Olgular görmezden gelindikleri için var olmaya son vermiyorlar. -Huxley |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloğlu “Vicdanımı, bu yılın modasına uygun kesip biçemem….” Lilian Helman Amerkalı tiyatro yazarı ve senarist – 19 Mayıs 1952 tarihinde, sol görüşlü aydınları, düşünürleri, yazarları tasfiye etmek için “cadı avına” çıkan “Amerikan Karşıtı Faaliyetleri Araştırma Komisyonu” na yazdığı mektuptan…. Bugünlerde hangi televizyon kanalını açarsak açalım, başkanlık sistemine geçişle ilgili bir açık oturuma rastlıyoruz. İş neredeyse, “başkanlık sistemine geçelim, siz de kurtulun biz de kurtulalım” kıvamına geldi. Öte yandan, okyanusun diğer tarafında kıyametler koptu. Bir bardak suda çıkan fırtına uzun süre bütün dünya gündemini esir aldı. Nihayet, toz duman dağıldı. Yorgan gitti, kavga bitti. Barack Obama tekrar başkan seçildi ve şükürler olsun hepimiz rahat bir nefes aldık. İş böyle olunca, bu yılın başında seyrettiğim en güzel oyunlardan biri aklıma takıldı. “Halktan Biri”. Dünyanın bütün başkanlarına ve türevlerine karşı tek başına direnen modern zamanlar Don Kişot’u, sıradan vatandaş, Travis Pine’ın garip hikayesi. İlk defa sahnelendiği, daha doğrusu dünya prömiyerinin yapıldığı geceyi anımsadım. O gece, oyunun kazandığı büyük başarı ve coşku karşısında içimizde umutlar yeşermişti. Orada inandık. Travis Pine’lar kazanacak. O gecenin hemen ertesinde Travis Pine rolünü oynayan Ümit Bakış ile bir söyleşi yapmıştık. Derken beklenmedik ani bir rahatsızlık ortaya çıktı ve son on ay boyunca hayata ara vermek zorunda kaldım. Rahatsızlık nedeniyle, maalesef söyleşi zamanında sıcağı sıcağına yazılıp yayınlanamadı. Bu arada, Ümit Bakış tiyatrodan ve oyundan ayrıldı. Şu anda yerine başka bir sanatçı Mehmet Avdan Travis Pine rolünü oynuyor. Ama dünya prömiyerinin hemen ertesinde, ilk prömiyer gecesinin coşkusu devam ederken yapılan söyleşiye dönüp tekrar baktığımda, oyunun çok büyük bir başarıyla sahnelendiği ilk gecenin tazeliğini taşıdığını gördüm. Ümit Bakış’ın bana ayırdığı zamana, bilgisini paylaşma inceliğini göstermesine ve verdiği emeğe duyduğum saygı nedeniyle, bu söyleşiyi yazma gereğini duydum. Şu anda “Halktan Biri” oyununda Travis Pine karakterini oynayan değerli oyuncu arkadaşımıza da saygımız sonsuz. Burada önemli olan, Travis Pine’ı kimin oynadığı değil, oyunun ruhu olan Travis Pine karakterinin tiyatro sahnesine yansıtılmasıdır. Travis Pine’ların bu gezegende yaşadıkları gerçeğinin hatırlatılması ve seslerini kamuoyuna duyurabildikleri bir alanın yaratılabilmesidir. Bu süreçte, oyunda emeği geçen herkesi; Ümit Bakış, Mehmet Avdan, Mustafa Şen ve oyunun sahnelenmesini sağlayan diğer bütün sanatçıları ayakta alkışlamak gerekiyor. Amerikan başkanlık seçimlerinin dünyada yarattığı heyecan (!) bu oyunu tekrar gündeme taşıdı. Hem de siyahların en beyazı Barack Obama henüz taze seçilmişken. Bütün zamanların başkanlarına adanmış bir güzelleme “Halktan Biri”. Her nedense, sözde demokrasinin beşiği olan, sözde düşünce özgürlüğünün taçlandırıldığı bir ülkede ve insan hakları konusunda bilirkişi konumundaki ABD’de hiç mi hiç oynanamamış. Her nedense, hiçbir tiyatro topluluğu bu oyunu sahnelemeye cesaret edememiş. İnsan hakları konusunda herkese ders vermeye bayılan ve sözde özgürlükler beşiği Avrupa Topluluğundaki ülkelerde de durum aynı. Bu durumda, bütün dünyada ilk defa Türkiye’de, İzmir Devlet Tiyatrosu Melek Ökte sahnesinde sergilenen bu oyundan bahsetme gereği doğuyor. Bir insan tek başına sistemi değiştirebilir mi? Emperyalizme, diktatörlüğe karşı dimdik durarak bir “fark” yaratabilir mi? Mesela, bu kişi orta sınıftan biri olsun. Hayatta kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış sıradan bir vatandaş. “Halktan Biri”. Başkana mektuplar yazsın. Şöyle okuyanı yerinden zıplatan, silkeleyen mektuplar. Acaba ne olurdu? Küçük ama dahiyane bir fikirden muhteşem kocaman bir oyun çıkmış. Amerikalı oyun yazarı Sam Bobrick, bireyi öğütüp, acımasızca yok eden vahşi kapitalizmi eleştiriyor. İnsanca bir yaşam isteyen sıradan bir vatandaş üzerinden kurguladığı kara komediyle modern zamanlarda sıkışıp kalmış bireylerin aklına “acaba?” tohumlarını ekiyor. Kahkahalarla gülerken hep bir “acaba” sorusu, bir soru işareti, “imkansız ama ya tutarsa” düşüncesinin o yakıcı ihtimali sizi ufak ufak yiyor. Sam Bobrick’in yazdığı “Halktan Biri”, insanı çarpan bir oyun. Metin Oyman’ın sahneye koyduğu oyunu, Ekin Tuncay Turan dilimize kazandırmış. Oyunda başrolleri Ümit Bakış (Travis Pine) ve Mustafa Şen (Ajan Walker) oynuyor. Oyundan sonra, oyunun kahramanı Travis Pine, yani Ümit Bakış ile kapitalist sistemi, bu sistemde çaresiz bırakılmış bireyi ve kurtulma çabalarını konuştuk. SDK – “Halktan Biri” Amerika’da ve Avrupa’da bir türlü oynatılamamış ve dünyada ilk kez Türkiye’de, İzmir’de sahnelenebilmiş bir oyun. “İnsan hakları” ve “özgürlükler” söz konusu olunca, lafı kimseye bırakmayan ve her fırsatta Türkiye’ye “insan hakları ve özgürlükler” konusunda ders vermeyi marifet sayan ülkelerin tiyatrolarında bu oyun neden bir türlü sahnelenemiyor ? Ümit Bakış - Sam Bobrick bize gönderdiği iletide oyun için şöyle diyor. “Oyunu yazdıktan sonra bu kadar iyi bir oyun yazabileceğimi ben bile tahmin etmiyordum. Bu oyunu yazmamda en büyük neden, Bush’a duyduğum kızgınlık ve nefrettir. Bu oyun ikinci Bush dönemi için yazılmıştır. Ama bu oyunu yazdıktan sonra Amerika’da bu oyunu sahneleyecek hiçbir özel tiyatro bulamadım” Sam Bobrick çok popüler bir oyun yazarı olmasına rağmen demek ki hiçbir tiyatro bu oyunu sahnelemeye cesaret edememiş. Avrupa tiyatrolarında belki de gözden kaçmış olabilir. SDK – Travis Pine neden başkana mektup yazıyor? Bu adamın derdi ne? Ümit Bakış – Hayatımızı korkularımız yönlendirir. Travis Pine’ın başkana neden mektup yazdığının özü burada yatıyor. Yaşamdan korktuğumuz sürece, bütün yaşam içindeki etkinliğimizi, planlarımızı, “korkularımız” üzerine inşa ediyoruz demektir. Eğer kaybedeceklerimiz varsa, mesela evimizi, arabamızı kaybetmekten korkuyorsak, hayatımızı bunları kaybetmemek üzere programlarız. Travis Pine bir sınıra gelip dayanmış bir insan. Bunların hepsini kaybetmeye ramak kalmış. Emekli maaşı gitmiş, işten çıkarılmış, sağlık yardımı gitmiş, sosyal güvencesi gitmiş. Bir evi var. O da dökülüyor. Onu da kaybederse, tek yapacağı şey Amerika’daki açlar ordusuna katılmak, çöp toplamak, ısınmak için sokak aralarında ateş yakmak. Bu noktayı gördüğü için ve birey olarak elinden yapacak hiçbir şey gelmediği için başkana mektup yazıyor. İçimizde biriktirdiğimiz, hissettiğimiz şeyleri dışa vuramadığımız zaman, bu enerji içimizde kaldığı sürece hastalık başlar. Ruhen hastalanmamak için Travis Pine yazarak protesto ediyor, içinde biriktirdiklerini yazarak dışa atıyor. Travis Pine yazmazsa “varlık nedenini yitireceği” için başkana mektup yazıyor. SDK – Travis Pine’ın orta sınıf tipik bir Amerikalı’nın yaşadığı şartları yansıttığını söyleyebilir miyiz? Ümit Bakış - Travis Pine bence çok normal bir insan ama çevresinde bir çok anormal insan var. Onlar, sistemin sürmesinden yana. Sistemin çarkına çomak sokan hiç kimseyi istemiyorlar. Bu nedenle başkan FBI ajanını yolluyor. Görmezden geldiği sürece Travis Pine olmayacaktır ama onu dahi yapmayı göze alamıyorlar. Küçük insanların yitireceği şeyler ve kazanımları olarak olaya baktığımızda, Travis Pine’ın yitireceği tek şey kalmış, içinde yaşadığı ev. Emekli maaşının da bir kısmı kesilmiş. Eline geçen kısmıyla yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Mesela öğle yemeği yemiyor. Kırsal alanda; Amerika’nın orta sınıfında öğle yemeğini yıllardır atlayan büyük bir kesim var. Tereyağlı haşlanmış mısır yerler. Açlık sınırında yaşamını sürdürmeye ve hayatta kalamaya çalışan bir adam. Bunun da elinden gideceğini fark ettiği için başkana mektup yazıyor. Onu hayatta tutan tek şey o yazdığı mektuplar. Normal bir insanın yaşam alanına müdahale edildiğinde verilmesi gereken tepkiyi veriyor. Eğer bir toplum hastalanmışsa, robotlaşmışsa bu tepkiyi vermekten uzaklaşır. SDK – Başkan neden mektupları görmezden gelmiyor? Neden mektuplar başkanı, bu kadar çok etkiliyor ? Mektupların içeriği nedir? Ümit Bakış – Bu mektupların içeriği ile ilgili değil, daha çok sistemin başa geçirdiği insanların niteliği ile ilgili bir sorun. Çünkü sistem öyle bir adamı başkan yapıyor ki, o adam hiçbir şeyden anlamayan, hiçbir alt yapısı olmayan, tamamıyla çevresinin telkinlerle kendisini bir yerlere konumlandıran hatta kendisinin üzerinde ilahi bir gücün olduğunu zanneden ve buna inanan bir kişi. Sistem, perde arkasından emir vereceği, yönlendireceği, akıl yoksunu insanları başa geçiriyor. Kapitalizmin küreselleştiği günümüzde, lider konumundaki başkanlara baktığımızda, hiçbir alt yapısı olmayan, niteliği olmayan, egosu şişirilmiş, bir takım ilahi güçler tarafından o göreve atandığına inanan kişiler olduklarını görüyoruz. Bunlar bir takım çevreler tarafından idare edilen robotik tipler. O megalomani, o mitomani içersinde bu kişiler kendilerini Tanrı gibi görüyorlar ve halktan birinin kendilerine söz söylemesine katlanamıyorlar. Bu nedenle, başkan etkileniyor. Mesela, başka bir yerde “ananı da al git” denebiliyor. Yoksa birikimli bir insan böyle bir durumda olayı hoş görebilir, üzerinde durmaz ve güler geçer. “Nasıl bana karşı gelebilir?” düşüncesiyle kendine karşı çıkanları bundan vazgeçirmeye çalışıyor. Travis Pine’ın yazdığı mektuplarda yaptığı eleştirilerde, bu anlamda bilinçli psikolojik saldırılar ve yaralamalar da var. Travis Pine bu anlamda başkanı hep doğru yerlerden vuruyor. SDK – Travis Pine, fırsatlar, özgürlükler ülkesi Amerika’da neden “Amerikan Rüyası”nı yaşayamıyor? Ümit Bakış – Burada kelimelerin anlamlarına da bakmak lazım. “Amerikan Rüyası” diyoruz. “Amerikan gerçeği” demiyoruz. Rüya diyoruz, gerçek demiyoruz. Gerçek olsa, zamanla dönüşse de sonsuza kadar devam edecek. Ama rüya olduğu için bitti ve şimdi, “uyanış” başladı. Biz bu “rüyanın”, işte o son “uyanış” noktasını görüyoruz. Travis Pine, “Amerikan Rüyasından” uyanıp bağıran kişilerden birisini simgeliyor. SDK – Travis Pine tepki vermek dışında, başkana mektup yazarken, sanki bir şeyleri olumlu yönde değiştirebileceğine inanıyor gibi. Böyle bir beklentisi olduğunu söyleyebilir miyiz? Ümit Bakış – Travis Pine o toplumun bir ürünü. Travis Pine bireyin gücüne ve bireyin özgürlüğüne inanıyor. Süpermen, Batman gibi süper kahramanlar hep Amerika’dan çıkmıştır. Amerikan ordusu “Er Rayn’ı kurtarır”, Er Rayn kendi başına bir kahramandır. Amerikan toplumunda, bireyin başarısını yücelten ve bu öğretiyi topluma sürekli pompalayan bir toplum yapısı var. Bireysel kahramanlığa ve bireyselliğe çok önem verilen bir toplumsal öğreti içinde yetişmiştir. Travis Pine tek başına bütün bir sistemi değiştireceğini zannediyor. SDK – Peki, Travis Pine’ın başkana rağmen her seferinde bir şeyleri değiştirme çabasını nasıl açıklıyorsunuz? Ümit Bakış – Travis Pine, Amerikan başkanının sistemi tek başına mahvettiğini düşünüyor ve buna inanıyor. Yanılgısı da burada başlıyor. “Onlar, benim önerilerimi duymazdan geliyorlar” diyor. İlk önce başkan “benim önerilerimi duymuyor” derken, sonra bütün eleştirilerinde hitap ettiği özne “onlar” a dönüşüyor. Yani, başkan ve etrafındakiler. Daha sonra, Travis Pine sistemin farkına varmaya başlıyor. Her defasında “tövbe ediyor” ama dayanamıyor tek başına yine de sistemi değiştirebileceğini düşünüyor ve yine “denemek” istiyor. “Halktan Sorumlu Bakan” konumuna geldikten sonra, bunun umarsız bir çaba olduğunu bile bile “değiştiremeyecek bile olsa bir kez daha denemek” istiyor. Sonunda onu da başaramayacağını görüyor. En sonunda Ajan Tom Walker’ın ona verdiği ders, “gerçeği fark ettiği an” oluyor. “Ben de artık sürüye katıldım” diyor. Sürüye katılmış olmak Travis Pine’ı kurtarmış olmuyor. Çünkü o da artık yok edilecekler listesinde yerini almış oluyor. Bu Travis Pine’ın ve Travis Pine gibi insanların bir trajesidir. SDK - O zaman Travis Pine’in umutları boş hayaller mi? Ümit Bakış – Sistemi tek başına değiştirebileceğini zannetmek lüksüne ya da boş hayaline kapılmak da çok büyük bir tehlikedir. Bireysellik yetmiyor, toplumsal kurtuluş gereklidir. Oyunun yazarı Sam Bobrick oyunda bunu da söylüyor. Tek başına her şeyi değiştireceğini düşünmek, günümüzde alt yapısı olmayan devlet başkanlarının düştüğü duruma düşürür bizi. İnsanları megalomaniye ve mitomaniye götürür. Arzulanan değişim ancak toplumsal muhalefetle ve bir tane değil bir çok Travis Pine ile birlikte gerçekleşebilir. SDK – Ajan Walker karakteri için ne söyleyebiliriz ? Ümit Bakış – Oyundaki Ajan Tom Walker korkunç derecede iğrenç bir karakter. Günümüz kapitalist toplumunun ruh hastalığını en canlı yansımasıdır. Öldürürken özür dileyen bir tip. Canınızı yakıyorum ama özür dilerim diyen bir karakter. O kadar incelmiş bir vahşeti ve iki yüzlülüğü temsil ediyor ki, insanın kanı donuyor. Elindeki zekasını ve bütün duygularını bu vahşet için kullanan, harcayan bir varlık. Çevremizde o kadar çok Tom Walker var ki, bir sürü Walker tarafından çevrelenmiş olarak yaşıyoruz. Walker’ın ikna kabiliyeti çok yüksek. Her defasında Travis Pine’ı ikna ediyor ve görevi bu. “Ya ikna et, ya da öldür” düşüncesi ile hareket ediyor. SDK – Mektuplardaki üslup neden çok belden aşağı ve başkanın aptallığını vurgulayacak nitelikte? Ümit Bakış – Amerikan başkanlarının oval ofiste yaşadıklarını düşününce, aslında bu yazılanların çok normal olduğunu görüyoruz. Mesela, hemen 11 Eylül’den sonra Başkan’ın anaokulunda güya nasıl masal kitabı okuduğunu gördük. Bush, masal kitabını ters tutuyordu. O an kitaba bakıyor ama o kitabı görmüyor. Ona saldırı sırasında, uçaklar dünya ticaret merkezini vururken imaj olarak, “çocuklarla beraber ol” demişler. Beyaz Sarayın çevresinde dolaşırken bisikletten düşüyor. Böyle insanları görünce, o mektupların çok normal olduğunu anlıyoruz. Bu durumda, “altına da kaçırabilir”, “uyurken parmağını da emebilir”. SDK – Ajan Walker’ın Başkanın özel hayatı hakkındaki ayrıntıları kast ederek “nasıl biliyorsun bunları ?” sorusuna Travis Pine’ın verdiği cevap çok ilginç. “Adama bakınca, bu sonuca varıyorum” diyor. Bu cevap çok düşündürücü değil mi? Ümit Bakış – Travis Pine o ünlü “Amerikan Rüyasından” uyanıp da, olayın dışına çıkıp filmi görünce, kimlere oy verdiklerini, kimleri seçtiklerini görünce, sebep sonuç ilişkilerini kurunca, “sonucu tahmin etmek zor olmadı” diyor. SDK – Travis Pine başkana ya mektup yazmayı kessin ya da yazacaksa iyi bir mektup yazsın anlamında nerdeyse yapmadıkları şey yok gibi? Neden? Ümit Bakış – Adam bir kere de iyi bir mektup yazsın da şu geri zekalının da “morali düzelsin” diyorlar. Çünkü “morali düzelmiyor, bizim başımızı belaya sokuyor” mantığı var. Kanada’ya savaş ilan ediyor. Ona engel olamıyorlar. O noktada, başkanı Ajan Walker da eleştiriyor. Çünkü her an adamın ağzına kilit vuramıyorlar. Bıraktıkları anda televizyon karşısında konuşuyor. “Çinliler kısık gözlü yaratıklardır” deyiveriyor. Bir anda dış siyasetinin içine ediyor. Ondan sonra işi toparlamak için dışişleri bakanlığı bile yetmiyor. O nedenle, Ajan Walker, güzel bir mektup yazması için Travis Pine’a yalvarıyor. Yeter ki adamın psikolojisi düzelsin. SDK – Travis Pine’ın başkan için çalıştığı bir an geliyor. Başkanın iş teklifini kabul ediyor ama orada da gariplikler var. Öyle değil mi? Ümit Bakış – Başkanın danışmanı olmadan önce, aralarında ilginç bir konuşma geçiyor. Ajan Walker “başkanın iş teklifini kabul ediyor musun?” diye sorduğunda, Travis Pine, “kimseden onay alman gerekmiyor mu? diye cevap veriyor. Ajan Walker “Hayır. Ben size ne istiyorsanız vermek üzere buraya geldim. Benden daha fazlasını isteyebilirdiniz” diyor. Başkan, Ajan Walker’ı yolladığında, “tam yetki ile yollamış”. Burada, Walker’ın “çok daha fazladan” kast ettiği nedir? Travis Pine’ın “çok daha fazladan” anladığı nedir? Walker’ın Travis Pine’a önerdiği, Amerika Başkanının danışmanlığı. Daha fazlası ne olabilir? Yardımcılığı mı? Senato Başkanlığı mı? Yani, Amerikan Başkanlığı dışında hangi mevkiyi istiyorsa, Travis Pine’a vermek üzere gelmiş. Burada çok daha fazlası derken, “maddi şeylere” dayanıyor. Para, mal, mülk, paraya bağlı statü. Bu anlamda, pazarlık noktasında “paraya dayalı her şeyi ver” demişler. Kabul etmediği anda Walker onu öldürecek. Hatta zaman zaman çok sinirleniyor, kendini tutamayıp silahını çıkarıyor ve ölümle tehdit ediyor. Sonra özür dileyip, sakinleşmek için ağzına bir sakinleştirici tablet atıyor. SDK – Travis Pine’a başkan yardımcılığı görevini teklif etmeleri biraz “garip” kaçmıyor mu? Ümit Bakış – Travis Pine’ın mektupları başkanı bu kadar çok etkiliyorsa, eğer bu adam başkanın yanında olursa, “varlığı ile onu dengeler” mantığından yola çıkarak ona başkan yardımcılığı görevini teklif ediyorlar. Başkanın psikolojisi bozulunca dünya barışı da tehlikeye giriyor. Mesela Kanada’yı bombalarım diyor. Devlet ona düğmeye basma yetkisi vermiş. Onu denetleyemiyorlar. Onlar da nasıl bir canavar yarattıklarının farkındalar ama engel olamıyorlar. Kontrol edebilmesi için Travis Pine’ı kullanmak istiyorlar. Eğer mektupları bu etkiyi yaratıyorsa, varlığı onu dengeler düşüncesiyle, Travis Pine’ın başkanın danışmanı olarak sürekli onun yanında olmasını istiyorlar. “Başkanlık Sistemin” nasıl bir canavar yarattığının onlar da farkında ama bir şey yapamıyorlar. Çaresizlikten Travis Pine’a yardımcı olması için baş vuruyorlar. SDK – Neden Travis Pine’ı daha mektupları yazar yazmaz öldürmüyorlar? Yani, neden bu iş bu kadar uzuyor? Ümit Bakış - Başkan burada, “bana bu mektupları yazmayı cesaret eden bu adamı ikna edersem, bütün toplumu ikna edebilirim” mantığı ile hareket ediyor. Yani, başkan Travis Pine’ı bir çeşit “deney faresi” olarak kullanıyor. Bu nedenle, hayatta kalmasına izin veriyor. O nedenle, öldürtmüyor. Eğer Travis Pine’ı ikna edemezse öldürtecek. Bütün oyun başkanın megalomanisi üzerine kurulu. Başkan burada cahil cüretiyle yani birikimsiz ve deneyimsiz bir adamın zekasıyla hareket ediyor. Bir anlamda başkanın “merak duygusu” onu hayatta tutuyor. “Onu ikna edersem, bütün halkı ikna ederim”. Bu fikirden yola çıkıyor. SDK – Ama yine de Travis Pine’ı zaman zaman öldürmek istiyorlar. Öyle değil mi? Ümit Bakış - Toplumsal muhalefetin ikna edilmesi ya da satın alınması konusunda Travis Pine’ı denek hayvanı olarak kullandıkları sırada zaman zaman sabırları taşıyor ve öldürmek istedikleri anlar oluyor. Oyunun akışı içinde, onu ikna edemedikleri anlarda öldürmeyi deniyorlar. Mesela roket atarlarla saldırıyorlar. Ama Travis Pine’da en az başkan kadar zeki ve eline yetki geçtiğinde kullanmasını bilen biri olduğu için kaçabiliyor. Travis Pine başkana önerilerini hep kamuoyunun önünde yapıyor. Adamları delirtiyor. Mesela “savaşa gidilecekse, tamam gidilsin. Ama ilk önce sizin çocuklarınız savaşa gitsin” deyince ortalık karışıyor. Ortalık karıştığı anda da Travis Pine’ı ortadan kaldırmak için roket atarla ondan kurtulmak istiyorlar. SDK - Burada Ajan Walker Travis Pine’a “bu ucuz konserveler yerine, neden kendine doğru dürüst yemekler almıyorsun?” diye soruyor. Ajan Walker hakikaten sokağın durumundan bu kadar uzak, bu kadar cahil olabilir mi? Ümit Bakış – Orada biraz yoruma açık bir durum var. Ajan Walker’ın “hala bu konserve fasulyeleri yiyebildiğinize inanamıyorum” sözü aslında şu anlama geliyor. Bak ben sana neler teklif ettim, bizimle uzlaşmadın. Uzlaştığın anda cebinde 6.000 doların olacaktı, seyahat imkanın olacaktı, her türlü kaliteli yemeği yiyebilecektin, her türlü sağlık hizmetinden yararlanacaktın, halbuki bizimle kavga ettin, geldin bu çöplüğe, şimdi burada en ucuz konserve fasulyeyi yiyorsun. Yani, Ajan Walker, bu sözü “sen bu durumlara düşecek adamıydın?” vurgusuyla sarf ediyor. SDK – Travis Pine oyunun bir yerinde “bir zamanlar, bu ülkede mutlu insanlar yaşardı” diyor. Bize de çok tanıdık gelen bu sözle Travis Pine ne demek istiyor? Ümit Bakış – Travis Pine bunu tepki olarak söylemiyor. Eskiyi zamanları anımsıyor. Halkın nasıl uyutulduğunu ve kandırıldığını anlattığı bir bölüm var. Orada sadece Travis Pine’ın “farkındalığını” görüyoruz. Ama halkın, aydın ya da sanatçı kesimin bir farkındalığı yok. Burada bireysel sorumluluğun altı çiziliyor. “Böyle bir sisteme karşı çıkmak, toplumdaki her bireyin tek tek kendi sorumluluğudur” demek istiyor. Tek tek bireyler “uyanmalıdır” ve yaşama karşı “sorumluluk yüklenmelidir”. SDK - Bireysel sorumluluk diyorsunuz ama Travis Pine’ın komşuları bu “bireysel sorumluluğun” ne kadar farkında? Ümit Bakış – Travis Pine’ın çevresi tamamen kuşatılmış durumda olduğu için “bireysel sorumluluğun” altını çiziyor. Komşusunun biri uyuşturucu ticareti ile geçimini sağlar hale gelmiş, diğer komşusu alkolik, sürekli etrafa ateş ediyor, bir diğeri ise kadın satıcısı. Toplum ahlaki çöküş içine girmiş. Toplumda Travis Pine’ların sayısı çok az. Solundaki komşusunu defalarca polise şikayet etmiş. Onlarla da mücadele içersinde. Yalatılmış biçimde yaşıyor. Kendi içine hapsolmuş, yalnız bırakılmış. Buna rağmen mücadele ediyor. SDK – Travis Pine’ın içinde bulunduğu toplum hem “ahlaki” hem “ekonomik” bir çöküş yaşıyor. Mesela Travis Pine’ın çalıştığı fabrikanın kapatılma gerekçesi çok ilginç. Öyle değil mi? Ümit Bakış – Travis Pine’ın çalıştığı fabrikada üretim daha ucuza mal edilebilsin, fabrika daha fazla kar edebilsin diye başka bir kasabaya taşınmış. Daha yoksul işçilerin bulunduğu, çok ucuza çalışmayı kabul eden insanların yaşadığı bir yer burası. İnsanlar o kadar zor durumda ki saati 12 cente çalışmaya razılar. Ne olursa olsun, kar marjını yüksek tutmak, kapitalist sistemin ana ilkesidir. SDK – Oyun kara komedi, sürekli gülüyoruz. Oyunun sonunda, Travis Pine’ın kahkahalarla oyunu kazandığını düşünüyoruz. Bu konuda siz ne diyorsunuz? Ümit Bakış - Burada Travis Pine’ın zaferinden ziyade Travis Pine’ın bir trajedisi var. Oyun olayı kara komedi olarak yansıtıyor. Ben, kara komediyi çok severim. İnsanı tehlike anında ayakta tutan ve var eden tek unsurdur. İnsana dayanma gücünü veren, insanın ruhsal bütünlüğünü sağlayan kara komedinin itici gücüdür. En acı durumdan dahi komik bir durum bulup çıkarabilmek ondan “korkmamak” ancak kara komedinin başarabileceği bir şeydir.. Sistem sizi terör yaratarak, düşünsel ve fiziksel anlamda bir “korku imparatorluğu” yaratarak üstünüze gelir. Onu hafife aldığınızda, onun yarattığı korku sıfırlanır. Onun yarattığı korkuya gülebildiğiniz ve kendi korkunuza gülebildiğiniz anda korkunun kendisi ortadan kalkıyor. Bu insana özgü bir güçtür. Ve bu insanın kullanması gereken bir güçtür. Bu gücü kullanan insanlar ayakta kalır. Bu gezegende yaşayan bütün Travis Pine’lar için...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |