"Küle değil, ateşe üflemelidir." -Divanü Lügat-it Türk, Savlar |
|
||||||||||
|
Ağaç sevgim, büyük şehirlerde yaşamaya başladıktan sonra da hiç eksilmedi. Örneğin, İstanbul’a geldiğim 1997 yılından bugüne kadar kentin yeşillendirilmesi, ağaçlandırılması ile ilgili yapılan her faaliyetti takip edip fırsat buldukça fahri olarak katılmışımdır. Gah ekilen bir fidana su taşımışımdır, gah kesilen ağaçların kesilmemesi için canımı siper etmişimdir… Kent yaşamında ağaçların farkına varmak, onlarla bir gönül ilişkisine girmek, inanın insanın hayatını renklendiriyor… Çünkü ağaçlar, bir soluk borusu gibi büyük kentlerin insanları için. Onların; saflığı, temizliği, canlılığı, doğallığı yaşama sevincini hatırlatıyor insana. Bu güzellikleri seyrederek, onlarla ‘konuşarak’ kimsenin erişemeyeceği bir çok mutluluğa çok kapı araladım… İşte bu sebeplerden kırsal alanlarda yaşadığımdan da değil, büyük şehirlerde de hep ağaçlarım oldu; kimi bir meydandaki dut ağacına yahut cevize kaptırmışımdır gönlümü, onu kendi elimle dikmiş, büyütmüş saymışımdır kendimi... Kimi zaman da evimin penceresinden gördüğüm bir incir ya da çınar ağacını, söğüt ağacını sahiplenmişimdir. Benim bu ‘yasak aşk’larımdan kimsenin de haberi olmamıştır. Şimdi de odamın balkonundan yüzlerini gördüğüm, seslerini duyduğum bir sıra ağacım var benim. On bir katlı binamızın ikinci katının balkonundan ağaçlarla her sabah selamlaşır, yüz yüze gelirim.. Tam karşımda duran ayva ağacının, erik ağacının kokusunu ciğerlerime çekerim kimsecikler uyanmadan.. Özellikle ayva ağacının o sarı sarı ayvaları nasıl ışıldıyor bir görseniz sizlerin de içi kıpraşır… Sonbaharın geçişini, yere düşen meyveleri haber verir hemen. Yanındaki erik ağacı ve şeftaliye de aynı duyguları besliyorum. Binanın ön tarafında uzunca bir kavak ve iğne yapraklı çam… Her mevsim onlardaki değişimi izliyorum balkondan. Çiçek açışlarına, meyve yüklü dallarına; yaprak dökmüş, kışa, ayaza boyun eğmiş hallerini inceliyorum. Çoğuyla laflıyoruz, bazen ben onlara, bazen de onlar bana bir şeyler söylüyor. Kimi mutluluktan, kimi de kentlerde yok oluşlarının hüznünden açıyorlar sözü… İşte o söz açanlardan birileri de İBB’nin katlettiği 112 çınar ağacı… İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin Dolmabahçe’de kestiği 112 anıt çınar ağacının acısını içimden bir türlü söküp atamıyorum… “Altı üstü ağaç değil mi abi! Kanserliymiş kessinler bir şey olmaz” diyenleri şuracıkta bir kaşık suda boğabilirim… Bir kentin soluk almasını, bizlerin nefes almasını, gölgesinde yürüdüğümüz o güzelim ağaçlara nasıl kıyabildiniz be!? Bu nasıl vicdansızlıktır ki kökünden kesip attınız… Aklım almıyor, içim yanıyor… İstanbul’da bin bir zahmetle rahmetli Kadir Topbaş’ın zamanında yapılan yol yeşillendirme çalışmaları İmamoğlu döneminde sökülüp atıldı maalesef… Artık yolların kirini, tozunu, toprağını o yeşil alanlar yerine bizler çekiyoruz ciğerlerimize… Ne uğruna söktüler? Grafiti denilen aptalca duvar resimleri uğruna… Kimileri de yeşil alanlar için “Çok maliyetliydi” diyor… Yahu insan Allah’tan korkar! Her şeye para bulunuyor da bir tek onlar için mi para bulamıyor belediye? O yeşillikler değil miydi gönlümüzü, göz zevkimizi yerine getiren? Gerçek şu ki bu şehrin artık meyve ağaçları da yok ediliyor tek tek… İstanbul'un CHP’li yöneticileri yeşile, doğaya, ağaca düşman! Kiraz, iğde, vişne, badem, ceviz, ağaçlarını çocuklarımızın görmemesi için bir bir kesip atıyorlar… Bu gidişle İstanbul’da çocuklarımız ağaçları görmeden, onlara dokunmadan, sevmeden, altında gölgelenmeden, büyüyecekler herhalde... Yaşadığımız mekânlardan çekilen yalnız meyve ağaçları mı? HAYIR! Kavaklar, söğütler, çamlar, karaağaçlar, çınarlar.. da kanser edilip ya da bakımsız bırakılıp kurutularak yok ediliyor. Yazık! Çok yazık! Artık büyük kentlerin çocukları ağaçları hiç mi hiç tanımayacaklar. Kayını, meşeyi, ıhlamuru, sakız ağacını geçin, meyvelerini yedikleri armudu, şeftaliyi, cevizi, nar ağacını bile tanımıyor, ayırt edemiyorlar… Ağaçları ancak parklarda, piknik alanlarına gittiklerinde veya Youtube’dan ödev araştırdıklarında denk geliyorlarsa öyle görebiliyorlar. Bir dostum, ailesiyle birlikte İstanbul’dan Kırklareli’ne doğru giderken, küçük kızlarının tarlalarda, bahçelerde ağaçları gördükçe, “Baba burada ne kadar çok park var!” dediğini anlatmıştı… Hiç şaşırmadım doğrusu. Çocuklar, ağaçların yalnız parklarda yaşayabileceğini düşünüyor, onlara sadece uzaktan bakmakla yetiniyorlar artık… Bu yüzden aralarında da bir dostluk filan gelişmiyor maalesef… Çoğumuz Arif Nihat Asya’nın “Ağaç” şiirini hatırlıyordur. Hani çocukla ağacın sevgisini anlatan şiiri: “Çocuk, çok sevdi ağacı.. Verirdi ona her kış, Çiçekleri olaydı Yaprakları olaydı! Ağaç, çok sevdi çocuğu… Öperdi altın saçlarından, Dudakları olaydı.. Ve ona öptürmek için Eğilirdi yerlere kadar, Yanakları olaydı!” (…) Ağaçlar; kentlerimizden, yaşamımızdan çekildikçe, kesildikçe, edebiyatta, şiirde de yer almıyor, alamıyorlar işte. Allah bilir, şairler de söz de günümüz sanatçıları da tanımıyor ağaçları artık. Bilseler de günlerinin içine girmediğinden ne şiirlerinde ne de milyonluk sosyal medya hesaplarından kesilen ağaçlara tepki göstermiyorlar ne yazık ki! Oysa eski şiirlerde adım başı karşılaşırsınız ağacın bin bir türüyle. Türküler, mâniler, ninniler; halk şairlerinin koşmaları, semaileri; divan şairlerinin gazelleri bir ağaçlar geçididir. Karacaoğlan’ın şiirlerine bakıyorum, neredeyse bütün benzetmeleri, iğretilemeleri ağaç üstüne kurulmuş. Sevgilileri, bin çeşit meyvesi olan ağaç gibidir. Karacaoğlan’ın, Gevherî’nin, Emrah’ın, Dadaloğlu’nun, Aşık Veysel’in şiirlerinde de salkım saçak boy göstermiş o güzelim ağaçlar. “Bahçenizde nar ağacı, Kimi tatlı kimi acı Gönlümdeki dert ilacı Ya bulunur ya bulunmaz” diye söylenir. Erzurumlu Emrah Hapishane Türküsü’nde incir ağacı dal verir: “Hapishane içinde üç ağaç incir Kollarım kelepçe boynumda zincir Zincir sallandıkça her yanım sancır…” Zara’nın sesinden dinlediğim bir türkü de şöyledir: “Asmadan üzüm aldım Sapını uzun aldım Verin benim yarimi annemden izin aldım Kaldım duman içi dağlarda Sevgili yârim nerelerde…” Edebiyatımızda anonim ürünlerle, halk şiiriyle sınırlı değildir ağaç ve ağaç imgesi. Cumhuriyet dönemi şairlerinden de çoktur ağaçlardan şiir çıkaran. Cahit Külebi’nin “Zerdali Ağacı” şiirini bilmem hatırlar mısınız? “Havalar güzel gidiyor Sen de çiçek açtın erkenden Küçük zerdali ağacım aklın ermeden…” Ağaç şiirlerimiz bu coğrafyada bir orman değil, bir amazon gibidir, daldınız mı kaybolursunuz içinde. Evet, gönlüm hepsinden dizeler yazmak istiyor size; ama mümkün mü bu? Buraya Odisseus Elitis’in “Çılgın Nar Ağacı” şiirinden bir bölüm alıp koymak istiyorum son olarak… Ve, ağaçlar da ağaç şiirleri de sınırsız bir güzelliğin içine nasıl çekiyor bizi lütfen sizler de fark edin bunu… Fark ettiğiniz de ne çok şeyler söylediğini anlayacaksınız kuşkusuz… Yeter ki anlamak isteyin. “Başı taa havalarda, ışıyan ve övünen mor salkımlarla, Tehlikelere açık, söyleyin, o çılgın nar ağacı mı, Dünyanın orta yerinde şeytanın fırtınasını ışıkla parçalayan, Ve günün, üzeri türkülerle işli sırmalı örtüsünü Boydan boya yayan, söyleyin, o çılgın nar ağacı mı, Günün ipek giysilerinden bir anda soyunup kurtulan?” İBB’nin hiç acımadan kestiği 112 anıt ağacın acısına ithaf ediyorum bu yazıyı… Dünyamızı, mahallemizi, muhitimizi yaşanmaz kılanları Allah’a havale ediyorum. Bu acıları herkes kendi köşesinde unutulmamak üzere not olarak yazmalıdır diye düşünüyorum… Kalın sağlıcakla…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |