Ben bir kuşum; uçtum yuvadan... Artık ben nerede, eve dönme isteği nerede?.. -Leyla ve Mecnun, Fuzuli |
|
||||||||||
|
Osmanlı zamanında Filistin Kudüs Sancağı (ilçe) olarak bilinir. Burada Filistinli Araplar, Yahudiler, Lübnanlılar, Türkler, Yunanlılar ve çeşitli etnik gruplardan oluşan yerli bir halk yaşamaktaydı. XIX yüzyıldan itibaren Filistin’e göç etmeye başlayan Avrupalı Yahudi öncüler dinsel gerekçelerle yerleşmek için geliyordu, siyasal bir amaçları yoktu ve bir devlet kurmayı da düşünmüyorlardı. Ancak, 1897’de “Milletlerarası Siyonist Kongresi”nin toplanmasından sonra Osmanlı birtakım önlemler almaya başladı. Filistin’e göçe kısıtlama geldi, göçmenlere toprak satışı yasaklandı. İsrailli tarihçi Prof. İlan Pappe Siyonizm’i yerleşimci bir sömürge hareketi olarak tanımlar: “Kurucuları, kendilerine bir devlet kurmak isteyen Avrupalı Yahudilerdir. Genel sorunsal bir devlet kurmak için başka insanların yaşadığı toprakları seçmiş olmalarıdır. Bunun sonucu Filistin’in yerli halkı için iyi olmadı. Aynı ilk yerleşimci Amerikalıların yerlilere yaptığı gibi Siyonistler de Filistin halkına benzer biçimde soykırım uyguladılar. 1948 yılında İsrail kurulurken yapılan buydu” der. YAHUDİ MİLLİ FONU 1906 yılında Siyonistler “Yahudi Milli Fonu” nu kurdular. Fonun amacı Filistin’de göçmenler için toprak satın almaktı. 31 Mart 1908 vakasından sonra Abdülhamit tahtan devrilip İttihat Terakki devlete egemen olunca toprak satışı serbest bırakıldı. I. Dünya Savaşında Osmanlı ordusunu püskürten İngiliz ordusu 1917’de Filistin’i işgal etti. O sırada Filistin’de 60 bin Yahudi vardı ve 600 bin dönüm araziyi (Filistin’in %3ü) Lübnanlı toprak sahibi ailelerden satın almışlardı. 1919’da Milletler Cemiyeti kararıyla Filistin’de İngiliz manda yönetimi kuruldu. Osmanlı yasaları yerine İngiliz arazi yasaları yürürlüğe girdi, toprak satışı yeniden serbest bırakıldı. Zira İngiliz işgali süresince İngilizler tapu ofislerini kapatmışlardı. Yunan Kilisesi bölgedeki en zengin toprak ve gayrimenkul sahibiydi. Bugün hâlâ öyledir. Sovyet Rusya’nın ekonomik desteği kesmesiyle krize giren Kilise on binlerce dönüm toprağını Fon’a satmıştır. Filistin halkı tarafından yapılan satışlar ise ortaklar veya komşular arasında gerçekleşen sıradan ticari işlemlerdir. Yani “Yahudilerin satın aldığı toprakların tamamı Filistinliler tarafından satılmıştır” iddiası doğru değildir. Toprakların büyük bir kısmı yerli Filistin halkı tarafından değil yabancılar tarafından satılmıştır. Aksi iddialar İsrail’in resmi Siyonist propagandasıdır. İmdi, Türkiye’deki bütün Türklerin topraklarını yabancılarını satıp komşu ülkelere mülteci olarak göç edip sığınması ne kadar mantıksız ise bu propaganda da o kadar mantıksızdır. Adam yüzyıllarca yaşadığı toprağını niye satsın ? Köylü için en değerli şey topraktır. Öte yandan salt kişilere değil, devlet ve kamu kuruluşlarına ait topraklar, hiçbir yerleşkenin olmadığı araziler, dağlar, tepeler, bataklık alanlar, göller, nehirler de vardır. Bu gibi yerler nasıl satılabilir ? Bu propagandaya özellikle Türk kamuoyu, aydın kesim, bilim adamları, akademisyenler, yazarlar, ben de dahil olmak üzere büyük bir çoğunluk yıllarca kanmış ve kanmaya devam etmektedir. Bu kanı “Araplar bizi İngilizlere sattı” ön yargısıyla da pekiştirilerek sarsılmaz bir koyut (postüla) gibi belleklere işlenmiş, kazınmıştır. Genelde Filistin sorunu salt dinsel gerekçelerle sağ, muhafazakar ve dinci kesim tarafından sahiplenilip Yahudi düşmanlığına baz olarak kullanıldığından aydın kesim Filistin sorununa hep soğuk ve yabancı kalmış, aslında tamamen siyasal ve insancıl olan bu sorunu görmezden gelmiş, “onlar da toprak satmasalardı” diyerek işin kolayına kaçmıştır. Oysa, Osmanlı ordusunda İngilizlere karşı savaşta ölen Filistinli ve Suriyeli Arapların sayısı 100bin den fazladır. Genellemeler, ön yargılar ve ırkçı yaklaşımlarla tüm Yahudileri suçlamak ne kadar yanlışsa, Arapları veya başka ulusları suçlamak ve dışlamak da bir o kadar yanlıştır. YERLEŞİMCİLER NASIL ARAZİ EDİNDİ ? Yerleşimcilerin arazi edinmeleri İsrail ordusunun savaş, işgal, gasp ve göçe zorlama yoluyla olmuştur. Şöyle ki: 1948’de İsrail devletinin Birleşmiş Milletler kararıyla kurulmasından sonra başlayan İsrail-Filistin ve 1967 İsrail-Mısır, Suriye, Ürdün savaşları sonunda İsrail ordusu Filistin’in neredeyse tamamını işgal etti. İsrail ordusu evlere, iş yerlerine, banka hesaplarına, araçlara, mallara el koydu. Birçok Filistin köyü evlerin temelleri kazılarak yok edildi, yerel halk göçe zorlandı. Bu bağlamda, İsrail’in sol görüşlü gazetesi Haaretz 5 Nisan 2019 günü hükümet tarafından gizlenen arşiv belgelerini açıkladı. Gizli arşiv belgeleri İsrail’in Filistinlilerin terk ettikleri köylere dönmesini engellemek için evlerin temelden yıkıldığını, köylerin yerine yoğun orman alanları yapıldığını göstermektedir. Bugün bölgede 4 milyon Filistinli vardır. Bunların yarısı malını mülkünü yitirmiş sığınmacılardır. Bölge dışında ise malını mülkünü yitirmiş 5 milyon sığınmacı vardır. Eğer bu 7 milyon Filistinli topraklarını sattıysa nasıl oldu da köşeyi dönecekleri yerde sefalet içinde sığınmacı oldular? İsrail devleti bugün Filistin toprakların %95’ine sahiptir. Yani aslında toprağın mülkiyeti kişilere değil devlete aittir, toprağın sahibi devlettir. YAHUDİ MİLLİ DEVLET YASASI VE APARTHEID Netanyahu’nun Musa şeriatını savunan aşırı sağ partilerle 2018’de koalisyon kurarak Başbakan olmasından sonra meclisten geçen “Yahudi Milli Devlet Yasası” na göre, İsrail artık sadece “Yahudi olanların devleti” haline dönüşmüştür. 20.7.2018’de İsrail meclisinde, Filistin bölgesini salt "Yahudilere özel yurt” olarak tanımlayan yeni bir yasa kabul edildi. "Yahudi Milli Devlet Yasası" adını taşıyan bu yasa ile Arapça, ülkenin iki resmi dilinden biri olmaktan çıkarıldı, işgal edilmiş topraklarda Yahudi yerleşimlerinin yapımına devam edilmesi “milli çıkar" olarak tanımlandı, "birleşik ve bütün bir Kudüs” ün başkent olduğu belirtildi. 55 "Hayır" oyuna karşı 62 "Evet" oyu ile geçen bu yasayla Filistin "Yahudi halkının tarihi anayurdu" olarak tanımlanıyor, "Yahudilerin milletin kaderini tayin etmede özel hak sahibi olduğu" belirtiliyor. Bu durumu protesto eden İsrailli sanatçı Rotem Sela “Araplar ve Yahudiler kardeştir” dediği için Netanyahu tarafından tehdit edilmiştir. Netanyahu “ İsrail tüm vatandaşların devleti değildir. Meclisten geçirdiğimiz Yahudi Milli Devlet Yasasına göre, İsrail sadece Yahudilerin milli devletidir" diyerek Sela’yı susturmuştur. İsrailli aktör Tzaçi Halevi’nin Arap artist Lusi Ahariş ile 2018 yılında evlenmesi de İsrail’de büyük sorun yaratmıştı. Lusi “bir Yahudi’yi baştan çıkartmak” ile suçlanmıştı ! İsrail İçişleri Bakanı ise bu evliliği sert bir şekilde eleştirmiş, Yahudi ile Arap arasındaki evliliklerin asimilasyona ve bunun sonucunda Yahudi ırkının tamamen tükenmesine neden olacağını iddia etmişti. Ülkesinin işgalci, ırkçı, Apartheid bir devlet olduğuna vurgu yapan ve “kahraman gazeteci” olarak ünlenen Haaretz yazarı Gideon Levi 7.4.2019’da seçimlerle ilgili şöyle yazıyordu: “Böyle bir çoğunluk ile İsrail’i resmen bir apartheid devleti ilan etmek mümkün olacak. Ayrımcılığa verilen bu destek ve işgalin sürdürülmesi göz önüne alındığında hiçbir propaganda şu basit gerçeği çürütemez: Neredeyse tüm İsrailliler Apartheid’ın devam etmesini istiyor. Salı günkü sonuçlar ne olursa olsun, işgalcinin ülkesi işgalcinin ülkesi olarak kalacaktır. Aşırı sağ Batı Şeria'nın ilhak edilmesini istiyor. Böyle bir adım oy toplamada avantaj sağlayacak, ancak, sonunda İsrail’in demokrasi maskesini parçalayacak, hem yurtiçi hem de yurtdışında tepkiler yaratacaktır. Ancak, Filistinlilerin kovulmasını veya yok edilmesini veya Tapınak Dağı’na (Haremi Şerif) Üçüncü Tapınağın inşasını, oradaki camilerin (Mescidi Aksa, Kubbetüs Sahra) yıkılmasını savunan veya hayal eden faşist sağ kanat için hiçbir vicdan sahibi oy kullanamaz. Netanyahu’nun ılımlı olduğu iddia edilen Likud partisi, yalnızca mevcut durumu, yani ilan edilmemiş Apartheid’ı sürdürmek istiyor.” (Söz konusu yazı ve araştırma İsrailli tarihçi Prof. İlan Pappe’nin “İsrail Hakkında 10 Efsane” yapıtından, insan hakları savunucusu İsrailli gazeteci Gideon Levy, İsrailli yazar Davit Grosman, İsrailli edebiyatçı Abraham Yehoşua, Türk Yahudisi gazeteci ve araştırmacı Roni Margulies, Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Salih Bıçakcı ile Filistinli hukukçu Ahmet Amara’nın söyleşi ve görüşlerinden, Haaretz, Independent, Guardian, BBC, VOA sitelerinden derlenmiştir.)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Erdağ Duru, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |