Ben bir kuşum; uçtum yuvadan... Artık ben nerede, eve dönme isteği nerede?.. -Leyla ve Mecnun, Fuzuli |
|
||||||||||
|
Buraya kadar birinci ana bölümü bitirmiş bulunuyoruz. Bu bölümde sorunsalın tarihsel gelişimi üzerine odaklandım. Olayları çizgisel bir sıralama içinde I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı görüngesinden vermeye çalıştım. Bu ikinci ana bölümde ise soykırım savı düşünsel, siyasal ve uluslararası hukuk açısından irdelenmekte, İnkar Yasasına, Uluslararası Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ilgili kararlarına değinilmektedir. ERMENİ SOYKIRIM SAVININ İRDELENMESİ Türk vatandaşların hiçbiri, Türk Ermenileri de dahil, Ermenistan'ın I. Dünya savaşından beri "Büyük Ermenistan" gibi bir hayalin peşinde olduğunu bilmez, buna inanmaz, hatta gülüp geçer! Ben de ilk başlarda böyle düşünenlerden biriydim. Çünkü bizim kuşağımıza ne Ermenistan hakkında, ne de Ermenileri kötüleyen herhangi bir eğitim ve bilgi verilmedi. Ancak, ortaya çıkan acı gerçek şu ki Ermenistan'ın Türkiye’ye karşı çok ciddi, düşmanca, karanlık hedefleri, misyon, vizyon ve projeleri vardır. Bunlar "Dört T Planı" olarak belirlenen "Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak" ilkelerine dayanır. Bu plan kapsamındaki iddiaları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz: 1. Osmanlı devleti "Batı Ermenistan" (Erzurum, Van, Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Bitlis ve Kars) denilen bölgeyi işgal ederek Ermenilerin topraklarını ellerinden almıştır. 2. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşından itibaren Ermeniler sistemli olarak katledilmiştir. 3. 1915 yılından itibaren Ermeniler planlı şekilde soykırıma uğramıştır. 4. Talat Paşa'nın bu konuda telgrafları ve gizli emirleri vardır. (Andonyan Belgeleri) 5. Soykırımda hayatlarını kaybedenlerin sayısı 1,5 milyondur. ERMENİSTAN TOPRAKLARI İmdi bu yukarıdaki iddialar sırasıyla ele alalım: Her şeyden önce Türkler Anadolu'ya ayak bastıklarında bağımsız bir Ermenistan devleti yoktu. Ermenistan'ın varlığını tarih öncesine kadar götürmeye kalkışmak, Tufan öykülerinden, Sasonlu Tavit gibi ne üdüğü belirsiz çakma destanlardan medet ummak, Urartuların Ermeni olduğunu iddia ederek Ermenistan’ın varlığını neredeyse tarihin başlangıcına oturtmaya kalkışmak ciddiye alınması mümkün olmayan siyasal hezeyanlardır. Zira bunun, Sümerlerin Türk olduğunu iddia edip, "Araplar Sümerlere ait Mezopotamya'yı işgal ederek Türklerin topraklarını ellerinden almıştır, topraklarımızı geri isteriz” diye tepişmekten hiç bir farkı yoktur! Öte yandan, hem 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, hem I. Dünya Savaşı, hem de İstiklal Savaşı sırasında planlı ve örgütlü şekilde isyan çıkartanlar, bölge halkını terörize ederek "Batı Ermenistan" dedikleri Doğu Anadolu'yu işgal etmeye kalkışanların kim olduğunu bir kere daha anımsatmak isterim. SOYKIRIM SAVI GERÇEK Mİ, YALAN MI? Apriori, her savaş, her boğazlaşma, her etnik çatışma, her katliam “soykırım” olarak tanımlanamaz. Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesi, soykırımı şöyle tanımlar: Ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir öbeğin tümünü ya da bir bölümünü yok etmek amacıyla (a) Öbek üyelerinin öldürülmesi, (b) Öbek üyelerinin bedensel veya ruhsal bütünlüğüne ciddi zarar vermek, (c) Öbeği, bedensel varlığını tümüyle ya da kısmen sona erdirecek yaşam koşulları altında bulunmaya zorlamak, (d) Öbek içi doğumların engellenmesi amacıyla yaptırımlarda bulunmak, (e) Öbekte bulunan çocukların zorla başka bir öbeğe aktarılması eylemlerinden herhangi birinin işlenmesi “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” kapsamındadır. Bu nedenle, sorunsalı şöyle koymak gerekir: Osmanlı’nın amacı bu muydu? Yani, 1915 Tehcir (Zorunlu Göç) uygulaması sırasında Osmanlı hükümeti, Ermenileri yok etmek amacıyla, Ermenileri öldürmek, onların bedensel veya ruhsal bütünlüğüne ciddi zarar vermek, varlıklarını tümüyle ya da kısmen sona erdirecek yaşam koşulları altında bulunmaya zorlamak, doğumları engellenmek, çocukları zorla başka öbeklere aktarmak mı istiyordu? Görünen o ki Osmanlı devlet yapısı dine dayalı olmasına rağmen hiçbir zaman Nazi Almanya’sı gibi ırkçı-faşist, apartheid bir kimliğe bürünmemiştir. Öyle olsaydı Harem'deki kadınlar başta olmak üzere, devlet kademelerinde, orduda ve mecliste Rum, Ermeni, Yahudi, Arap, Kürt, Arnavut, Çerkez, vs kökenli kişilere, bürokratlara, paşalara, komutanlara ve milletvekillerine izin verilir miydi? 1914-1918 Meclisinde 11 Ermeni milletvekili İstepan Çıracıyan, Aram Medetyan, Vartes Serengülyan, Artin Boşgezenyan, Bedros Hallacıyan, Kirkor Zohrap, Onnik İhsan, Garabet Tomayan, Agop Hırlakyan, Kegam Dergarabedyan, Dikran Barsamyan'ın yanı sıra; 4 Rum, Halil Menteşe, Emanuel Emanelidis, Taki Midis, Yorgo Yuanidis; ve 2 de Yahudi, Sasun Eskail, Emanuel Karaso, milletvekili vardı. 1908-1912 Meclisi ise Babil Kulesi'nden farksızdı: 60 Arap, 25 Arnavut, 23 Rum, 12 Ermeni, 5 Yahudi, 4 Bulgar, 3 Sırp, 2 Romen, 1 Süryani milletvekili vardı! Türk olmayan bu 134 milletvekiline karşılık 142 Türk milletvekili vardı! Çoğunluğu sağlamak bıçak sırtındaydı yani! Prof. Dr. İlber Ortaylı tehcirin olduğu tarihteki Bakanlar Kurulu'nda 3 Ermeni Bakan olduğuna, ayrıca orduda da Ermeni komutanlar olduğuna dikkat çeker. Üstelik, ekonomik hayatta, özellikle İstanbul Ermenileri çok etkindi. İmdi, Osmanlı’nın “tebayı sadıka” (sadık halk) olarak özel bir konum tanıdığı yıllarca Türk komşularıyla birlikte yaşamış olan Ermeniler, 19. yüzyıl sonlarında neden silahlı terör örgütleri kurarak isyan etmişler, neden kan dökmüşlerdi? Bu sorunun asimetrik benzerini işgalci Yunan ordusunu "Zito Venizelos" söylemiyle coşkuyla karşılayan İzmir Rumlarına, terör örgütü başını "Serok Apo" sloganıyla alkışlayan Kürtlere de sormak gerekir sanırım! Yasalara göre vatana ihanet suçu kapsamına giren eylemlere karşı savaş koşullarında alınan önlemler ne zamandan beri soykırım olarak kabul ediliyor? Bu tür önlem ve yaptırımların soykırımla damgalanarak önemsizleştirilmesini dünyada hangi ülke kabul eder? Osmanlı Devletinin Ermenileri soykırım yaparak tamamen ortadan kaldırmak gibi bir amacı olduğunu iddia etmek mantıksız bir savdır. Zira, o zaman 6-7 Eylül olayları da mı soykırımdı? Ya da Fransız direnişçilerin 1940-41 yıllarında Nazi işgaline karşı düzenledikleri eylemler soykırım kapsamına girebilir mi? Burada, soykırım, kırım, katliam, gibi sözcüklerin anlamlarını iyi belirlemek ve kelime oyunlarına başvurmamak gerekir. Sözcük cambazlıkları yapmaya kalkışılırsa bu iş Habil-Kabil olayına kadar gider! Kuşkusuz, tüm bunlar göç sırasında yaşanan kırımları ve acıları haklı göstermez. Nakil sırasında Ermenilerin "varlıklarını tümüyle ya da kısmen sona erdirecek yaşam koşulları altında bulunmaya zorlanmış oldukları" ileri sürülebilir. İyi de amaç “Ermeni ırkını yok etmek” değildi: daha güvenli bölgelere gitmelerini sağlamaktı. Eğer savaş bölgesinde kalmış olsalardı yine varlıklarını sona erdirecek savaş koşulları altında kalmış olmayacaklar mıydı? İNSAN KAYIPLARI Göç sırasında ve sonrasında birçok insanın öldüğü bilinmektedir. Ancak, ölümlerin nedeni, Holokost'ta olduğu gibi, ırkçı bir dava, felsefi, bilinçli ve sistemli bir devlet politikası değildir. Bundan dolayı, Osmanlı döneminde gerçekleştirilmiş bir göç olayı ile etnik çatışma, yağma ve karşılıklı kırımları tek bir torbaya tıkıştırıp, bunların Ermenileri tamamen yok etmeye yönelik devletçe organize edilen sistematik ve bilinçli soykırım eylemleri olduğunu iddia etmek hem tarihsel gerçeklere aykırıdır, hem de abartılı bir yaklaşım olur. Savaş koşulları, hastalıklar, iklim, bölgedeki çete ve aşiretlerin saldırıları da ölümlere yol açmıştır. Bunun yanı sıra bir çok Ermeni evlilik yoluyla, din ve kimlik değiştirerek, çocuklarını bölgedeki Türk veya Kürt köylerine emanet ederek asimile olmuş, güvenilir, sanatkar, ticari kimliği olanlar, kadın, kimsesiz çocuk ve yaşlılar zaten göçten muaf tutulmuştur. Ayrıca, göç sırasında, "Ermeni Yardım Derneği" (Armenian Relief Society) nin çalışmasına, gelen yardımların dağıtılmasına da izin verilmiştir. Yani Osmanlı Hükümeti bir yandan soykırım kararını almış, öte yandan yardım kuruluşlarını çağırarak "buyurun gelin soykırımı izleyin" mi demiştir? Göç sırasında ölenlerin 1,5 milyon olduğu iddiası da şişirilmiş gözükmektedir. Şöyle ki: Osmanlı nüfus kayıtlarına göre Osmanlı İmparatorluğu içindeki Ermenilerin sayısı 1,3 milyon civarındadır. Encyclopedia Britannica'nın 1918 baskısında, ölenlerin 600.000 olduğu kayıtlı iken, 1968 baskısı ise bu sayıyı 1,5 milyon olarak verir ! Paris Barış Konferansı'na katılan Ermeni Milli Delegasyonu başkanı Bogos Nubar Paşa o tarihte Türkiye'de toplam 280,000 Ermeni bulunduğunu, 700,000 nin ise başka ülkelere göç ettiğini belirtmiştir. Bu durumda toplam nüfus 1,3 milyon ise, insan kaybı 300,000 dolaylarında kalmaktadır. ‘Ermenilerin Dönüşümü’ kitabının yazarı, İranlı parlamenter Karen Kanlaryan kendisini gizleyen veya asıl kimliğini bilmeyen kripto Ermenilerin Bitlis, Muş, Varto, Erzurum, Kars, Bingöl, Müslümanlaşmış Ermenilerin (Hemşinliler) ise Trabzon, Artvin, Rize, Hopa gibi şehirlerde yaşadığına dikkat çeker. Şu an önemli bir Ermeni nüfusun Anadolu kırsalında yaşadığı, Müslümanlaşmış olanların 1.300.000, Kriptoların da 700.000 üzerinde oldukları sanılmaktadır. (Kaynak: Savaş Özbey, 29 eylül 2013, Hürriyet) Bu durumda 1.500.000 kişiye soykırım nasıl yapılmış olabilir? (Sonraki bölüm: Andonyan Belgeleri sahtekarlığı ve İnkar Yasası)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Erdağ Duru, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |