Kerem Yüce

Mor Beyaz Çiğdem Tarlaları

Dört mevsim açıp solarken çiğdem çiçekleri,dört mevsimde üç yüz altmış beş gün ne açar ne de solar hasretliğim.Geçer günler;tükenmek bilmeyen,yüreğimi delen asitli özlemin kuraklaştırıp çatlatır topraklarımı ve hayat verecek bir tohumum kalmaz geriye.Yolunu şaşırmış bir arı geçer,son nefesini verir bir kelebek,bir böcek sığınacak gölge arar parelere bölünmüş bedenimde.Gün

Ölümün Getirdiği Mektup

Bir sabah işe gitmek üzere çıktım evden ve gözgöze geldim kapının önünde postacıyla bir mektup uzattı hasretimi azad ettim o an beyaz zarfın şahitliğinde.Titriyordu ellerim;üstünde adını görünce tuzlu damlalar yakmaya başlamıştı yanaklarımı ve süzüldü zarfın üstüne,heyecanla hemen açtım zarfı.Nasıl da bilmişti gözyaşlarım düşeceği yeri çünkü ölüm gelmişti bir

On Yaşımızdaydık

Kayıyordu yavaş yavaş ellerimizden bir çocuk henüz on yaşında,bahar tadında yaza bir adım kala.Kürek çekiyordu melekler okyanusa açılan kayıkta üstelik bir de çocuk vardı yanlarında dokuzunu yeni bitirmiş bekliyordu onun kapısında.Şimdi o çocuktan geriye dua edilecek bir mezar bile kalmadı apar topar gömülmüştü hemde kimsenin bilmediği bir yere.O

Bir Uzanabilseydim Tutacaktım Kanatlarından

Bir uzanabilseydim tutacaktım kanatlarından,yaslanıp bulutlara okşayacaktım güneşin o parlak yüzünü,yatıya kalacaktım gece yıldızların koynunda,el sallayacaktım geçen uçaklara,sığınacaktım ayın dördüncü evresine,kuşlarla selam gönderecektim sevdiklerime...

Turuncu Bir Sonbahar

Turuncu bir sonbahardı yaprakların yerde uçuşarak dans ettiği.Ağaçlar kılıçlarını çekmiş var gücüyle rüzgarlarla çarpışıyordu ve tam bu fırtınanın ortasından çıkıp sen geliyordun.

Serseri Düşünceler

Serseri düşünceler elini kolunu sallayarak gezerken dışarıda,siyasi tutuklu düşüncelerim vardı bu mapusta...Neden sustuğunu bilmediğim,göğsü daralıp yüreği kanayan kirli sakallı bir dost dururken yan hücremde,meydanda volta atıyordu yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine felsefesini hepimize aşılayan mavi gözlü,selvi boylu delikanlı.

Sana Yabancıyken Kendime Hasretteyim

İki mezar arasında mekik dokuyor adımlarım.Önce bütün sevdamı yazmak istiyorum bir kağıda ve bitiyor kalemim sabah olmadan,sonra bir zarf;pulsuz,damgasız kapatıyorum ağzını yola çıkıyorum ve iniyorum minübüsten yeşilliklerin önünde.Dalıyorum yeşilliklerin içine sana geliyorum.

Bari Sen Dokunma Acıya

Sen şu anda acıya dokunuyorsun bana onu hatırlatmakla.Söylüyorum işte sana bildiğin gibi,tanıdık bir duygu değildir...Acıya dokunmak için önce bahanellerin olmalı ve biriktirip bir deniz yarattığında işte o zaman acıya dokunabilirsin.Kolay değildir bir deniz yaratmak;önce arkadaşlarınla,dostlarınla görüştüğün zamandan çalarsın,sonra kurulu yemek sofrasından ve gece uykundan çalmaya başladığın zaman sokulursun

Bir Çocuk Büyütmelisin Gözleri Kan Kokmayan

Böyle bir çocuk büyütmelisin;gözleri kan kokmayan,sevdiklerini kaybettiğinde bile yaşatan ve hayatın tüm derslerini senden alan,seni taşıyan...İki eli bir ömür yakanda değil de öldüğünde her gün mezarının başında duada olan..İşte böyle bir evlat yetiştirmelisin gözleri kan kokmayan,yüreği kanayıp kanayıp kabuk bağlamayan ve o zaman kendine gerçekten baba diyebilirsin...

Onun Yaşadığını Ona Anlatıyordum

Önce kaçak avcılar durdurdu yüzümdeki iklimleri,sonra balta,hızar sesleri,gözümdeki yeşilleri taşıdılar gecenin koynunda başka suratlara.Peşine bir sel aldı;güller,papatyalar sular altında.Tıkandı kulaklarım,set çekemediğim taşkınlarla sürüklendim başka topraklara.Gözümü açtığımda oturuyordum tekerlekli sandalyedeki yalnızlığımla karşı karşıya.O hiç konuşmadan bakarken suratıma onsuz neler yaptığımı anlatıyordum,oysa ki onun yaşadığını ona anlatıyordum;ben yalnızlığımı bir yerlerde

Başa Dön