüm ona en medeni ülkelerinde türbana yasalarla, komisyonlarla sınır ve engel getirmeye çalışan iki ülke, Irak operasyonu sırasında Amerika’ya karşı diklenmeyi beceren Almanya ve Fransa insanlık onuruna yaraşır bir tavır alarak ününe ün kattı.

11 Eylül olayı, dünyanın en güçlü bölgesinin ekmek arası ekmek yiyen bir azlık coğrafyasına çullanmasına tahvil edildiğinde savaş karşıtı söylemler ve mitingler hatırlarsanız zirvelere kadar çıkmıştı. Ama bunların hiçbiri yüzyılın yeni “cadı”sının Müslümanlar olduğu fikrinin giderek yaygınlaşmasına, Avrupa’yı da yavaş yavaş egemenliği altına almasına engel olamamıştı. En güçlü eleştiriler giderek ana arterin gümbürtüsüne karıştı, hatta iyice perçinlendi. Eleştiren ve muhalefet eden bunun bedelini ödemek, “beyatını” en kısa sürede yeniden ihdas etmek zorunda kaldı. Yeni dünya düzeninde “barış” gibi “helalleşme” gibi muhalefetin tanımının ne kadar tuhaf durduğunu başörtülü ama eşek beyinliler bile tuhaf buldu. Sanki, birtakım kararsız otomatiğe bağlı muhalefet biçimleri, aslına kefiller-miş gibi salınıveriyorlardı bir bir ortalığa… Sanki, önceden işaretlenmiş bu muhalefet biçimleri Erdoğan’ın “samimiyseniz gelin anayasaya bunu koyalım” sözünden sonra da bir bir toplanıp yuvalarına geri dönmeye başladılar sonra…

Evet, tıpkı 28 Şubat sürecinden sonraki süreçte yaşananlar gibi saçma sapan bir “helalleşme” sürecini yaşayıverdik hep birlikte. Yani, vicdanı ve demokrasi algısı düzgün olan kimsede bunun bir karşılığı olmadığından artık cümlemiz emin olup bu postmodern darbeden az sonra, darbenin faziletleri hakkında beyin fırtınalarının estirilmesi gibi bir kafadan fikirler fışkırıverdi. Bazen “Yok yok siz bunu hak etmişsiniz” diyebilmek için bahane yarışları tam gaz düzenlenmeye devam etti. Dün inanç özgürlüğünü savunanlar bugün başörtüsünü diğerinin inancını küçümseyen küstahça bir tavır olarak görmeye hiçbir şey olmamış gibi görmeye devam etti…

Sezer’in davetiye nezaketsizliğini topa tutan “eleştiriler” yerini hızla başörtülülerin davalı ya da davacı olamayacaklarını, hatta espri kabilinden verilen “o zaman hastaneye de alınmasınlar” örneklerini ciddi ciddi tartışan söylemlere bırakmıştı. “Üniversiteler neyse de bu kadarı ayıp oluyor beyler” türünden çıkışların “üniversiteler neyse..” kısmına ayrıca eğilip bir bakmak gerekir elbette. Mahkemeydi, hastaneydi derken, “üniversite” işi bir şekilde çözüme bağlanmıştı bile!

Siyahların özgür, Yahudilerin zengin, komünistlerin haklı olmalarından korkuluyordu. Şimdi Müslüman’ın “eğitimli” olmasından korkmak da yeni moda! Öyle ya, ya bu türbanlı kızlar büyüyüp, eğitimli anneleri nedeniyle yarışa 1-0 önde başlayacak mühendis militanlar doğururlarsa! Öyle ki o militanlar artık başkalarının teknolojilerini kullanmayacaklar, o teknolojinin kendisini de üretebiliyor olacaklar! Breh breh!

Türkiye ile Avrupa’nın farklı nedenlerle de olsa aynı irritasyonları taşıyor olmaları ne güzel değil mi?! Avrupa’nın sadece Mevlana’mızı ve Yunus Emre’mizi değil Nasreddin Hoca’mızın “peşin para” fıkrasını andıran “milli” korkularını da keşfedip paylaşması çok sevindirici geliyor artık bana!

Eli kılıçlı hakim mefhum pazarlayıcısı, her zaman haklı çıkan ak sakallı dedeler gibi küçük yaramaz muhaliflerinin er geç doğruyu görüp yola geleceklerinden emin. Eleştiri topları kararsız elektronlar misali her yörüngede bir nebze eğleşen bu cins “muhalefet”, seçimini en kararlı, en güçlü, en “erkeksi” en kılıçlı yörüngeden yapmakta oldukça mahir.

Yani. Yurtta ve cihanda. Muhalefet ve mağduriyet forever kardeşlerim…

Kalın sağlıcakla…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın türkiye kümesinde bulunan diğer yazıları...
Üçüncü Dünya Savaşı ve Müslümanların Hâli
Mekanlar ve Fikirler
Ne Doyum Kaldı, Ne de Gerçek Mutluluk
Kültür ve Medeniyet
Zurnanın Zırt Dediği Yerde Limoncunun Suçu Ne?

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yaşadığımız Kaos Türklerin İdrakini Gösterecek
Oyun veya Siyaset
12 Eylül Fermanı
Sefil Tarihçilerimiz!
Tarihimizi Aydınlatan Bir Kitap
Büyük Şairlerin Şiirleri Nasıl Okunur?
"Tufandan Önce" Kitabı Üzerine Notlar
Dilin Düşündürdükleri
Pavese’nin Yaşama Uğraşı
Edebiyat Düşüncesi Üzerine…

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Geldim [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.