Bazen evrende yalnız olduğumuzu düşünürüm, bazen de olmadığmızı. Her iki durumda da bu düşünce beni afallatır. -Arthur C. Clarke |
|
||||||||||
|
Ümmühan, Yunusemre ilkokulunda öğretmendi ve kızım Duygu da onun okulunun tam karşısındaki Atatürk lisesinde okuyordu. Atatürk lisesinin, benim de okuyup mezun olduğum lise olması nedeniyle gözümdeki değeri bambaşkaydı. Bizi okutan öğretmenlerin sanırım hepsi emekli olmuştu ve Allah rahmet eylesin bir çoğu ölmüştü. Benim öğretmenlerim ve kızımın öğretmenleri birbirleriyle alakasız kişiliklerdi. Bu alakasızlığın en belirleyici eylemi dayaktı. Bizim yediğimiz dayakların haddi hesabı olmazdı. Okul içinde yediklerimiz ne ise de, bir de okul dışında kahvehanede pişti oynarken, köşe başında kız tavlarken, tavlamaya çalıştığımız kızlara sarkan rakiplerimizi bertaraf etmeye çalışırken, ne bileyim, bunlar gibi binbir çeşit suçu işlerken yakalandığımızda okul dışında da yediklerimiz cabasıydı. Bir de yediğimiz onca dayağa karşılık, dayağı atan öğretmenlerin karşısında bir dayak daha yememek için korkuyla titrerdik, ama kesinlikle bir kine maruz kalmazdık ve kin gütmezdik.. Altmışlı yılların sonuyla yetmişli yılların başında Eskişehir Atatürk lisesinde okuyanlardan bu yazıyı okuyan var ise, Bozkurt Hocayı hemen hatırlayacaktır ve şimdi dahi hemen ayaklanıp esas duruşa geçecektir. Bir sürü ensemize tokat aşkettikleri elleri öpülesi öğretmen: Allah hepsinden razı olsun! Kızımın öğretmenlerini, kızımın geç kaldığında kapı üzerindeki küçük pencereden içeri bakarken ─sanırım komiklik yapıp arkadaşlarını güldürürken─ yediği bir dayaktan sonra tanıma fırsatı buldum. Dayaktan önce tanışmıştım, ama tanıyamamıştım ve kendi öğretmenlerim gibi olduklarını sandığım için, eti senin kemiği benim diyerek, kızıma mukayyet olmalarını rica etmiştim. Aynı sınıf kapıları ve kapıların üstündeki küçük camlı delikler bizim zamanımızda da vardı. Geç kalınca aynı deliklerden bizde bakardık. Biz de şaklabanlık yapardık. Hatta, sınıfta ders anlatan öğretmenleri kızdırıp biz de dayak yerdik. Biz dayak yedikten sonra geçer sıramıza otururduk, eve gidince ebeveynimize de anlatmazdık bile; suratımızda belirti buluÜmmühan da sorgulanınca anlatmak zorunda kalırdık, ama bu defa da ebeveynimizden zılgıtı yer köşemize çekilirdik. Küçük küçük nedenlerle yediğimiz dayaklardan sonra öğretmenlerimize adeta önlerinde secde dururcasına saygı gösterdiğimiz o dönem ile öğretmenlerin attığı dayakta biraz aşırılığa kaçacak olursa soluğu mahkemede aldığımız bu dönem arasında bir değişim olduğu anlaşılıyordu. İki nesil arasındaki değişiklik neydi de bu fark oluşuyordu acaba? Yorum yok! Bu konuya ilişkin küçük bir öyküm var ama… İşte: Üstü başı tarumar, yüzü gözü mor halde Yunusemre ilkokulundaki annesinin yanına giderek, matematik dersine geç kaldığında kapı üzerindeki küçük pencereden içeri bakarken yakalayan matematik öğretmeni tarafından boş bir sınıfa sokulup tekme tokat dövüldüğünü anlattığında annesi öfkeden küplere binmiş. O da bir öğretmen olduğu için ne yapar? Gider okul müdürüne, bu kadar darbın insafsızlık olduğunu söyleyerek okul idaresini kınar ve öğretmenden şikâyetçi olup gerekenin yapılmasını talep eder değil mi? Evet. O zaman okul idaresi ne yapar? İyi bir idareci ise, matematik öğretmeninin maksadını aştığını ifade ederek bir meslektaşları olan veliden özür diler, değil mi? Evet, ama kötü bir idareci ise ne yapar? Matematik öğretmenine arka çıkmak maksadıyla kızı kötüleyerek, o da bir öğretmen olan veliye hakaret ile resti çeker. Evet, yapılan buymuş. Kızın annesi, yani eşim Ümmühan, böyle hakarete, reste pabuç bırakacak birisi değil ki! Okul müdürüne bir tokat aşk ettikten sonra çıkıp gitmiş oradan. Doğruca, o mıntıkanın emniyet amirliğine başvurup, şikayetçi olmuş ve kızına rapor alınması için Devlet hastanesine sevk ettirmiş. Darba binaen onbeş günlük rapor alınmış kıza. Şikayetinin savcılığa intikali için emniyet amirliğine döndüğünde ise bir sürprizle karşılaşmış. Okul müdürü ve matematik öğretmeni meğer daha önce gelmiş beş altı tane de müdür yardımcısı ve öğrenci şahit ile ve alınmış beş günlük darp raporuyla şikâyette bulunmuş (!), onların şikâyetlerine binaen de Ümmühan’a ve Duygu’ya gözaltına alınmaları için polis görevlendirilmiş. Ümmühan ile Duygu’nun başvurusu hasıraltı edilip hastaneden getirdikleri rapor da yok oluvermiş… Buna, komplo ile haklıyı haksız çıkartmak denilir. Komployu kuran da malımızı, canımızı emanet ettiğimiz Bay Emniyet Amiri. Zatı muhterem meğer okul müdürünü karakola çağırıp bu şekilde yönlendirerek haklı duruma sokmak istemiş. Kafasına göre, sokmuş da. Savcılığa sevk edilirken şikâyetçiler okul görevlileri, şikâyet edilenler Ümmühan ile Duygu olmuşlar ve sorguları bu şekilde yapılmış. Hatta nöbetçi hâkime bu şekilde çıkartılarak, görevli devlet memuruna darp suçuyla tutuklanmaları talep edilmiş, iyi mi? Allah’tan nöbetçi hâkim olanı biteni dinlemiş ve çözümlemiş de, Ümmühan’un da şikâyetçiliğini kabul ederek, Duygu’ya adli tıptan yeni bir rapor aldırarak, karşılıklı olarak dava açarak okul idarecilerinin ifadelerini de almış. Ümmühan, savcılıktan çıktıktan sonra, sahibi kendisi gibi Emirdağlı olan, hatta uzaktan hısımı olan mahalli gazetenin idari merkezine gidip olayı anlatmış. Oradan da Vilayet Makamına ve Milli Eğitim Müdürlüğüne okul idaresinden ve matematik öğretmeninden şikâyetçi olduğuna dair dilekçeyi götürüp verip okul hakkında soruşturma açtırarak müfettiş görevlendirmelerini sağlamış. Benim bu olanlardan haberim akşam iş dönüşünde eve gittiğimde oldu. Ertesi günkü gazetenin manşeti: “Öğrenci Velisine Dayak… Kızını insafsızca döven matematik öğretmeninden hesap sorulması için okul idaresine başvuran veli de okul müdüründen dayak yedi…” Habere geniş bir yer ayrılmıştı ve Güvenilir(!) Emniyet Amirinin, kızın onbeş günlük raporunu yok etmesi dâhil her detay anlatılmıştı. Benim bu olayla ilgili katkım, densizin hakkından imansız gelir dedirten cinsinden oldu. Önce, şahitlik yaptırılan öğrencilerin reşit olmamaları nedeniyle velileri aracılığı ile şahitlikleri geçersiz kılındı. Zavallılar, zaten Duygu’nun güzelliğini kıskanan iki tane çirkin kızcağızdı ve babaları sert yapınca şahit olduklarına da olacaklarına da pişman olmuşlardı. Sonra, Banka müdürüm Behram bey kanalıyla onun hemşerisi ve dostu Emniyet Müdürü Kamil Tecirlioğlu’na kötü niyetli emniyet amirinin riyakârlığını anlattım ve adamcağızın karakoldaki Emniyet Amirliğinden alınarak merkezde masa başında görevlendirilmesini sağladım. Aynı şekilde Eskişehir Valisi Hanefi Demirkol’a (sempatisi olduğu bilinen Refah Partisinin İl Başkanına sevgili lise sıra arkadaşım Davut Ardıç kanalıyla ulaşarak, adamın desteğiyle) gazetelere kötü haber olmuş, hatta velilerden kalorifer dairesine kömür almak için toplanan yardım paraları ile kömür almak yerine elektrikli ısıtıcılar aldığı ve pahalı elektrik sarfiyatı ile devlete zarar açtığı duyulmuş (bu hikâyeyi Refah Partisinin İl Başkanı biliyormuş, o anlattı) bir okul idaresinin halkı huzursuz ettiği anlatılarak, soruşturmayı yürüten Milli Eğitim Müfettişlerinin duyarlı olmalarını sağladım. Neticede, okul müdürüyle (İsmi yanlış hatırlamıyorsam, Rüstem Ekmekçiydi) beraber şahitlik yapan müdür yardımcıları darmadağın edilip şehir merkezi dışındaki okullara öğretmen olarak yollandılar ve Ümmühan’da bu cezayı yeterli görerek tatmin olunca, ben, “onlar olsaydı seni iyice ezmek için sonuna kadar giderlerdi, sen de git,” diye ısrar etmeme rağmen, mahkemede hâkime meslektaşlarının başka bir ceza almalarını arzu etmediğini söyleyerek, hâkiminde hoşgörüsüyle mahkemeyi bitirdi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |