En tatlı sevinçler, en hiddetli kederler sevgidedir. -Pearl Bailey |
|
||||||||||
|
Eskiden Namık ile birlikte geldiğimiz lokale daha çok kendi başıma gelir olmuştum. O günlerde çok önemli işler yapar olmuştuk. Ben, yaptığım işe, hem arkadaş çevremdeki popülaritemin artmasını sağlamasından, hem de Tahir amcama bir hizmet görmekten dolayı iki misli önem veriyordum. Tahir amcamın başkanlığını yaptığı Türkiye Öğretmenler Sendikası, tüm öğretmenleri ilan ettikleri “BÜYÜK ÖĞRETMEN BOYKOTUNA” katılmaya ve desteklemeye çağırıyordu. Caddelerde ve park, kahvehane gibi oturma yerlerinde buna dair bildirileri dağıtıyorduk. Çeşitli yerlere yapıştırılan afişler için de tercihimiz akşam karanlığı oluyordu. … Okul İdaresi, Saide’nin evinde geçirdiğim gecenin hesabını sormak için yazılı savunmamı almıştı. Hemen iki satırda, babamın Eskişehir’den ziyaretime geldiğini, o geceyi bir akrabamızın evinde babam ile geçirdiğimi yazıp vermiştim. İnanmamışlardı tabii ki, böyle durumlarda velilerin okul idaresine başvurarak çocukları için izin aldıklarını söyleyerek yalan söylediğimi iddia ediyorlardı. “Valla billa doğruyu söylüyorum hocam!” Karıncaezmez, “ikiyüzaltmışaltı!” diye seslenerek yanına çağırdığında, ondan da zılgıtı yiteceğimi hemen anlamıştım. Okulda herkesi numarasıyla çağırırken bir tek beni adımla çağıran Karıncaezmez, bu defa beni de numaramla çağırarak aramıza peşinen bir mesafe koymuştu. Yanına gider gitmez, “disiplin kuruluna sevk edilmene karar verildi,” dedi. Bunun ne anlama geldiğini idrak etmekten bile yoksundum. Umursamaz tavırlarımı görünce, Karıncaezmez, uyarı veya kınama cezalarını okul idaresinin verdiğini, disiplin kurulunda da okuldan uzaklaştırmak, okuldan atılmak gibi daha ağır cezaların verildiğini açıkladı. Bu açıklama, başımı nasıl bir derde soktuğumu anlamam için yetmişti. “Bana, o gece ne oldu da yatakhaneye dönmedin, olduğu gibi anlat ki, ne yapabileceğimize bir bakalım,” deyince, ona Saide’den bahsettim. “Hayatımda ilk kez bir kadınla olmak, hata yapmama sebep oldu efendim.” Durumum onu güldürdü. “Beş dakikalık bir heyecan için başına açtığın şu işe bak!” Ciddileşerek, “neyse, dinle şimdi,” dedi; “senin o gün benden izin alarak gittiğini söyleyeceğim idareye. Evraklarını disiplin kuruluına sevk edilmeden bir uyarı cezasıyla yırtabiliriz belki. Sana sorulursa da Fikret öğretmenden izin almıştı dersin, tamam mı?” “Tamam efendim!” Böylece, gerçekten de ucuz atlattığım bir beladan kurtulmuştum. Kurtulmuştum, ama bu defa da Karıncaezmez’in baskısı altına girmiştim. Okul duvarlarının dışına çıkmam için bile izin vermiyordu. Gitmek istediğim sinema, tiyatro gibi bir yer olursa ona söylememi, beni kendisinin götüreceğini söylüyordu. Gitmek istediğim tek yer Saide’ye kavuşabileceğim dernek lokaliydi, onu da söyleyemiyordum. Saide hakkında alabildiğim bilgile Namık’ın ilettiklerinden ibaretti. O da, güya kızdan soğumamı sağlamak için abartılı şeyler anlatıyordu. Neymiş, kız beni bir defa bile sormamış, anmamış, başka bir oğlanla çıkmaya başlamış, falan, filan… O, bunları anlattıkça, dışarı çıkabilmek için deli oluyordum, ama Karıncaezmez’i aşlıp da çıkmak ne mümkün? Mümkün! Mümkün! Niye mümkün olmasın ki? Allah, çektiğim acıya merhamet gösterir, bana bütün kapıları açardı. Evet! Öyle oldu. Okul müdürü, öğrencilerin toplu olduğu sabah töreninde, “çocuklar!” diye seslendi. “Ankara’da tanıdığı, akrabası olanlar, yarından itibaren dört gün süreyle onların yanında kalabilirler! Bu öğrencileri, yanında kalacakları yakınları gelip idareye adres kaydettirerek teslim alacaklar.” Bu bildiriden itibaren okulun neredeyse yarısı boşalıvermişti. Benim gibilerin ise, mahkumiyeti devam ediyordu. On beş Aralık günü, öğretmenlerin büyük boykotu başlatıldı. Ne kadar öğretmen varsa hepsi boykotta. Bizim okulda iki, üç tane bayan öğretmenle okul müdürü dışındaki tüm öğretmenler boykota iştirak etmişti. Hayatını okuluna ve öğrencilerine adamış olduğu halde, Karıncaezmez bile boykottaydı; hem de boykotun öncülerindendi. Evci çıkamayan öğrenciler de iyice başıboş bırakılmışlardı. Okul müdürü, son sınıf öğrencilerini devreye sokarak düzeni korumak istemişti, ama nafile… Çarşıya çıktığımda ortamın ne denli karışık olduğunu fark ettim. Öğretmen boykotunu destekleyen pek çok memur ve işçi,ler de işbaşı yapmamışlardı. Sloganlar eşliğinde gelen, giden gruplar ve her tarafı tutmuş olan polis ve jandarma… Taşkınlık yapanlar oldu mu hemen joplarla özel bir muameleye tabi tutuluyordu. Bu karmaşa ortamında Saide’yi lokalde kuzu kuzu oturmuş, beni beklerken bulmak mümkün mü? Ne Saide, ne Namık, hiç kimse yoktu ortalıkta. Onları çıkıp aramak da olmazdı. Ben onları ararken, ya onlar buraya dönerse? Lokalin çalışanı, “neredeyse gelirler,” diyerek, beni bir kenarda oturttu. Çaresiz, beklemeye koyuldum. Saide de, Namık da, tam da gelmelerinden ümidimi kesmeğe başladığımda bir damperli kamyonla çıkıp geldiler. Kalabalık bir grup halinde lokale doluştular. Saide, beni, daha dün berabermişiz gibi karşılamıştı. “Hoş geldin! Hayrola, kimi bekliyorsun?” “Hoş bulduk! Seni bekliyordum. Namık ile ikinizi.” “Çok beklettik mi?” “Sorun değil, yapılacak başka bir işim yoktu.” Saide’yi, Ankara kazan, ben kepçe, bütün Ankara’yı arasam bile, zaten bulamayacakmışım. Onlar, o sıralarda şeytanın aklına bile gelmeyecek bir yerde, işçilerle memurların bu boykottaki büyük dayanışmasını vurgulayan, “İŞÇİ, MEMUR EL ELE; GENEL GREVDE!” diye yazdıkları bir bez afiş hazırlamakla meşgulmüşler. Afişin asıl dikkat çeken tarafı ise, sahte bir bomba düzeneği ile hazırlanmış olmasıydı. Saide, “Tamam! Bu gece bizimlesin o halde?” dedi. “Elbette! Burada mı takılacağız?” “Sayılır. Gece yarısı bir bez afiş asacak arkadaşlar. Sanırım Sakarya caddesinin oralarda… Biz de onlara gözcülük yapacağız.” “Neden gece yarısı?” diye sordum. Kısaca, “yasak da ondan,” diye yanı verdi. Bir an, yapılacak işi kafamın içinde tartmaya çalıştım. Afiş asmak yasak bir şey olmasa gerekti. Caddelerde spor kulüplerinin, siyasi partilerin, festivallerin, akla gelebilecek her şeyin boy boy bayrakları, yazılı afişleri asılı değil miydi, her zaman tepemizde dalgalanıp durmuyorlar mıydı? Yasak olsa, onlar da asılmazdı… Kafamı boş yere yorup durduğum için kendi kendime kızdım; Saide, yasak dediyse yasaktı demek ki... 15-18 Aralık 1969 günleri gerçekleştirilen Büyük Öğretmen Boykotu yasadışı bir genel grevdi. Türkiye işçi sınıfının geniş katılımlı bu ilk genel grevini, işçi sınıfının “memur” statüsünde istihdam edilen öğretmen örgütleri düzenledi. Bu genel grev, 15-16 Haziran 1970 olaylarından da, DİSK’in 16-19 Eylül 1976 DGM Direnişi’nden de daha etkili ve başarılı oldu. TÖS Genel Yürütme Kurulu’nun 10 Aralık 1969 günlü Büyük Öğretmen Boykotu Çağrısı’nda yer alan isteklerin bazıları şunlardı: “İsteklerimiz şunlardır: (a) Yetkili hükümet temsilcisi, yetkili temsilcilerimizle görüşmeyi ve sonunda bir ortak protokol imzalamayı kabul ve beyan etmelidir. (b) Bu protokolda ilk iş olarak, yabancı uzmanların ve barış gönüllülerinin bütün eğitim kurumlarından atılacağı ve zehirli niteliğini saptadığımız yabancı malzemeli beslenme eğitiminin durdurulacağı belirtilmelidir.” 4 günlük Büyük Öğretmen Boykotu’na 109 bin öğretmen katıldı. Bunların 88 bini bu eyleme 4 gün süreyle katılırken, 12 bin 100’ü ilk gün katılmayıp, daha sonraki üç gün eylemdeydi. 9 bin 500 öğretmen ise birinci gün boykota katılmasına karşın, diğer günler eylemde yoktu. Boykota hiç katılmayan öğretmen sayısı ise 47 bindi. Eyleme katıldıkları için 50 bin 300 öğretmen hakkında kovuşturmaya gidildi. Bunların 19 bin 250’si takipsizlikle sonuçlandı. 2 bin 118 öğretmen açığa alındı. 65 öğretmen bakanlık emrine alındı. 45 bin 520 öğretmene maaş kesimi cezası, 3 bin 900 öğretmene kıdem indirimi cezası verildi. 590 öğretmen bir başka ile sürgün edildi. 6 bin 600 öğretmen ise il içinde bir başka yere atandı. 400 müdür görevden alındı. 1200 öğretmene derece indirme cezası verildi. 11 kişi ihraç edildi. Babamın gördüğü ceza da, Eskişehir Ziya Gökalp ilkokulunda vekaleten yürüttüğü müdürlük görevinden alınarak gene il içinde Osmangazi İlkokulu öğretmenliğine verilmesi olmuştu. TÖS, boykot nedeniyle açığa alınan veya görevden el çektirilen öğretmenlerin ücretlerini ödedi. Bu süreçte Muammer Aksoy’un girişimiyle Türk Hukuk Kurumu’nun ve ayrıca CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün destek mesajları, eylemi güçlendirdi. Birçok okul müdürünün TÖS üyesi olması da eylemin başarısına katkı yaptı. 12 Mart 1971 darbesi sonrasında DİSK hakkında kapatma davası açılmazken, TÖS hakkında böyle bir davanın açılmış olmasının herhalde en önemli nedeni, bu başarılı genel grev ve TÖS’ün kamuoyunu etkileyen çizgisi ve mücadeleleridir. TÖS’lüleri saygıyla anıyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |