Benim yaradılışımda fevkalade olan birşey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Atatürk |
|
||||||||||
|
Dünyanın herhangi bir ülkesinde yapılan tüm darbelerin arkasında mutlaka uluslararası veya bölgesel güçler vardır. Bu güçler olmadan darbelerin gerçekleşmesi mümkün değildir. Türkiye’de FETÖ terör örgütünün yapmış olduğu askeri darbe saldırısından sonra, aradan on beş gün geçmesine rağmen, toplumu ve dünyayı gerçekten aydınlatacak ne bir devlet görevlisinden, ne de siyasi ve de başka bir uzman tarafından doğru bir açıklama hâlâ yapılmış değildir. Sürekli darbe girişiminin vermiş olduğu panikle, sevmediklerini ya da üzerinde şüphelendikleri kişileri devlet ve özel kurumlardan uzaklaştırmakla birlikte, o eski bildik basit şoven duygularla aslı astarı olmayan kahramanlık hikâyeleri düzmeye devam edilmesi, Türkiye’nin gerçek demokraside hâlâ samimi olmadığını bir kez daha göstermektedir. Türkiye devletinin nasıl devletleştiğini ve kimlerle nasıl ilişkiler içerisinde olduğunu toplumdan sürekli gizleyen egemen yönetim, bu mantık doğrultusunda hareket ettiğinden, özellikle siyasi ve askeri alanlarda yaşanan veya yaşanacak olayların bir daha gerçekleşmemesi için, hatasını kabul edecek bir dürüstlüğün ortaya çıkmaması da ayrı bir önemli noktadır. Ve bu yüzden bağımsızlık konusunda, devlet ayrı havadan çalmaktadır, toplum daha ayrı bir havadan. Ancak tek birleşilen basit politika, Türkik İslam Arap Milliyetçiliğidir. İşte Türk devleti bu gerçekleri topluma açıklayamayıp, Orta Çağ mantığında olduğu gibi, her zaman “Din ve Irk Milliyetçiliğine” dayanan maddi ve dini referanslara göre şekillenmesi, her on yıla yayılacak biçimde darbelere zemin hazırlamaktadır. Bu amaç ve idealler doğrultusunda “Dini Cemaatlere” dayanarak hareket edip, Askeri darbelerin nasıl ve kimler tarafından gerçekleştirileceğini ya bilemeyip gafil avlanılmakta, ya da bilerek göz yumulması, kolayca üzeri kapatılacak bir olay değildir. Ve Türkiye’de bu askeri darbelerin kimler tarafında nasıl tezgâhladığını kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür. Birçok ülkede gerçekleşen “Askeri Darbeleri” Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren ele aldığımızda, bir ülkenin askeri ve siyasi ilişkide olduğu diğer devlet veya devletler tarafından yaptırıldığını artık bilmeyen yok. O zaman şu soru akıllara gelmektedir. Ne yani.! Türkiye’ye darbeyi Amerika Birleşik Devleti (ABD) mi tezgahladı? En ufak bir tereddütte düşmeden bu sorunun cevabı kocaman bir evettir. Çünkü Türkiye’nin göbekten NATO adıyla, ABD ve AB’ye bağlı olduğunu, bu bağlılıkta öyle 1949 yılında gerçekleşen bir olay değildir. Ta…! Osmanlı’nın 1839 yılında Almanya başta olmak üzere diğer batılı ülkelerle yapmış olduğu “Kapitülasyon Antlaşması’yla” günümüze kadar gelen bir durumdur. Ve bu tarihten itibaren Anadolu’da gerçekleşen tüm siyasi olaylar ve askeri politikaların büyük bir çoğunluğu, bu ülkeler tarafından tezgâhlandığını bilmeyen devlet görevlisi çok az çıkar. Ve bu düşüncemizi doğrulayan en açık ve net örnekler, 1961, 1971, 1980 vb. dönemlerde yapılan askeri darbelerin, NATO’nun Türkiye’deki Özel Harp Dairesi (Derin Devlet) tarafından gerçekleştiğini tüm dünya bilmektedir. Daha sonra 27 Şubat 1997 E- Muhtırası ve hemen arkasından başlayan “Ergenekon ve Balyoz” olayları. Güneydoğuda şehirlere yapılan çökertme planı, Oslo görüşmelerini ve Dolmabahçe Mutabakatına kadar gelinen çalışmaları, hem düzenleten hem de sabote eden güç ABD ve Avrupa’dan başkası değildir. Şimdi bu oyunların nasıl organize edildiğini özet şekilde vermeye çalışalım. Dünya çapında bugüne kadar askeri ve siyasal olarak her türlü oyunları düzenleyen iki emperyalist güç vardır. Bunlardan birisi Yahudilerin de içerisinde bulunduğu “Batılı Emperyalistlerle ile İslamcı Emperyalizmidir”. İslamcı emperyalistler daha çok kaba saba davrandıklarından, çok kısa sürelerde deşifre olmaktadırlar. Ancak batılı emperyalistler ise daha profesyonel davranıp geç deşifre oldukları için, zaman aşımından dolayı, olayların üzerine gidilmesinin önemini de zayıflatmaktadır. Böyle bir profesyonel batılı emperyalistlerle ortaklık yapan Türkiye, diğer taraftan da İslam emperyalizm ile her türlü ilişkiyi sürdürmesi, Türkiye açısından hiçbir zaman avantajlı bir durum arz etmemiştir. Çünkü batılılar biliyor ki, Türkiye devletinin genlerinde Devşirme Müslüman Türkik bir yapı hâkimdir. Bu yapı kendi doğal özgünlüğüne göre demokratik sistemini oturmayıp, her fırsat bulduğunda, İslam’ın dışındaki tüm oluşumlara düşmanca bakması, Türkiye’nin batılı emperyalistlere en büyük kozu vermesi demektir. Tüm bunları fırsat bilen batılı emperyalistlerin abisi ABD, 1980’de düzenlemiş olduğu Askeri Darbe ile gerek devlet kurumlarında gerekse sivil organizasyonlar da, Fetullah Gülen gibilerine her türlü maddi ve manevi desteği sağlayarak lazım gördüğü anda, devreye sokup istediğini yaptırmaktadır. 1980 Askeri darbeyle birlikte, tüm devlet kurumlarına yerleştirilen dinci kesimlere, istisna bir iki sosyalist kurum ve kişilerin dışında itiraz edip karşı çıkan hiç kimse olmadı. Ve o zamandan bugüne kadar FETÖ gibilerine alkış tutup destek verenlerin şimdi dert yanma hakları olamaz. Diğer taraftan Türk İslam Arap Milliyetçisi olan AKP’sinden tutalım tüm sağcı siyasi oluşumlar, Fetullah Gülen gibi Cemaat Şeyhlerinin önünde diz çöküp üflenerek imanlarını güçlendirmekte idiler. Ve bunların hepsi AKP öncülüğünde Arap İslam Şeriat Devletini ilan etmek için gün saymakta idiler. ABD baktı ki, bu oyun tutuyor, basit bir hamle ile Fetullah Güleni kendi ülkesine iltica ettirerek, işi daha da sağlama almıştır. Ve kimse şu soruyu sorma cesaretini gösterememektedir. Dünyanın 160 ülkesinde okullar ve çeşitli ticari kurumlar açan bir yapının arkasında, güçlü devletler olmaz ise, bu noktaya gelmesi mümkün değildir. Ve Fetullah Gülen’in yasal olarak en büyük destekçisi Türkiye devleti iken, perde arkasında bundan da büyük destek ABD ve diğer batılı ülkelerdir. Hiç kimse bilmiyormuş gibi yapmasın. Önceki ve sonraki tüm iktidarlar hep biliyorlardı, ancak şu hayalle itiraz etmediler belki. Batı ve ABD’nin Fetullah Gülen gibilerine vermiş olduğu desteği, hem Orta doğu için hem de Türkiye’de İslam Arap Şeriatına yarayacak şekilde yönlendirme hayaliyle bugünlere getirdiler. Eğer devleti yönetenler yaşanan bunca askeri darbe vb. olayları kimlerin nasıl düzenlediklerini gerçekten bilmiyor ya da tahmin edemiyorlarsa, o zaman demek ki, bunların devleti yönetecek bilgi, birikim, kabiliyet ve liyakata sahip olmadıkları anlaşılmaktadır. O zaman derhal devlet yönetiminden ellerini çekmeleri gerekiyor. Çünkü dün olduğu gibi bugün de askeri darbeleri tezgâhlayanlar çok açık ve net bir şekilde NATO’ya bağlı güçlerdir. Bunun Türkiye’deki adı FETÖ terör örgütüdür, başka ülkede ise IŞİD vb. dir. Buna rağmen gerçek bağımsız laik, ve demokratik bir Türkiye’yi temsil edecek bir Anayasa yapmayı hâlâ akıllarından geçirmeyenler, Fetullah Gülen gibilerini günah keçisi göstermekle kurtulacaklarını düşünmeleri beyhude bir çabadır. Bu da şu anlama gelmektedir “Eski tas eski hamam” değişen bir şey yok demektir. Yaşanan bu olaylar şunu göstermektedir. Türkiye’nin geleceği biraz Mısır’a benzemektedir. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |