Bir klasik herkesin okumuş olmayı istediği ancak kimsenin okumayı istemediği eserdir. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Ey benim Mekke gönlüm, Ey benim Kâbe övüncüm, Ey benim Yektanem… Dinle beni bu gece… Söylemek isterim bu gece, yağmak isterim gönül bağına; müsaade et ki yaklaşayım huzuruna anlatacaklarım var benim sana… Susacağım, artık hiç konuşmayacak hatta hiç yazmayacağım demiştim uzun zaman önce... Evet, ben yine sözümü tutamadım, yine yapılması gerekeni yapamadım. Ne diyeyim ki vallahi taç senin, taht bir başkasının olsun. Dünyanın hiçbir şeyi ilgimi çekmiyor ki şu aşağılık dünyada herşeyi gördüm, herşeyi yaşadım, herşeyi tatdım da bir tek senin ateşinle yanmış şu gönlüme olup bitenleri kavratamadım... Bu garip gönlümde yaşamamı sağlayan bu ateş de sönerse ben de her şeyden elimi ayağımı kavi bir şekilde çeker ıslak ceketi aldığım gibi çeker giderim bu diyardan. Hani şu meşhur Sufilerin Fatih’teki esaslı pirlerinden hacı Mustafa ağabey gibi, o vakit benim de ne bir bilenim, ne tanıyanım ne de göç tarihimi bilen olmasın isterim! Ya da bir daha dalga geçilmeyeceğine dair Sultan IV. Murad’a verdiği sözü tutamadığı için kementle boğulan Nef’i gibi olsun isterim sonum… Bu geceyi ben kalbime kalıbımla birlikte getirdim… Her geceden farklı bir gece bu, öylesine çok sendeledim ki her durumda gerilerde kalan gene ben oldum. Uzaklardan bir dedim, iki dedim, üç dedim… yine ruhumu bir türlü Azrail’e sevdiremedim. Dertlerim zaman dinlemiyor, renklerim zevkini bilemiyor, Sesim mihengi getiremiyor, Rabbime gidiyorum gayri… Allah'a doğru yürüyorum gayri… Ah seferim! Ah benim zamansız Hacer’im! Ah ben zamansız ne küfürler ederim... Çünkü zamansız bekler, zamansız söyler, zamansız ağlar, zamansız sızlar, zamansız yaşarım! Zamansızlık benim diğer adım oldu... ………………. Ey zaman, Ey mekân neredesiniz? Neredesiniz gırtlağıma gelen Can! Akıl zarıma oturup yerleşmiş hazan! Gönül dağıma bitişen cihan… Ey Cihan! Yok mu çeşmelerin bu kuluna? Çeşmimle kapına gelsem, beni zamansız kabul eder misin? Ey Can! Yangınımla gelsem avluna beni mekânsız kabul eder misin? Ey arzım, ey arşım! Ey Evvelim, Ey Batınım, Zahirim... Lâ - cerem lâl kesilen zamanım oldu! Leyl û nehar ağlayan mekânım oldu! Mahlasım Lâle-had oldu! Mevzunum kâle gah oldu! İrem bağım hâme oldu! Gül-i zarım hâce oldu! Neredesin ey beklediğim ânım, neredesin en güzel bestem, Beste Nigar'ım, sözüm, özüm, Ahh benim iki gözüm, alamım, ilamım… Ahh Hâb anımda Habib’le buluşmayı, İçimi açıp göstermeyi ne çok isterdim şuan... Hâk diyarımda hak ettiğim nasiple görüşmek isterim... Yâdımdan her şeyi atmak isterim… Ben bargâhımdan çıkmak isterim… Bu andan sonra aklımı bırakıp gitmek isterim! Ey nas… Ne olur ehli safaya da selam söyleyin… Mazide yaşadıklarım, kelimelerime ortak ettiklerim, Unutmayın, siz unutmayın… Ben Leyla'nın zülfünün eteğine yapışmış bir toz zerresiyim, Ben gözlerini kapattığında üstüne binip gezdiği burağım! Allah u Ekber! Allah u Ekber! Veren sensin bu sızıyı; Allah u Ekber! Sen (cc) verdin, Sen koydun, Sen yaktın, ben yandım… Ne diyebilirim ki?, Ne söyleyebilirim ki? Yaktın, yıktın, yandırdın kül ettin, erittin beni... Mecnun'a çevirdin delirttin beni... Şimdi çıldırmama göz yumup, çağrılarımı duymamazlık etme ya Rabb!! Ömrüm, benim ömrüm, ezel çadırındaki sözlüm, Öyle besteler saklandı ki basıp geçtiğin yerlere… Sen saba de ben acem aşiran. Sen hicaz de ben hüzzam... Yaklaştır hele bana kulağını, Kapat hele gözlerini, Ver hele ruhunu Ali’ne… Ağlayan yüreği hiç duymaz mısın? Patlayan dalağı hiç görmezsin? Yağıyorum, gökküremden yerin en mahrem merkezlerine… O Can, o Canan, O Cinan… Orada ne hanlar vardı baktığımız görmüyor musun? Orada ne cihanlar seyrettik bilmiyor musun? Offff benim 7 cihan gönlümde sönmez yangın var dostlar…. Ne kelama dinletebildim ruhumu, Ne sözlerime geçirebildim gemimi... Ne de gönlümce ruhumu ruhuyla harmanlayabildim… Çok şeyler dilimin arasında med-cezir yaşadı. Ah bu hallere dayanan gelsin beri... Beri gelsin de öpeyim anlından... Kuyu dibinde durgun suyum ben… Dere dere, çay çay, ırmak ırmak çağlayan nehirim ben, Şimdi ne bir hikayem, ne kitabım, ne de bir hitabım var artık! Dilimde bir hitap, gönlümde bir serap var benim. Varlıkta yokluğa karışmış bendem var. Şimdi ne ona yakın olabilmiş, Ne de ondan kopabilmiş garip bir serseriyim ben... Sen tüm zamanların gölgesinde saklanan ey yolcum... Gerginleşmiş tüm tellerim kopmak üzere, Perdelerimin ipi yanmak üzere, Letâfetin arz ettiği yere sensiz tırmanmayacağım, Varlıkta yokluğa karışmış bu deli gönlün Kitabını, hitabını, serabını, selamını, almaz mısın? Sözlerim, göğe gergin çekili ok gibi! Ettiğim kelamın hızına, hızlar yetişemez oldu sen neredesin? Ahh! Ben sana yakın bir felek olsaydım da şimdi çıldırmasaydım! Ahh!Ben sadece sana yağabilseydim kanatlarım yanık, kopuk olsaydı... Belki bende … sende … her yerde… geçmişte… gelecekte… ebedde … ezelde… Seninle kucaklaşabilseydim, Seninle ocaklaşsaydım, Seninle dostlaşsaydım, Seninle bağdaşlaşsaydım, Seninle çağdaşlaşsaydım… Hazan mı var yüreğinde ey canım benim… Ağlayanım mı var benim ıssız gecelerde, özbalam benim… Bilenim mi var çalgısız meclislerde, Başımdan duman duman yağmur yağar sensiz… Dertlerimin üzerine düşen her damlacık beni daha çok yakar! Ağlamayacağım demiştim.. Evet yazmayacağım demiştim… Evet, söylemeyeceğim demiştim… Gelmeyeceğim, bilmeyeceğim demiştim… Yemin ederim ben her bir şeyden geçtim geçmesine de senden geçemedim… Ahh neredesin benim canım hatırlatıcım? Neredesin benim hatır - gönül bilen yolcum? Nerede hatırıma, hatıralara secde eden ceylan gözlü oyuncum? Ne insandır ne cinandır, ne perihandır bizim alemimiz. Açıyorum artık görünmez tüm kapıları, Takdir ondan... Bize emanet edilen bu sevgi de bir görev idi. Rabbim takdir buyurmasaydı sevebilir miydin beni? Rabbim takdir buyurmasaydı sevebilir miydim seni? O, takdir etmezse yanmanın, aşkın yanından geçebilir miydik ikimiz? O halde bu kadar takdire rağmen nedir bu uzaklık?! Ah bu kadar yeter artık kader! Ey kader, ey talih yeter yaktığın içimi... Ağzım kurudu, Dudağım yarıldı, gönlüm çöle döndü benim. Bu kapkara yünden yorganı üstüme örtmeliyim... Sessiz, sakin, ruhunla başbaşa kaldığım senli gecemde, Ruhunun kokularının dalgalandığı bu garımda, Kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşayan bir tek biz kalmayalım. Senle ebed müddet yaralanmaya devam etmeliyim... Sen olana kadar sana karışmalıyım.. Varsın yaralanmayı bilmeyenler hallerinden utansınlar ne çıkar...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |