Sanat hem bir coşma, hem bir yadsıma işidir. -Camus |
|
||||||||||
|
Bazen başkalarının hayatındaki bu acıklı hadiselerde, dramlarda kendimizi bulur, iyi hisseder, bazen de kor gibi yakıcılığı yüzünden yüreği delen acıları sükûnetle sindirerek ruhumuzun alevini dindirmeye çalışırız… Halbuki baştan sona bir mutluluk hikâyesi ne güzel olurdu değil mi? O zaman da bu bir hikâye değil olsa olsa masal olabilirdi. Belki masal dahi olamazdı. Küçücük yürekler için yazılan masallarda bile acı, keder, hüzün, sıla, gurbet ve ayrılık illa ki var… İşte insanoğlunun hiçbir zaman kaçamadığı, yalnızca gaflet örtülerine bürünerek telafi etmeye çalıştığı büyük bir imtihan gerçeği: AYRILIK… Ne yaman bir şey değil mi? Evet, ayrılık, acı, keder, sabır taşını beğenmeyen sabır dağı olma borcudur desek ziyadesiyle duygusal bir tespitten öte belki de realist bir tespitte bulunmuş oluruz… Hem insan ne yaparsa yapsın hücrelerinin derinliklerindeki ezelî programla ebede yürüme mücadelesini terk etmeye pek öyle niyetli görünmüyor! Fakat insan ve oğlu mutlak aciz be abiciğim, mutlak aciz… Bir konu daha var. Şu “büyüme” meselesi… Aslında büyümenin bedelini büyük belalara, aşklara, ayrılıklara, kavuşamamalara karşı tahammül göstermek olduğunu henüz sindiremiyoruz biz yerliler. Buna ben de dahil… Küçücük kederlerimizin içindeki hikâyelerden dramatik kelime oyunlarıyla yapmış olduğumuz edebiyatla utanabilecek miyiz diye bakıyorum da çok zor… Ar perdemizi biri alıp yırtmış… Öyle değil mi? Aşka bakmasını bilmeyenin gözleri, gönlü çok dar bir hücreye sıkışıp kalmış ahir zaman coğrafyasında. Bak biraz da oraya bir kaç sıkıntı da ekleyin de görün siz feryadı… Böyle ancak atomuyla, molekülüyle tam bir madde yığınından ibaret eşya olabilir lan bu insanoğlu vallahi bak! Bu işin yok başka yolu; ya seçilmişler kervanına katılıp onların ödedikleri bedeli ödeyeceksin! Veya ben bildim, ben buldum, ben yaptım, ben ben derken çürümeden kurtulamayacaksın! Kurtlarınız kısa bir süre içinde en geçerli akçeler olup dünyayı size getirse de, son nefeste işiniz biter bitmez ejderhalara dönüşüp ebede kadar sizi çiğneyip tüküreceklerdir… Onlar tükürmezse gelin siz benim yüzüme yani… Milyon insanın hayatında şu söz sakızdan farksız: -Benim hayatım roman olur, roman! – Yazarsam var ya benimki de olur doğrusu veya sizinki de. Yaşamın kaçınılmaz, çıkılmaz çizgisinde hep birlikte yürüyoruz lan, bir vakit sürünürken bir vakit süzülmek bizim işimiz, sizin gibi köstebeklerin değil yani! Çektikleri yavan sıkıntılarla rütbelendiklerini sanan bu insanları şöyle bir izleyin bakın göreceksiniz siz de onlarda nasıl bir dehşetli boşluk olduğunu… O vakit aklınız isyan eder, -Bunca yaşanandan sonra hâlâ mı?- dedirtirler sizlere… Onca debeleniş, onca düşüş kalkış bir kez olsun düşünmeye temel atmamış ve bir kez olsun anlamlı tek soru sordurmamışsa, sizin hayatınız çok istemenize rağmen roman değil, Hıdırellez manisi bile olmaz oğlum! Ve siz amatör bir tiyatronun amatör bir figüranı olmaktan öteye de hiçbir zaman gidemeyeceksiniz üzgünüm yani gidemezsiniz, gidiyorsanız da yolda karşılaşmayın benle! Uyarmadı demeyin bunca amatörlük sizi sahnede oyuncu da değil, dekorasyon malzemesi yapar hepsi bu! Bu kadar sükût en çıldırtıcı feryadı gerektirmez mi yahu sizce de? Elbette bu gidişin sonu böyle bir feryat olmalıdır. Ama mutlaka da olacaktır er ya da geç… Bazı zalim büyükler “Zararın neresinden dönülse kârdır” diyorlar. Yolun sonuna gelmeden şu feryadı haykırırsak mutlaka gönlümüzde yankı bulacaktır diye lafları dişliyorlar… Yoksa cehennem duvarları acımasızca içine çeker haykırışlarımızı ve yankımız gene acılarımız olur. diyorlar.. Ni diyeyim? Yazıklar olsun ulan büyükler size… Her şey de bir kar zarar hesabınız var… “-Sen ne dersen de, benim hayatım roman” da diyebilirsiniz. Bak senin hayatın roman mı? Belki ben senin hayatın kadar basit bir romanı okumak istemiyorum da ödüllü bir roman okumak istiyorumdur? Eğer sen de hayatı roman olmuş ve ödül almış bir ruh varsa şayet bence ‘Yaratan Rabbimin adıyla’ oku da görelim! Hadi O’nun aşkı ile belen.. O’nun aşkı ile sulan, O’nun aşkı ile susa!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |