Gölgen Gezinmekte Hala İçimde
Alnımın çatısında beliren o utanç / O utançtan geriye derinden çizgiler
Alnımın çatısında beliren o utanç / O utançtan geriye derinden çizgiler
Dilsiz bir çocuğun haykırışı var bende / Yüreğe sığmayıp kelimelerle çağlayan
Karşıma oturdun,ellerini çenene yaslayıp en güzel rüyanı uzaktan izler gibi gözlerime bakıyordun,on beş gün kaldı diyordun son on beş gün düğünümüze.Dakikalarca gözlerini ayırmadan,elinden tutulup parka oyun oynamaya götürülmüş çocuk edasında kayboldun yüzümün bahçelerinde.Elini uzatıp sıkıca tuttuğun bileğimden ansızın sarsıp 'yoksa beni dinlemiyor musun sen? ' deyince irkildim.
Beyazlar içinde garipten bir çocuk / Gecenin karanlığında sessizce gezinmekte /
Hasret serpilmez umudun yanına,bir kere serptin mi kendi kendini eker.Önce toprağı kandırıp sokulur yanıbaşına ve salmaya başlar zehir salgılayan kökünü.O kök salmaya başlayınca anlarsın hasretin toprağa nasıl sımsıkı tutunduğunu,serptiğine pişman olup sökmek istersin umudun yanından.Vurduğun kazmalar,attığın kürek kürek topraklar...
Başka ellerin izi kalmış sende / Başka gözlerin kapanmayan yarası /
Kültabağının içinde iki izmarit / Biri yan yatmış diğerinin bükük beli
Ruhum görünmesin diye giydiğim siyah elbiseler / İçimde ettiğim kavgada kaçıp saklanmışlığım
Yaralanmıştı;beklemediği bir anda gelen telefon ve karşısındaki ses ona şuana kadar tatmadığı bir yarayı tattırmıştı.Artık sevmediğini söylüyordu karşısındaki ses ve böyle bitmesi gerektiğini,son sözse ''herşey için teşekkür ederim'' olmuştu.Bu onun ayrılıktan aldığı ilk darbeydi,kabullenemedi ama tek bir kelime de düşmedi dudaklarından.Çünkü böyle bir anda ne diyeceğini hiç bilmiyordu.Telefonu
Bir çift kırmızı ayakkabı / Vitrin camlarının ardından bakarcasına /
Yüzünü görmeden sevdim seni / Avuçlarımın içi yüzüne kavuşamadan /
Son bir kez göreyim seni / Bir kez olsun bak yüzüme
Eskimiş,sıvaları dökülmüş bir bina,yamacına sokulup duvarlarına dayanmasını beklediği kepçeler...Rüzgarın çatısına indirdiği o sert darbelerle beklenmedik bir
Çok canlar yaktılar,bir çok canı hayatla sevdiği arasında barut yapıp o kovanın dip kısmına ansızın vuran iğne oldular ama özünde sevmek yatan yürekleri yine de ayıramadılar.
Bir Gün Hayatı Seninle Yeniden Öğreneceğim / Bir görebilsem gözlerini değişecek mevsimler,susuz yeşerecek
Yokluğunda hesap soruyor hayat / Kelepçeleri hazır uğruyor geceme /
Gelip giden otobüslere / Yürüyüp uzaklaşan insanlara aldırmadan / Ben
Açık bir pencere kenarına oturmuşluğum / Kolumda senden kalan o bileklik
Mutluluğun kutusuna doldurulup paketlenen yalancı ayrılıklar yeniymiş gibi satılıyordu kırmızı halılı tezgahların üstünde ve halıların üstündeki o kırmızıların bir önceki hatıralardan kalan son emanet olduğunu bilemezdi daha önce bu yolu kullanmayanlar.Oysa ayrılıklar daha çok yaşıyor insanın toprağa sevdasından.Bu yüzden toprağın son emanetini güller taşıyor hemde en kırmızısından...
Sevdamı yazardım bulduğum her boşluğa / Bazen yolculuk yaptığım bir gemi
Yazmak,düşünmek gibidir;kağıdı kaleme değdirmen yeterlidir bazen ve akıp gider harfler bir gölün üstünde giden sıralı kuğular gibi.Gözünü açtığında okyanuslara açılmış,türlü balıkların bahçesine misafir olmuştur o kuğular...Ama öyle bir an gelir ki;kıpırdamaz kalem,bileğini sıkıca tutar sanki bir el...
Bir yazarın tıkanması hiçbir şeye benzemez.Tıkanan lavaboyu açarsın,logarın altına yetişir vidanjörler,trafikte yardıma koşar emniyet şeridi,fakat yazarla kelimelerin arasındaki o duvar kalkmadıkça bitmez tıkanıklar.Bir çocuğun topunun dikenli tellerle çevrili bahçeye kaçması gibi.Tek sorun zamanın akışını beklerken fırtınanın dalgaları harekete geçirebilme ihtimalidir.İnatla beklenir o tellerin etrafında,aşılmaya çalışılmaz duvarlar.Bilmektedir yazar uygun bir zamanın olduğunu ve o zamanda bahçenin sahibinin çıkıp geleceğini.Çünkü kendi özgürlüğüne kavuşurken başka özgürlükleri yok etmek üzerine kurulu değildir yazarın felsefesi...
Ve doğru zamanı yakaladığında başlar fırtına,sörf tahtasının üstündeymiş gibi dans edilir dalgalarla,çözülür beyindeki zincirler,kanat çırpar en beyaz kuşlar saçlarının üstünde.Böyledir yazmak bir yazar için;ekmek gibi,su gibi vazgeçilmez, havadaki gizli kelimeleri nefesle çekmek gibi ciğerlerine...
(K) aranlıktan aydınlığa 1981'de merhaba demişim
(E) llerimse bir tek kalem tutmuş bunca sene
(R) esimlere saklanmışken bütün sevdiklerim
(E) sir düşmüşüm dilimle buluşmayan kelimelere
(M) azi olsa da adı işte budur benim özgeçmişim...
araf
Her insanın ömründen en az bir gününü bulabileceği melankoli,ayrılık,aşk ve hüzün kokulu bahçeler
Cezmi ERSÖZ,Nazım Hikmet RAN,Can YÜCEL,Ümit Yaşar OĞUZCAN,Edip CANSEVER,Özdemir ASAF,Ahmed ARİF,Cemal SÜREYYA
Cezmi ERSÖZ,Edip CANSEVER,Nazım Hikmet RAN