Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. -Cervantes |
|
||||||||||
|
Yaşamın her anında olumlu ve olumsuz şekilde karar verme gücüne irade denilmekte. Diğer bir ifadeyle kişinin günlük yaşamında anahtar niteliği taşımaktadır irade. İnsandaki irade farklılığına geçmeden, diğer canlılarında iradeye benzer tepkimelerinin olduğunu hatırlayarak devam etmeye çalışalım. İnsanın dışındaki canlılarda iradeye yakın açlık, korku, koku, işitme, görme ve üreme şeklinde temel güdüler mevcuttur. İfade edilen bu duygu ve hisler doğrultusunda hayvanlar her şeyi sınırlı şekilde yapar ve yaşarlar. İnsan ise belirtilen temel duygu ve hislerle birlikte, bitmek tükenmek bilmeyen merak, sorgu, öğrenme, ezberleme, geliştirme gibi, sınırsız üstün edim ve duygulara sahiptir. Bunları iyi ve kötü şekilde hafızada tutup tepkileyen bilinç, insanı diğer canlılardan farklı kılmaktadır. İşte insandaki bu özelliklerin mantıklı, doğal sosyal yapıya uygun şekilde yaşanmasına karar veren iradenin, irade olması için, özgür bir eğitim ve adaletli yönetim sisteminin varlığına bağlıdır. Özgür adaletli eğitim ve yönetimin olmadığı toplumlarda, insanlar yarım akıllı ve iradelerini tam kullanamayan eksik kişilerdir. Onun içindir ki, çoğu toplumlarda hâlâ barışçıl bir yaşam oturmuş değil. Bunun en büyük nedeni, insanların irade belirtecek eğitim, bilgi ve düşünceden yoksun bırakılmalarıdır. Buna diğer sosyal, maddi ve siyasal olumsuzluklarda eklendiğinde, toplumsal iradenin niteliği basit hayvani düzeyde kalmakta. Toplumun niteliği ne şekilde olursa olsun, insan iradesi sosyal ve siyasal olarak özellikle iki şekilde yansıma gösterir. Bunlardan birisi bireyin sadece kendi basit özel yaşamında kullandığı karar gücüyken, ikincisi toplum içerisinde siyasi vb. konularda düşünce belirtme yeteneğidir. İradeyi en iyi şekilde kullanabilmek ve nitelikli vatandaş olamanın yolu, kişinin eğitim, bilgi ve kültür seviyesini çağın standartlarına çıkarması gerekir. Çağın gerisinde yaşayan toplumların iradeleri hep sınırlı kalıp, yanlış sonuçlara yol açmaktadır. Örneğin kişinin önce kendi bireysel yaşamında nasıl bir iradeye sahip olduğunu anlamak için, şu birkaç basit örneğe bakarak öğrenebiliriz. Bazı insanlar sigara vb. bağımlılık yaratan alışkanlıklardan kurtulmak istedikleri halde, büyük zorluklar çekip çoğunluğu başarılı olamazlar. Doktor desteğine rağmen bu durumdan kurtulamayan kişiler üzerinde düşünülmesi gereken en önemli nokta, kişinin kendi bireysel yaşamında doğru ve olumlu iradeyi neye göre ve nasıl bildiğidir. Dünyanın her toplumunda bağımlılığı olan insanların %95'i bu beladan tamamen kurtulmuş değiller. Çoğunluğu doktor nezaretinde ölçülü şekilde kullanarak ömürlerini tamamlarken, diğer %5'lik orandakilerse doktor desteğiyle bırakabilmekte. Ancak bunlar içerisinde istisnaları oluştan kişilerse, doktor veya çevreden herhangi bir destek almadan, kendi iradeleriyle rahatlıkla kötü alışkanlıklarını bırakıp sağlıklı yaşamlarına kavuşmaktadırlar. Her iki irade arasındaki farkı şu şekilde açıklayabiliriz. Doktor desteği alarak alışkanlıklarını bırakan veya ölçülü devam ettiren kişiler, kendi psikolojik ruh yapısıyla ilgili doğru ve gerçek bilgiye sahip olmadıklarından kaynaklıdır. Bu kategorideki insanlar yaşamı sadece biyolojik güdüleri doğrultusunda aldıkları zevke göre bildiklerinden, gerçek doğru bilgi, kültür ve bilinç yok demektir. İkinci engelse; vazgeçmesi durumunda doğacak boşluğu nasıl ve neyle dolduracağı hakkında bilimsel düşünceden yoksun olunması. Üçüncü ve önemli engelse, kişinin sürekli beraber olduğu çevreden kopup yalnızlaşma korkusudur. Kötü alışkanlıklarından kurtulmak isteyen insanlar, öncelikle arkadaş çevresini değiştirmeyi göze almalıdır. Yalnızlaşmayı göze alamayan bireyler, ne kadar kendi iradelerini zorlayıp doktor desteği alsalar da, alışkanlıklarından kurtulamazlar. Çünkü bu tür durumlarda kişi çevre başta olmak üzere her şeyiyle yeniden doğmak gibi bir durumda olduğunun bilincine varıp ona göre karar vermeli. Yalnızlaşma korkusunu aşacak ve yeni yaşam biçimini icat edecek bilinçte olmayan insanlar, dertleriyle birlikte yaşayıp ölürler. Hiçbir destek almadan bağımlılık veya alışkanlıklarından kurtulan bireylerde ise şu bilinçli iradenin olduğu görülmekte. Hem yaşamın ve zevkin alışkanlıklara bağlı olmadığını bilmeleri, hem de sürekli beraber olduğu çevreden rahatlıkla uzaklaşıp yalnız kalmaktan korkmamalarıdır. Demek ki, kişi her şeyden önce yaşamın ve zevkin yalnızca bağımlısı olduğu şeylerden ibaret olmadığını bilmesi gerekiyor. İkinci önemli noktaysa, arkadaş çevresinden uzaklaşmayı göze alıp yeni bir çevre ve yaşama karar verecek bilinçte olunması, bireysel iradenin nelere mal olduğu gerçekliği ortaya çıkarmakta. Toplumsal ve siyasal konularda ise; kişilerin doğru karar verip verememelerinin önünde şöyle bir negatif engel mevcuttur. Herhangi bir ülkede toplumsal siyasi idare şekli diktatör, bilimden uzak, sürekli din ve ırkçı doğmalara bağlıysa normal irade ölmüş demektir. Hukuk bu yapılarda her zaman kişilerin maddi ve siyasi gücüne göre belirlenir. İstisnaların dışında bireyin siyasal bir irade sahibi olması düşünülemez. Toplumun çoğunluğu papağan gibi devlet yöneticilerini taklit eder. Düşüncenin baskı altında olduğu yapıda, bazı kişiler ileri derecede yüksek bir bilgi birikim ve düşünce gücüne sahip olsalar dahi, bunu tam olarak ortaya koyamazlar. Günlük basit iş ve ilişkilerde gösterilen irade sınırlı ve nitelik değeri düşüktür. Demokrasi dışı yapılarda toplumun çoğunluğu, duygu yorgunluğu ve korkunun etkisiyle, sisteme tamamen entegre olmaktan başka bir seçenek göremezler. Bazı kişilerse yaşadığı iradesizliğe daha fazla dayanamayıp kendi bilgi, birikim, siyasi, askeri ve maddi imkanlarını yaratarak, tamamen veya kısmi şekilde iradesinin hakim olmasına çalışır. Özet olarak tanımlamak gerekirse, iradenin niteliği veya etkisi kişinin bireysel çabasına bağlı olduğu kadar, çevre ve yaşanılan ülkenin yönetim ve demokratik yapısına göre de şekillenmekte. Diktatör, otokratik, totaliter, teokratik ve agnostik yapılarda irade hep sınırlıdır. Dünya ülkelerinin çoğunluğu bu anlayışta yönetildiğine göre, bireylerin %85'i gerçek iradesini kullanamamaktadırlar. Örneğin Türkiye yönetim mantığı büyük bir agnostiklik içerisindedir. Çağdaş mı, modern mi, Orta Çağcı mı, laik mi, dinci mi? ne olduğu ve ne yana gideceğini bilmeyen bir iradesizlik hakimdir. Her şeye ağzı sulanan gelişmiş Maymun iştahıyla yaşama bakmakta. Bu tür yapılarda insanlar en basit işlerde kendi başlarına karar veremezler. Sürekli devlet yöneticilerine veya referans gösterdiği kişilere sorarak yürütürler. Her sistemde insanların bir şeyleri devlete ve kurumlara sorması gayet normaldir. Ancak sorulacak işlerin sınırlı olduğu bilinmesi gerekir. Türkiye gibi ülkelerde toplum yanlış ve eksik bilgi sahibi yapılıp, devlet ise bürokratik paternalist kimliğe sahip olması yüzünden, insanlar kapı kulu durumundadır. Bu da o toplumların iradesiz oldukları gibi niteliksizliklerini de gösterir. Çok açık bir örnek; Türkiye'nin toplum ve aile yapısında çocuklar, baba ve annelerine sormadan çoğu işleri yapacak cesareti kendilerinde bulamazlar. Vatandaşlarda aynı şekilde devlete danışmadan hiçbir iş yapamazlar. Tüm bunlar öz güven sorunu yaşandığını gösteriyor. Devlete hakim olan oligarşik güçlerin iradesi her şeyi belirlemekte. Onun için insanlar yaşadıkları ülkede irade sahibi olup olmadıklarını şu iki kritere bakarak anlayabilirler. Devletin; kişilerin düşünce, tartışma ve ifade etme özgürlüğünden korkup korkmadığı. Türkiye devleti ise var olduğu günden itibaren hep insanların düşünce ve farklılıklarından korkarak ayakta kalmaya çalışmakta. Diğer bir kriterse, kişinin almış olduğu eğitimin niteliğine bakarak anlayabiliriz. İnsanların düşüncesinden korkan ve eğitim planlarını gerçek bilimsel temele oturmayan ülkelerde, ben irademe göre yaşıyorum demek en büyük yalancılıktır. Demokratik çağdaş devletlerde ise kişilerin din, düşünce, etnik ve kültür farklılıklarından asla korkmazlar. Bireyler bu korkuları yenecek şekilde eğitirler. Türkiye'de ise toplum sürekli düşman ve tanrı korkusuyla eğitilip terbiye edilmekte. Türkiye yönetimi; demokrasi ve iradeyi sadece belirli aralıklarla yapılan seçimlerde görüp toplumu bunlarla sınırlı tutarken, kendi hükümranlığını ise modası çoktan geçmiş din ve ırkçılığa dayanmayı sürdürmesi. Halbuki çağımızda egemenlikler, teknolojik bilimsel gelişmeyle modern şekilde devam etmektedir. Bunun gerisinde kalanlar, kendisini darı ambarında gören tavuklara benzemekte. İnsanlar korkmadan özgürce ifade etme ve düşünebildiği sürece, irade sahibi sayılırlar. Sürekli baskı ve korku içerisinde yaşamak, iradesizlikten daha aşağı bir durumdur. İradeli yaşamak veya iradeyi kullanmak eğitimli, bilgili, kültürlü ve korkusuz olmakla mümkündür. Bunun dışında kişilerin iradeleri zincirle başkalarının yedeğine bağlanmış demektir. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |