Işık verirseniz, karanlık kendiliğinden yitecektir. -Erasmus |
|
||||||||||
|
Adımın ne önemi var? Ben bir sokak çocuğuyum. Sokak çocuklarının adı belli: Ali, Veli, kır dokuz deli… Benimki de Hanımeli. Evet, ben bir kız çocuğuyum. Kız çocuklarından sokak çocuğu olmaz mı? Olur. Ben nasıl oldum? İnanmıyorsanız, gelin tanışalım sizinle. Gelmeniz gereken yer çok yakınınızda, korkmayın yorulmaktan, yürüyün hemen yakınınızdaki sokaklarda. Ben oralarda bir yerlerde bekliyorum sizleri. Şu anda hemen gelirseniz, hani hepinizin bildiği YEŞİL KONAK var ya, meşhur; onun önünde bulabilirsiniz beni. Yeşil Konak’ın kok ateşinde kızartılmış toprak tuğlalarla örülmüş alçak duvarları önündeyim. Alçak dedimse, boyumca; ayak parmaklarımın ucunda yükselerek bakabiliyorum içeri. Bu konakta büyüdüm ben! Hiç çıkmadığım, çıkartılmadığım bu sokaklara sadece kaçamak bakışlarla bakabildiğim yedi yıllık bir yaşamım oldu orada. Kafanızı karıştırmasın bu söylediklerim; hemen kısa öz geçmişimi anlatarak düzelteyim sözlerimdeki karışıklığı: Babam, ben üç yaşımda iken Kurtuluş Savaşından yadigar hastalıklarının kurbanı olmuş. Annemi, benden bir yaş küçük kardeşimi, beni ve Kurtuluş Savaşına götürülmesinden önce doğmuş olan on yaşlarındaki abimi öylece bırakarak çıkmış son yolculuğuna. Akıl özürlü iki çocuğunu terk ederek son yolculuğa çıkınca karısı, bu çocuklarına baktırmak için, senin çocuklarına da öz evlat gibi sahip çıkarım diye kandırarak annemi nikahına almış üvey babam; lakin evliliklerinin daha ilk yılında üçümüzü de darmaduman etmiş. İlk evvela beşikteki kız kardeşimi, sebze halinden arkadaşı bir kabzımala evlatlık vermişler. Evlat verilen evin başka hiçbir evladı olmadığı için, annem, kızının maddi imkanlara kavuşarak iyi yetiştirileceğini görerek kabul etmiş bunu, bağrına taş basarak. Sonraları, gaddar üvey baba hegemonyasında sürdürülen yeni hayatımıza tahammül edemeyen abim, hemen bir anda yok oluvermiş yaşamımızdan. Benim evdeki varlığım da çok sürmemiş, bu YEŞİL KONAK’a “besleme” olarak verildiği gün, o da bitmiş. Yeşil Konak’ın öz kızına arkadaşlık etmem için istemişler beni. Üvey babam, allem edip, gullem edip annemi razı etmiş verilmeme. Ondan sonraki yedi yılımdan hatırladığım şey, evin kızı yerine yediğim dayaklar. Ya kızın kaprisleri, ya da hataları yüzünden. Yeşil Konak’ta maruz kaldığım bu zulümlerden kaçarak, kendi öz anneme sığınmak istedim. Üvey babamın evine gittim. Anlatırsam yaşadıklarımı, acırlar, beni bağırlarına basarlar sandım. Belki annem acıdı, ama kocasının buna rızası olmalıydı. Böyle söyleyerek kocasıyla konuşmaya çalıştı, ama sadece kocasını kızdırdı. “Yarın sabah kendi ellerimle götürüp teslim edeceğim seni Yeşil Konak’a!” “Dönmektense oraya, ölürüm daha iyi!” “Döneceksin!” diyerek eşek sudan gelene kadar dövdü. Ben, “dönmeyeceğim,” diyerek inat ettim. Beni, “döner, döner… Dövme artık,” diye yalvararak adamın elinden zor aldı annem. Gece, koynunda yatırdı beni, fısıltılarla dertleştik. “Dön be kızım; hiç olmazsa aç açıkta kalmazsın.” Ağladım. Ağladım… “Orada da dövüyorlar her gün beni,” diyerek yaşadıklarımı uzun uzun anlattım ona İnandı. “Abin, Eskişehir’de Yeni Hamam diye bir hamamda çalışıyormuş. Git, onu bu! O sahip çıkar sana,” dedi. Kocasından gizlice biriktirdiği bir sürü de para verdi. Sabah erkenden, kocasının uyanmasından hemen önce yolcu etti beni. Eskişehir’e gittim, buldum abimi. Bana, “ben sana sahip çıkamam. Git, annen sahip çıksın,” dedi. “Çıkmıyor,” dedim. “Kocasının deli çocuklarına sahip çıkacağına, kendi öz evlatlarına sahip çıksın,” dedi ve beni geri gönderdi; “beni bir daha arayıp sormayın,” diyerek. Sığınabileceğim ne anne, ne abi… İşte öğrendiniz sokak çocuğu Hanımeli’nin hikayesini. Bu konağın önünde ne mi arıyorum? Aradığım bir şey yok tabii ki… Yıllarca gördüğüm hizmetlere ve attıkları dayaklara karşılık biraz para isteyeceğim belki… “Yeşil konaklı hanım efendi,” “kucağında köpeği” “arabadan indi” “Hanımeli,” “yalvararak kadına” “biraz para verin,” “açım dedi.” “Kadın,” “BALİ’ye verilecek param yok benim,” “diyerek evine girdi.” “Hanımeli insanlardan nefret etti.” “Yaşadığına,” “Yaşayacağına,” “Lanet etti!” ──“Hangi anne beni,” “Dünyaya getirdi?” “Kaniş köpeğin ki değil, belli!”──
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |