Bilgi sakalla ölçülmez. -Moliere |
|
||||||||||
|
Her şeyde olduğu gibi bu zavallı sevgi de insan beyninin yaratıcılığından nasibini almış ve zihinle kontrol edilen içgüdülerin en kötü yanları da akılla birleşerek kötülük yapan sevgi haline gelmiştir. Bu kavrama genel bir adla faşizm diyelim. Peki nedir faşizm? Literatürde faşizmi ilk tanımlayan kişi Dimitrow’dur. Ancak Dimitrow faşizmi yaşadığı dönemde gelişen olaylar ışığında tanımlamıştır. Bu nedenle Dimitrow’un tanımını tüm insanlık adına kabul etmek mümkün değildir. Yukarıdaki tanıma bakılacak olursa faşizm yaşamaya düşünen canlının yaşamaya başlamasıyla başlar. Dimitrow’a göre faşizm “sermaye sınıfının karşı fikirleri baskı kullanarak –ki bu baskı insanın insanlıktan çıkması sonucunu veren eylemlerin enleridir.- kontrol etmesidir. O dönemlerde Dimitrow Nasyonal Sosyalist partinin Almanya’da nasıl iktidara gelişini gözlemler, yada o Dönemdeki diğer faşist uygulamaları gözlemler ve böyle bir tanım ortaya koyar. Şimdi yukarıdaki sevgi faşizm bağlantısını Dimitrow’un bu tanımıyla birleştirelim. Adolf Hitler’in genel propaganda malzemesi “ezilen Alman ırkıdır. Birleştirmeye geçmeden önce ırk sözcüğünün anlamının incelenmesinde yarar vardır. Irk; bir insan gurubunun genetik benzeşmelerinin genel adıdır. Sarı ırk, beyaz ırk örneklerinde görüldüğü gibi bir gurubun tamamıyla doğuştan kazandığı genetik oluşumlu fiziksel özelliklerin birleşimidir. Adolf Hitler’e göre Alman ırkı en üstündür ve bu nedenle tüm dünyadaki insanların refah içinde ve mutlu yaşaması için Alman ırkı tarafından yönetilmesi gerekir. Buna karşı çıkanlar ve en alt sınıfta bulunanlar –bunlar Yahudiler ve çingenelerdir- yok edilmesi gereken zararlı unsurlardır. En önemlisi ise bu genel yönetimi sağlamak için iyi yada kötü her yol mubahtır. İşte bu görüşlerin sonucu olarak tüm dünyaya ölümü, kanı ve vahşeti en net şekliyle uzun uzun anlatan ikinci dünya savaşı yaşanmıştır. İnsan zihninin üstünlük sözcüğüne vereceği tek tepki vardır; bu tepki sonsuz sevgidir. Hitler Almana ırkını peşine takmak için onlara üstün olduklarını ve kendilerini sevmeleri gerektiğini hatırlattı. Alman zihninin zaten uyanık olan ancak belirli nedenlerden dolayı zihnin en gerilerine gitmiş olan varoluş kaynaklı sevgiyi en üste çıkardı. Bir çok alman Hitler’i sevdi ve gözü kapalı peşine takıldı. İyileri ve en kötüleri Hitler’in peşine takıldı. İyiler iyiliklerini kaybettiler, kötüler kötülüklerine kötülük kattılar. Ve dünya bir anda kana bulandı. Dimitrow dönemine göre faşizmi en iyi ve en bilimsel şekilde tanımlamıştır. Ancak faşizmi bir dönemle sınırlaması nedeniyle bence neredeyse tanımı bozan bir hata yapmıştır. Bence tanım şu şekilde olmalıydı: insanda bulunan kötülüklerin ve ölçüsüzlüklerin pratikteki enleridir. Çünkü bu türlü uygulamaların sonucu genel olarak bir insana ayit olmayan ancak o insan tarafından kontrol edilen ve kaybetmemek için insanı insan olmaktan çıkaran uygulamalara başvurma yöntemlerini içerir. Bu konuyu ayrıntılandıracak olursak aslında ortaya çıkacak tek şey onurlu insanın çevresinin tam anlamıyla dört yandan genel ve özel olarak faşizmle çevrildiğini görürüz. Dimitrow’a göre faşizm sınıfsaldır. Bence Dimitrow en büyük tanımsal hatayı burada yapmıştır. Şu soru altında faşizmin sınıfsallığı incelenirse ortaya çıkacak sonuçlar tanım yanlışlığını ortaya koyar. Yukarıdaki Almanya, Almanlar ve Hitler örneğindeki Hitler’e oy veren yoksul Almanların bu gün torunların –ki bunlar hala yoksuldur- nazizm taraftarı olduklarını ve güçlü bir yabancı düşmanlığının Almanya’da kol gezdiğini görmek mümkündür. Eğer faşizm sermaye sınıfına ayit bir görüşse neden genel uygulamada her hangi bir halkın en yoksul kesiminden taraftar toplayabiliyor. Faşizmin sermayeye ayit olduğu tanımı yerine genel bir pratiksel tanım konulacak olursa faşizm uygulamada özel ancak sonuçlarda geneldir.bu tanımı biraz açacak olursak; Faşizm temelde bireysel beğenilere, düşüncelere hitap eder. Bireylerin faşizan fikirleri uygulamaları ise genel (toplumsal) sonuçlar verir. Kısaca zengin sınıftan yada proleter sınıftan olsun inançları, düşünceleri insanı insanlıktan çıkaran durumlar gösteriyorsa, ve bunları severek ve isteyerek eyleme dönüştürüyorsa bu bireyin faşistliği bence su götürmez bir gerçektir. Tüm bunlara rağmen aklınızda hala “ben dimitrow’u bilirim onun tanımlarından başka tanımı kabul etmem” diyorsanız şu halde şu sosyal olgu ve olayları hangi politik ölçütle değerlendirip yargılamalıyız? Kadın satıcısı; dünya üzerinde insan bedeniyle ilgili inanılan ve söylenilen genel şey “bireyin bedeni bireye ayittir ve tüm tasarruf hakları bedeni taşıyan bireye ayittir.” Kadın satıcılığı gibi aşağılık ve adi bir işi kendine meslek haline getirmiş, ve hatta bunu yaşamının genel çizgisinde temel kar aracı haline getirmiş bir bireyin hem kendi onurunu, hem de SERMAYE diye adlandırılan kadının onurunu her kötü aracı kullanarak aşağıya çekmekte, özellikle kadın üzerinden haksız para kazanması nedeniyle kadını tam anlamıyla sömürmektedir. Aynı zamanda gerek toplumsal alışkanlıklar gerekse bireysel istekler nedeniyle bu kadın satıcısı aracılığıyla her hangi bir sermayeye talepte bulunan bireyin tam anlamıyla sömürülmesi de söz konusudur. Bu adi bireyin sermayeyi kontrol etmek için kullandığı yöntemlere gelince, bu yöntemlerin Auschwitz kampında Yahudilere Alman Nazi askerlerinin davranışından çokta farklı değildir. Sermaye dövülür, tehdit edilir, gerekiyorsa yüzü parçalanır, çok fazla serkeşlik ederse nihayet öldürülür. Tefeciler? Bunlarda yukarıdaki Kadın satıcısı tiplemesinden farklı değildir. Yoksul bir birey dara düşmüştür, gider ve Sosyal para paraziti diye adlandırıla bilinecek bir tefeci bulur, ondan borç para alır. Daha sonra Sırf para kazanma hırsının tatmini için kişiye adaletsiz ve ödenmesi mümkün olmayan faizler uygulanır. Çoğunlukla bu faizler bileşik faizlerdir. Kişi ödeyemez. Zaman geçip gider ve kişi gene ödeyemez. Sonra başlar nazist şiddet uygulaması. Borçlu tehdit edilir, senetler faşizmin sivil ocağı olan mafyaya verilir, adam biraz daha sert tehdit edilir, zaman zaman dövülür, yakınları kullanılarak tekrar tehdit edilir ve gerekiyorsa bazı yakınlar azıcık hırpalanır, borçlunun kendisi hırpalanır, belki bir zaman sonra hala ödememişse bir kaza süsüyle ortadan kaldırılıverir. amaç nettir. En çok parayı kazanmak. Ve bunun için kazanç yollarını tıkayan her engel en hızlı şekilde kaldırılmalıdır. Hitler’in Yahudi ve Çingeneleri ortadan kaldırma nedenine oldukça benziyor. Peki ya Karısını döven koca?ya kızı birini sevdi diye kızını döven yada hunharca katleden baba? İnsan dışında neredeyse hiçbir canlının erkek üyeleri dişiler üzerinde hakimiyet kurma amacı gütmez. Özellikle bu üyeler dişiye karşı her hangi bir şiddet tepkisi göstermez. Hatta şu bile söylenebilir; eğer dişi seçerse erkek seçilmeyi kabullenir. Düşünemeyen hayvanlar aleminde cinsel rekabet hem cinsler arasındadır. Ancak insan her şeyde olduğu gibi bunda da doğaya karşı gelir ve her şeyi kendisi belirler. Bu konuyu incelemeden önce insan dişisinin nasıl ikinci sınıf olduğu incelenmeli. Avcı toplayıcı toplumdan tarım toplumuna geçen insanın hayatına iki şey girmiş, iki şey ise önemini azaltmıştır. İnsan hayatına girenler özel mülkiyet ve özel mülkiyetin doğal bir sonucu olarak da aile. İnsan hayatında daha önceden bulunup da önemini kaybeden iki şey ise kolektif üretip ortak tüketme. Aynı zamanda da üretimin bireysel kaynağı olan maddenin elle kontrolü ve gözlem beceresi yerini güç kökenli üretime bırakmıştır. Bu nedenle genel üretici erkek olurken kadın uzun süre ne kadar çalışırsa çalışsın genel tüketici olarak kalmıştır. Düşünemeyen hayvanlar aleminde genel tüketici bireyler erkek yada dişi oluşuna bakılmaksızın sürü dışına itilir. Ancak bu insan toplumlarında bu şekilde değildir. İnsan toplumlarının özellikle erkek bireylerinde gelişmiş bir geneli kontrol etme mekanizması vardır. Dişiyi toplum dışına atmak yerine elinde bulundurup ikinci sınıf muamelesi yapıp zaman zaman yararlanmak insan zihni için en kabul edilebilir olandır. Erdemli yaşam bilincinden yoksun (erdemin olmadığı toplumlarda faşizm yoğun bir şekilde hissedilir) kadının sürü içindeki yeri tüketmek ve toplum için toplumun onayladığı kişinin gücüyle toplum için yeni bireyler üretmektir. Bunun anlamı tam olarak şudur; bu tip toplumlarda insanı insan yapan ölçütlerden biri olan özlük hakların bedene ayit olan kısmı yok sayılmakta ve bu nedenle insanı insan yapan en önemli ölçüt ihlal edilerek yaşam ölçülülük sınırının altına çekilmektedir. Çok yakın geçmişte bir çok gazetede neredeyse ilk sayfadan verilen bir töre cinayetini çoğu insan hatırlayacaktır. Katledilen çocuk sanırım ondört yaşındaydı. Bu çocuk birini sevmişti ve bu durum feodal yaşayış biçimindeki aile tarafından fark edilmişti. Aile meclisi toplandı konu söz konusu çocuğun ailenin istemediği bir kişiyi aile izin vermeden sevmesiydi. Çok geçmeden karar verildi ve karar çocuğun öldürülmesiydi. İnfazı baba uyguladı… bir bireyin bundan daha vahşice kontrolü ancak Hitler’in üreme çiftliklerinde görülebilir. Bir çocuk ona ayit ona bedeni başkasıyla izinsiz paylaştı diye öldürülsün. Bu hangi sosyal siyasal yada ekonomik düzende olursa olsun bunun tek bir su götürmez adı vardır bu da faşizm. Bir çok insan yakın yada uzak çevresinde gerçekleşen erkek egemen aile içi şiddete tanık olmuş, bu şiddeti birilerinden mutlaka duymuştur. Erkek egemen sözcüğünün buradaki anlamı erkek tarafından eşinin gerek sert gerekse pek fazla zarar ölçüsünü aşmadan fiziksel olarak hırpalanmasıdır. Özetle kadının dövülmesidir. Bu şiddetin genel nedeni erkeğin kadın üzerindeki egemenliğini kaybettiği düşüncesidir. Erkek birey kadın tarafından en genelden en özele her hangi bir konuda tatmin edilmemişse, yada kadın erkeğin verdiği bir karara muhalefet ederse ve bunu eyleme dönüştürürse, kadın erkeğe her hangi bir konuda çok fazla soru sorarsa, kadın toplumca ona verilen aile içi yükü taşımak konusunda sızlanırsa, kadın başkalarıyla erkek dişi hiç fark etmez fazlaca samimi olursa erkek tarafından dövülerek cezalandırılır. Aslında bu hakimiyetin kaybedilmesinin sonucunun dövülme olmasını Kuran’daki Nisa suresinin 34. Ayeti çok mükemmel bir şekilde açıklıyor. Ayet özetle şu şekildedir: “birinin diğerinin gücünden faydalanması ve birinin diğerinin parasını tüketmesi nedeniyle erkekler kadınlar üzerinde hakim kılınmıştır. Ey erkekler! Eşlerinizin serkeşlik (başıboşluk, muhalefet, itaatsizlik) ettiklerini fark ederseniz, önce onları uyarın, eğer aldırış etmeyip tutumlarını sürdürürlerse onları yataklarında yalnız bırakın; eğer hala devam ediyorlarsa ve nihayet dövün” İslam’ın tanrısı kadının dövülmesine bu şekilde izin verir. Ancak bir bireyin özlük haklarını gasp eden ister sermaye sınıfı olsun, isterse her hangi bir sınıftan her hangi bir birey olsun bu davranışın iletişim terminolojisinde tek bir adı vardır faşizm. Birazda geçmişe gidip tarihsel örneklem sunulmalı. Örneğin Hızır Paşa. Neden asmıştır Pir Sultan Abdal’ı? Veya Fatih Sözde devletin bekası için mi kardeş katlini vacip kılmıştır? Peki ya Kırım soykırımı hangi ölçütle değerlendirilmeli? Yada Şeyh Beddreddin’in asılması? Dünyanın bir çok yerinde bir çok azınlığın güttüğü yeni devlet amacıyla mevcut devlete savaş açıp Kadın çocuk, genç ihtiyar, ve bebeklerin daha uykudayken hunharca öldürülmesini hangi siyasi enformatik sözcükle açıklayabiliriz? Sırf Captagon sattı diye bir insanın kellesinin uçurulma nedeni nedir? Demokrasi mücadelesi verdiği söylenen yasal yada yasal olmayan demokratik kitle örgütleri içerisindeki bireyleri makineleştirmeye yönelik sıkı gizlilik ve takip sonucunda insanın üst düzey denilen insanlarca kontrol edilmesinin, gerekiyorsa kontrol dışına çıkmış insanın yargısızca cezalandırılmasının, kişilere pek az söz hakkı verilerek grup içi evliliklerin yapılmasının adı ne olmalıdır? Dimitrow’un yaptığı faşizm tanımına o dönem göz önüne alınırsa ve benzer sermaye gruplarının Hitler türü yöntemleri kullanması durumunda katılmamak doğru olmaz. Ancak en başta da söylediğim gibi insanın özel mülkiyeti tanıması ve bunun zihinsel sonucu olarak da sonsuz üretme ve kazanma gücünü tatmaya başladıktan sonra ortaya çıkan faşizmi bir döneme yada bir sınıfa maal etmek insan zihnini aşağılamak anlamına gelir. Faşizm kötü enlerin eylemsel toplamıdır. Daha öncede söz edildiği gibi bu eylemlerin sahibinin bulunduğu ekonomik ve sosyal sınıf yada içinde bulunduğu tarihsel koşullar çok önemli değildir. Adolf Hitler’le kızını töre kuralları nedeniyle öldüren baba arasındaki tek fark birinin eylemi dünya çapındadır. Ancak eylem, sonuç olarak acı ve hunharcadır. İkisinin sonucunda da acı kan ve birilerin göz yaşı ve bir yada daha fazla yaşamın son bulması vardır. Faşizm temelde bireyseldir. Amaç genel olursa Nazi partisi gibi örgütlenir. Ancak bu örgütü meydana getiren bireylerin her birinin isteği bir birlerinin aynıdır. Temelde amaç aynıdır. Yada bir birey bir otoritenin başındaysa –bu otoriteyi sağlayan sistem her hangi bir sistem olabilir- bir bireyin yaşamı üzerinde sınırsız hakimiyet sahibi olabiliyorsa bu sistem özetle faşisttir. Örneğin Pir sultan’ı astırması nedeniyle Hızır Paşa faşisttir. Bir birey toplumun ona sağladığı haklar nedeniyle başka bir birey üzerinde sınırsız hakimiyet kuruyorsa bu bir faşizm örneğidir. Karısını döven her erkek yada çocuklarını döven/öldüren her baba (bunun nedeni ne olursa olsun) sosyal statüsü ve politik görüşü ne olursa olsun faşisttir. Faşizm Hayvanın düşünmesiyle başladı, bir milyon yıl öncede vardı, yüz bin yıl öncede. Faşizm bu günde var. Eğer düşünen hayvan bir milyon yıl daha yaşarsa o zamanda olacak. Sevin ey sermaye sınıfının üyeleri! Faşizm hiçbir sınıfın tekelinde değildir. İster zengin olsun isterse yoksul. İster feodal bir yaşam biçimi sürdürsün isterse demokratik, liberal. Hiç fark etmez. Eğer bireylerin diğer bireylerle ilişkilerinde hakimiyet kurma varsa ve bu hakimiyet için her yolu mubah tutuyorsanız, ve içinizde normal kontrol etme güdüsünü aşan bir genel kontrol fikri hakimse; ve siz faşizmden nefret ediyorsanız bunun tek bir anlamı vardır. Kendinizle çelişiyorsunuz demektir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © mahmut dağ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |