..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Sanat ve Sanatçılar > Seval Deniz Karahaliloğlu




21 Nisan 2006
'Kafkas Tebeşir Dairesi'nin Sebeb-i Hikmeti... ''  
Brecht burada, 'çocuk onu doğuranın mı, yoksa bakıp büyütenin mi?' sorusunu, bir emek ve mülkiyet çerçevesinde işliyor.

Seval Deniz Karahaliloğlu


'Ay bu fakirler çok aç, çoook yazık.' Sesine acıma duygusunu adeta 'acısso' tadında yükleyen 'beyaz leydi' bir yandan salıncakta sallanırken bir yandan da tavuklarını, yani fakirleri besliyor. 'Gel bili bili, gel bili bili, gel bili bili…(Sonra kadının çıngıraklı şuh kahkahası duyuluyor, tıpkı aptal liseli kızlar gibi sürekli gülüyor...) 'Ayyyyyy, burası çok eğlenceli canıııııım'. Çekirdekleri kapmak için eğilip koşuşturan, eşelenen, birbirleriyle itişen insanlara bakarak, yüzünde belirgin bir tiksinti duygusuyla, sanki biraz önce tavuklarını besleyen o değilmiş gibi, yanındaki adamlara dönerek emir vermekten de geri kalmıyor.'Ah, bu arada, şehrin kenarlarındaki sefil barakalar yıkılacak ona göre'. Sanki hiçbir şey olmamış gibi ılgın ılgın salıncakta sallanmaya devam eden Natella Abaşvili hazretleri. Yani, saygıdeğer valimizin kıymetli eşleri.


:IBFF:
'Kafkas Tebeşir Dairesi'nin Sebeb-i Hikmeti ...'

Kendisini salıncağın ahengine kaptırmış genç bir kadın. Tüylü maskesi ve kadife pelerini ile sıradan biri olmadığı kesin. Şuh kahkahalar atarken, elindeki çekirdekleri tiz bir sesle bağırarak etrafındaki insanlara saçıyor. 'Ay bu fakirler çok aç, çoook yazık.' Sesine acıma duygusunu adeta 'acısso' tadında yükleyen 'beyaz leydi' bir yandan salıncakta sallanırken bir yandan da tavuklarını, yani fakirleri besliyor. 'Gel bili bili, gel bili bili, gel bili bili…(Sonra kadının çıngıraklı şuh kahkahası duyuluyor, tıpkı aptal liseli kızlar gibi sürekli gülüyor...) 'Ayyyyyy, burası çok eğlenceli canıııııım'. Çekirdekleri kapmak için eğilip koşuşturan, eşelenen, birbirleriyle itişen insanlara bakarak, yüzünde belirgin bir tiksinti duygusuyla, sanki biraz önce tavuklarını besleyen o değilmiş gibi, yanındaki adamlara dönerek emir vermekten de geri kalmıyor.'Ah, bu arada, şehrin kenarlarındaki sefil barakalar yıkılacak ona göre'. Sanki hiçbir şey olmamış gibi ılgın ılgın salıncakta sallanmaya devam eden Natella Abaşvili hazretleri. Yani, saygıdeğer valimizin kıymetli eşleri.

Hah tamam işte, baştan aşağı Berltolt Brecht. Zaten daha başka türlüsü de olamazdı. Tiyatro dilini, bir kılıç kadar keskin ve bir ipek yumuşaklığıyla, bu kadar incelikli ve derinlikli başka kim kullanabilir ki? Oyun, tıpkı Rus Matruşka Bebekleri gibi. Açtıkça, oyunun içinden başka oyunlar çıkıyor. Böylesine zor, bıçak üstü bir oyunun altından Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne Sanatları Bölümü, 'Deneme Topluluğu' oyuncuları, aynı zamanda öğrencileri, yüzlerinin akıyla kalkmışlar. Acaba onlara öğrenci demek ne kadar doğru? Çünkü, başarılı oyunculuklarına baktığımızda ve bazı profesyonel toplulukları göz önüne aldığımızda, insana 'amatörler dışarıda, profesyoneller içeride oynuyor' dedirtiyorlar. Barış Erdenk'in sahneye koyduğu, dramaturgisini Uğur Akıncının yaptığı 'Kafkas Tebeşir Dairesi' müzikal olarak sahneleniyor. Dansları, müzikleri, dekoru ve kostümüyle dört dörtlük bir müzikal var karşımızda. Canlı bir orkestra eşliğinde sunulan müzikler Engin Bayrak'a ve dansların koreografisi ise Sibel Sönmez'e ait. Tabii başrollerini, Şirin Kılavuz, Serhat Teoman, Eser Karabil, Osman Akça, Emre Erkan, Mert Öner, Ezgi Bakışkan, Ayten Ayrancı, İlknur Güneş, Yeliz Erülgen ve Işın Karaca'nın paylaştığı pırıl pırıl genç oyunculardan oluşan kadroyu da unutmamak gerekiyor. Oyun sonrasında, oyunun yönetmeni Barış Erdenk, dramaturgu Uğur Akıncı ve müziklerini besteleyen Engin Bayrak'la müzikalin sahneye konma sürecini konuştuk.

SDK - Ben oyuna 'Anlatıcı' karakteri ile girmek istiyorum. Anlatıcı, oyuna inanılmaz bir tat katıyor sanki çok eski hikayelerde olduğu gibi…

Barış Erdenek - Anlatıcı, bizim bulduğumuz bir şey değil. Bu, Brecht'in kendi yazdığı metinde var olan bir karakter. Birbirine rakip iki köyün, bir arazi yüzünden anlaşmazlığı vardır. Dışarıdan Arkadi Çedre adında bir ozan gelir. Oraya gelen devlet görevlilerinin yardımıyla anlaşmazlık çözülür. Gece bir eğlence düzenlenir ve köylüler de bu eski masalı oynarlar. Bizim anlatıcı da ozan aslında. Ozan da müzisyenleriyle birlikte, Çin'den gelen bu eski hikayeyi Gürcistan'a uyarlar.

SDK - Oyun sanki Rus Matruşka Bebekleri gibi. Oyunun içini açınca, içinden başka bir oyun çıkıyor.

Barış Erdenk - Başlangıçta oyuncular, köylüleri oynamaya başlar. Sonra, köylüler de oyun içindeki rolleri oynamaya başlarlar. Aslında, ikili olan oyun içersindeki oyun durumu, bizde üçlü oldu. Önce seyirci oyuncuyla karşılaştı, sonra köylüleri oynayan oyuncularla, en sonunda, o köylüler de Çin öyküsündeki rolleri oynamaya başladılar. Aslında ikili olan oyun içinde oyun durumu, böylelikle bizde üçe çıktı.

SDK - 'Kafkas Tebeşir Dairesi' çok katmanlı, zengin alt okumaları olan bir oyun. Bu oyuna yaklaşımınız nasıl oldu?

Uğur Akıncı - Ön oyunda, anlatıcının da anlattığı gibi olay, Nazileri ilk kez püskürtmenin sevinciyle kutlama yapan bir Kafkas köyünde geçer. İki köyün köylüleri bir araya gelirler ve bir Çin masalını oynamaya karar verirler. Brecht burada, 'çocuk onu doğuranın mı, yoksa bakıp büyütenin mi?' sorusunu, bir emek, mülkiyet çerçevesinde işliyor ve bunu aşk hikayesinin çevresinde kurguluyor. Dramatik öyküyü, epik tiyatroyu bir anlatım aracı olarak ve kullanarak işliyor. Burada, ilginç özellik, Brecht'in bir Çin masalına yönelirken, 1940, 50 ve hatta 60'lı yıllarda, batı tiyatrosunun doğu tiyatrosuna yöneldiği döneme rastlaması. Belki içerik ya da salt öykü anlamında değil ama yeni bir tiyatro dili yaratma anlamında önemli. Oyunda, daha önce Alman Tiyatrosu ve uzak doğu tiyatrosunda izlerine ve örneklerine rastlanan 'yabancılaştırma efektinin' Brecht tarafından altı çizilerek kullanılması var. Brecht burada, olduğu gibi aktarma yoluna gitmek yerine epik, diyalektik tiyatro dili kullanıyor. Doğu tiyatrosunun yabancılaştırma etmenlerinden yararlanırken aynı zamanda ön oyunda vurgulanan 'emek mülkiyet ilişkisinden' de yararlanıyor. Bir dönem Türkiye'de çok konuşulan, 'toprak işleyenin mi, yoksa sahibinin mi?' sorusuna da biraz farklı yaklaşıyor. Oyunda dramatik yapıyı aşk hikayesinin çevresinde kurguluyor.

SDK - Gelelim şu muhteşem salıncak sahnesine. Özellikle, kadının halka 'gel bili bili' diyerek çekirdek atması inanılmaz. Hem neden çekirdek? Biraz da o sahne üzeride konuşalım istiyorum

Barış Erdenk - Orada aslında bir sürü karşıtlık kurmaya çalıştık. Soylular elbette çocuklar gibi salıncağa binmiyordu ama bizim salıncakla kast ettiğimiz şey, aşağıda insanlar savaşlarda ölürken yukarda soyluların kapalı bahçelerin içersinde, tamamen kendilerine has ve tamamen halktan kopuk bir dünyada yaşamaları. Biz bunu, sahnede salıncakla sallanarak simgesel olarak anlatmaya çalıştık. Ve tam o noktada, halkı tavuklar gibi 'gel bili bili, gel bili bili' diye çağırmaları da bu karşıtlığın sonucuydu. Halk o kadar açtı ki. Günümüzde de biz bunu televizyonlarda, haberlerde görüyoruz. Bayramlardan önce, varoşlarda erzak dağıtıyorlar. İnsanlar bu erzakları almak için birbirlerini eziyorlar, anneler çocuklarını kaybediyorlar, kavgalar çıkıyor. Bu olayın parodisini yapmış olduk. Orada yaşanan olay, bizde 'gel bili bili, biliyle' ortaya çıktı. Seyirci o sahnede etkileniyor. Çünkü farkında olmadan bu karşılaştırmayı yapıyor. Bu gün gazeteyi okuduğumda 2.5 milyon işsiz var. Bu insanlara ne oldu? diye soruyorum. Olanlar aslında çok açık. Artık sokaklarda dolaşamıyoruz. Soyuluyoruz. Her eve birkaç kere hırsız giriyor. Çok ciddi bir toplumsal kabarma var. Bu kabarma, Gürcistan'da olduğu gibi, çok çeşitli zamanlarda, çeşitli ülkelerde, çeşitli coğrafyalarda gerçekleşiyor. Bu toplumsal kabarma, bir an geliyor ve patlıyor. Oradan bir cerahat akıtılıyor. Yara yeniden kapatılıyor, yeniden bir yerden cerahat oluşmaya başlıyor. Yönetmen olarak bu oyunu çalışmaya başladığımda, oyunun gerçekten çok derinlikli olduğu fark ettim. Çok evrensel bir oyun. Her yerde ve her çağda oynanabilecek bir oyun. Çünkü hiçbir zaman için önemini yitirmeyecek olan şeylerden bahsediyor.

SDK - Bir de düğün sahnesinde, sürekli 'çekirdek çitleyen' ya da yiyen komşu kadınlar var. Oyun sırasında, çıtır çıtır çekirdek yiyerek ortadaki masanın üzerinde çekirdek kabuklarından küçük bir dağ oluşmasını neden olan bu kadınlarla da biraz ilgilenmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Barış Erdenk - Brecht'in düğün sahnesine baktığınızda, oradaki komşu kadınlar aslında bize uzak olan kadınlar değil. Komşu kadınlar gelirler, işte ev sahibinin yüzüne gülerler. Sonra ev sahibi hazırlık yapmak için dışarıya çıktığı anda hemen arkasından dedikoduya başlarlar. Sonra, havadan sudan konuşurlar. Aslında çevrelerinde çok ciddi bir savaş devam etmektedir. Kendi kocalarını, oğullarını, akrabalarını o savaşa göndermişlerdir. O savaşta, kendi insanları, halk ölür ama bunların derdi buna karşı çıkmak değildir. 'Her şey de bizim başımıza geliyor. Her neyse boş ver. Acaba bu baharda kirazlar iyi olacak mı? Havalar iyi gitse bari' gibi havadan sudan şeylerden konuşurlar. Aslında bu bizim televizyonlarda, saçma sapan sabah programlarına katılan kadınlarımızdan hiç farklı değil. Brecht, Almanya'dan yola çıkarak, Gürcistan'daki bir kadını anlatıyor ama bizdeki kadınlar da aynı. Dolayısıyla, oradaki çekirdekler bir gösterge olarak kullanılıyor. Hiçbir işe yaramayan, düşünmeyen, fikirlerini beyan etmeyen, zorlamayan halkın bir kısmı için bizim kadınlarımız için yapılan bir eleştiri. Oyundaki o kadınlar ile bizin kadınlarımız çok özdeş. Nasıl olabilir diye düşündüm? Esas metinde, çörek filan yiyorlar ama biz bu 'kaygısız tutumu' vurgulamak için özellikle çekirdeği seçtik.

Uğur Akıncı - Barış'ın çekirdek yiyen kadınları, 'o kaygısız tutumu' çok güzel ifade ediyor. Orada savaşlarda, çevrelerindeki yakınları ölürken, bir tane daha çörek yemek, durum üzerine dedikodu yapmak, kadınların 'kaygısız tutumlarını' vurgulamak açısından çok belirleyici. Bu kaygısız, umursamaz tutum Brecht'in diğer oyunlarında da görülür. Belki de en meşhur örnek, Brecht'in 'Cesaret Ana' oyunudur. Oyununun sonunda, Cesaret Ana çocuklarını yitirdikten sonra bile cephe cephe dolaşarak bir şeyler satmaya devam eder. Keskin eleştirmenler, Brecht'e, neden Cesaret Ana'nın evlatlarını kaybetmesine rağmen savaş karşısında bilinçlenmediğini sorarlar. Brecht'de eleştirmenlere cevap olarak, 'kobay olarak kullanılan deney fareleri, deneylerden ne kadar bilim öğrenirse, kitleler de felaketlerden o kadar ders çıkarır' der. O halk sahneleri, bir parça Brecht'in bu sözüne gönderme yapıyor. Büyük kavgaların yanında, kendi gündelik hesaplarını, planlarını ve dedikodularını yapan insanı ele alır. Bu aslında, Alman toplumuna yapılan göndermedir, aynı zamanda Gürcistan toplumuna yapılan göndermedir. Biz de kendi toplumumuza yönelik bu göndermeden yararlanmaya çalıştık.

SDK - Verdiği mesajları düşününce, Kafkas Tebeşir Dairesi aslında çok ağır bir oyun. Aynı zamanda, oyunda çok güzel danslar ve müzik de var. Oradaki dansların bu oyunun ağır ve ciddi 'gerçeklik duygusunu' kırabileceği düşüncesi sizi bir an için bile olsa endişelendirmedi mi?

Uğur Akıncı - Aslında, bu danslar ve müzikler tam da bu 'gerçeklik duygusunun kırılması' için özellikle konuyor. Bu doğrudan Bertolt Brecht'in yapmak istediği tiyatro anlayışıyla ilgili bir durum. Aslında Brecht, diyalektik tiyatro demesine karşın eğlenceyi tiyatronun ana kaynağı yapmak istediğini söyler. İnsanları yalnızca öğretici söylevlerle karşılamak değil, sahnede olup biten (ya da oyunda olup biten) ilişkileri görmek açısından çok önemli. Brecht, burada günümüzün ilişkilerinin gelip geçici olabileceğini bilen bir öğretici. Sadece öğretmek değil, o öğretmenin hazzına vararak eğlendirmek istiyor. Ama bunu yaparken özellikle günümüzün eğlence anlayışından ayırt etmek gerekiyor.

SDK - Oyuncuların taktığı ve Commedia dell' Arte maskelerini anımsatan tüylü ve taşlarla bezeli maskeler ve kadife pelerinler inanılmaz hoş duruyordu.

Barış Erdenk - 11 kişiyle oyunu çıkarttığımız için oyuncuların oynadığı roller de sürekli olarak değişiyor. Oyunun ritminin yüksek oluşunun bir nedeni de bu. Bu nedenle, çok çabuk kostüm ve aksesuar değişikliklerine ihtiyaç vardı. Oyun içersinde var olan rol kişilerinin bir kısmı avukatlar, doktorlar, bir kısmı da soylulardı. Bu noktada, soyluların giyecekleri kostümleri düşündüğümüzde, kıyafetlerin ancak bir bölümünü kullanma yoluna gittik. Mesela, elbiselerin sadece kolları giyildi. Dirseklere kadar lastikli bölümler kullanıldı. Oyunda bunlar hemen takıldı ve hemen çıkartılabildi. Maskeler, Commedia dell' Arte maskeleri olsun diye yola çıkmadık. Pek çok maske çizildi. Bunların içinden grup olarak, oyuna ve kafamızdaki maskelere uygun olanlarını seçtik. Oyunda sadece soylular maske takıyorlardı. Uzaktan değerli taşlar gibi görünecek taşlarla, boncuklarla ve tüylerle maskeleri abartılı hale getirdik. Oyunculuk anlamında, sadece soylularda kullanılmak üzere bedene yüklenen başka bir dil ortaya çıkardık. Halk normal oynuyordu. Soylularda ise maskeler, yarı kostümler, kadife pelerinler kullanıldı. Askerlerde, palaska, miğfer ve bir silah yeterli oldu. Onun dışında oyuncuların kendileri olarak, seyirciyi karşıladıkları normal kıyafetleri hep üzerlerinde kaldı.

SDK - Biraz da dekorlardan bahsedelim. Sahnenin ortasında bir makaraya bağlı olan salıncak hızla haça dönüşüyor. Sonra, sahnenin içinde dönen bir platform var. Dekor, inanılmaz pratik ve çok akıllıca tasarlanmış diye düşünüyorum.

Uğur Akıncı - Metni irdelemeye başladıkça şöyle bir sorun çıktı ortaya. Çok hızlı değişen sahneler, ardı ardına değişen mekanlar. Bu hızlı değişim içersinde, her mekan yeni durumlara ve yeni ilişkilere gebe. Bu durumda olay, sadece mekanı çözümlemek değil, o mekandaki ilişkileri gölgelemeyecek çözümler üretmek. Bir anlamda çok da dramatik bir durum yaratmak istemedik. Yönetmenimiz Barış Erdenk'in ve diğer çalışma arkadaşlarımızın önerileriyle, bu hızlı değişimi hem sahne gerçeğine hem de epik tiyatro gerçeğine uygun olarak makara sistemiyle ve dönen platformla çözdük.

SDK - Bu oyuncular yani öğrenciler için de büyük bir deneyim öyle değil mi?

Uğur Akıncı - Kafkas Tebeşir Dairesi, 40- 50 kişiyle oynanması gereken bir oyun. Fakat biz bu oyunda, her oyuncunun birkaç değişik rolü oynamasıyla 11-12 kişiyle oyunu sahneye koyduk. Açık tiyatro biçimine uygun olarak yapıyı bozmayacak şekilde, oyun içinde oyun çıkarma tekniğini kullandık. Bu oyunun, oyuncu arkadaşlarımız için çok büyük bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Burada Bertolt Brecht'e de teşekkür etmek lazım. Tiyatroya yeni anlatım olanaklarını denemek anlamında ve oyuncuya sunduğu olanaklar açısından zengin bir deneyim oldu. Bu hem bir ürün ortaya çıkarma hem de öğrenme süreciydi.

SDK - Oyunun müzikleri çok özel değil mi?

Engin Bayrak - Bertolt Brecht'in dediği gibi oyundaki müzik, oyunun bir kişisi haline gelmeliydi. Yani, sahnede bir oyuncu gibi kimi zaman kendi derdini anlatmalıydı. Ben bu hale getirebildiğimizi düşünüyorum. Kısmen dramatik, kısman epik bir iş yaptık. Yönetmenimiz Barış Erdenk de böyle uygun gördü. Müzikler, 12 ayrı şarkıdan oluşuyor. Bir çok enstrümantal bölüm var ve oyunun hemen hemen üçte biri müzik. Bu oyunun müziklerini yapmak benim için çok önemliydi çünkü bu çalışma benim ilk profesyonel çalışmam. Daha önce, bir çok amatör tiyatroda oyunlar içinde müzikler yapmıştım ama 'Kafkas Tebeşir Dairesi' benim için bir tür açılış oldu.

SDK - Oyunun müziklerini bestelerken hiç Gürcistan halk ezgilerinden esinlendiniz mi?

Engin Bayrak - Evet, Gürcistan halk ezgilerinden kısmen esinlenmem oldu ama tamamıyla müziklerin içine dalmadım. Bu oyun, daha önce 'Berlin Tebeşir Dairesi' olarak sahnelenmişti. Biz, şu anda 'Kafkas Tebeşir Dairesi' olarak oynuyoruz. Oyunun müzikleri tamamıyla Gürcistan müzikleri olamazdı. Gürcistan müziği makamsaldır, bize yakındır ama tamamıyla bizim müziğimiz gibi değildir. Onlar, Avrupa'da kullanılan tam perdelik makamda müzik yapıyorlar. Bizim müziğimiz onlara göre daha makamsaldır. Çalgılar nedeniyle, çağdaş Türk müziğini daha çok batıya yaklaştırarak yorumladım. Belki, Brecht'in isteyeceği tarz buydu. Ben Brecht'in müziklerini de dinledim ve kendi kafamda eleştirdim ama öyle bir müzik yapmayı uygun görmedim. Bence, müzikler halka daha yakın olmalıydı. Halk ezgilerinden yararlandık. Hatta oyunun bir noktasında Kafkas oyunu var. Orada bire bir aldığımız bölümler oldu. Ritim kompozisyonunda biraz değişiklikler yaptık ama diğer müzikleri oturup yazdım.

SDK - Oyunda kaç tane sözlü müzik var?

Engin Bayrak- Oyunda 12 şarkı ve enstrümantal müzik var. Hepsi o sahneler için özel olarak bire bir bestelendi. Bertolt Brecht'in sözlerini hiç değiştirmeden üzerlerine müzik yazdım. Orayı özellikle vurgulamak istiyorum. Brecht'in kendi yazdığı sözleri hiç değiştirmeden üzerine beste yaptık. Hatta orijinal metinde Brecht, 'burada türkü girer' diye yazmış. Özellikle 'türkü' girer diyor. Oldukça zor oldu benim için. Sözlere dokunmak istemiyorsunuz çünkü tek başına çok güçlüler. İyi söze, müzik gerekmez derler ama etkiyi güçlendirmemiz gerekiyordu. Bu durumda, müziği oyun kişisi haline getirmemiz çok zor oldu. Şarkı söylenmesi zor, sololar var, koral bölümler var, çift sesli erkekler ve çift sesin söylediği bayanlar bölümleri var. Kimi zaman üç sesli bölümler içeriyor, yani hem bayanlar, hem erkekler birlikte söylüyorlar. Bunun yanı sıra, orkestranın tek başına çaldığı bölümler oldu. Yani, orada hakikaten halkın müziği var. Türk müziğine çok yakın makamsal bir müzik oldu. Bizi Gürcistan'a yaklaştırıyor ve içinde buram buram bizim müziğimiz, bizim yorumumuz var. Oyundaki danslar ve müzikler çok beğenildi. Özellikle, Kafkas dansları çok güzel oldu. 6/8'lik ölçü, Kafkas müziğidir. Genel olarak, aksak ritim olan 7/8'lik ölçüyü bol bol kullandım. Sonra, ¾'lük ölçü onun bir türevidir, yavaş müziklerde ve ağıtımsı olan bölümlerde bunları kullanmaya çalıştım.

SDK - Müzikler, oyun sahnelenirken sahnenin önünde yer alan canlı bir orkestra tarafından seslendiriliyor. Öyle değil mi?

Engin Bayrak - Evet, müzikleri oyun sahnelenirken canlı olarak seslendiren bir orkestramız var. Orkestrada, soprano saksofonda Murat Direk, kemanda Seda Türkmen, akordeonda Kadri Bahar, piyanoda Uğur Saatçi, darbukada İbrahim Şimşek ve davulda Yiğit Çakır olmak üzere canlı orkestramız müzikleri başarıyla seslendiriyor ve oyun sonunda seyirciden büyük bir alkış alıyorlar. Bestelenen bütün müzik parçaları, orkestrada yer alan müzik aletleri için tek tek ayrı partiler halinde yazıldı. Buna, sahnedeki iki sesli koroyu da ekleyin ve sesin ne kadar güçlü olduğunu düşünün. Yazılan müzikler hiçbir zaman için iki ya da üç kişinin altına düşmedi. Bu nedenle, tiyatroda müziğin doğru ve yerinde kullanmanın öneminin büyük olduğuna inanıyorum. Tiyatroda müziğin önemi maalesef daima göz ardı ediliyor ama ben müziğin tiyatroda etkisinin büyük olduğuna inanıyorum.

SDK - Bu kadar renkli ve zengin bir müzikale seyircinin ilgisi nasıl?

Barış Erdenk - Seyirci açısından ve oyunun gördüğü ilgi açısından çok keyifli bir sezon geçirdik. Kafkas Tebeşir Dairesi, Narlıdere'de, Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Özdemir Nutku sahnesinde sergileniyor. Son iki yıldır, oyunlarımızı Özdemir Nutku sahnesinde oynuyoruz. Şehir merkezine biraz uzak olmasına ve oyunun hiç reklamını yapmamamıza rağmen seyirci bizi hiç yalnız bırakmadı. Biz, akşamları oyun öncesinde seyircinin salonu doldurduğunu gördüğümüz zaman, gerçekten şaşırarak bir birimize soruyoruz bu nasıl oluyor diye. Fısıltı gazetesi her halde böyle bir şey. Çok güçlü. Nereden haberleri oluyor insanların bilmiyoruz ama çevre illerden bir sürü toplu bağlantılar oluyor. Hafta içinde arıyor ve oyun için toplu yer ayırtıyorlar. Oyunun gördüğü bu ilgiden dolayı çok mutluyuz. Şu anda Ankara ve İstanbul turneleri için görüşülüyor. Büyük ihtimalle, İstanbul ve Ankara turnelerini gerçekleştireceğiz.

Kaçırılmaması gereken bir oyun 'Kafkas Tebeşir Dairesi'. Bu ülkede, iyi şeyler yapılıyor demek adına, yeni yetişen nesillerin yaptığı güzel işleri gördüğümüzde, geleceğe 'umutla bakmak' adına görülmesi gereken bir oyun. Kendinize bir hediye verin, o harika dansları görmek ve muhteşem müzikleri dinlemek adına bu oyuna gidin. Bizden söylemesi.





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sanat ve sanatçılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Uluslarararası İzmir Festivali 20. Yaşını Kutluyor.
Anton Çehov'dan Arthur Miller'a, Modern Zamanlarda Düşlerin
Ahmet Adnan Saygun"un Mirasını Taşıyan Onurlu Bir Sanatçı : Rengim Gökmen
İlhan Berk"in Şiirleri ve Sait Faik"in Öykülerini Gravürde Eriten Adam: Fatih Mika
Commedia Dell"arte İşliği : Michele Guaraldo, Simone Campa ve Korsanlar
Cemal Süreya"dan "Üstü Kalsın" : Hakan Gerçek
Ağır Abla Cecilia"nın Müridinden Faydalı Hayat Dersleri : Ayhan Sicimoğlu
Romanya Ulusal Tiyatrosundan Bir Baş Yapıt : Fırtına
Shakepeare"den Verdi"ye : Falstaff Operası
Tiyatro Soluyanlardan "Koca Bir Aşk Çığlığı"

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Varmış Hiç Yokmuş
"Beni Ben mi Delirttim?" : Ferhan Şensoy
Ermişler Ya da Günahkarlar, İyilik Ya da Kötülüğün Dayanılmaz Lezzeti…
Sineklidağ"ın Efsanesi : Keşanlı Ali"nin İbretlik Öyküsü
Sahibinden Az Kullanılmış "İkinci El" Stratejiler
Tek Kişilik Oyunların Efsane İsmi : Müşfik Kenter
Yağmur Yağıyor, Seller Akıyor, Kral Übü Camdan Bakıyor
Efes'li Herostratus ve 'Hukukun Üstünlüğü İlkesi'
Tanrıların Takıları
Ruhi Su"nun İzinde : Köy Enstitüleri

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İbneler ve Çocuk Cesetleri [Şiir]
Komşu Çocuğu [Şiir]
Bir Bardak Soğuk Suyun Hatırına… [Şiir]
İhtiyaçtan [Şiir]
Deli mi Ne? [Şiir]
Sakız Reçeli Seven Yare Mektuplar [Şiir]
Bir Nefes Alıp Verme Uzunluğunda… [Şiir]
Lord'umun Suskunluğunun Sebeb-i Hikmeti... [Şiir]
Pimpirikli Hanımın, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Şiir]
Yere Göğe Sığamıyorum… [Şiir]


Seval Deniz Karahaliloğlu kimdir?

Bazı insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doğal bir ihtiyaçtır. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatımla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. İşte bu kadar basit.

Etkilendiği Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doğru bilemem ama beyinsel olarak beslendiğim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla İlhan, İlber Ortaylı, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.