Solunum cihazının fişi çekildiğinde henüz on yaşındaydı.Sekiz yaşında daralmaya başlamıştı göğsü ve nefesi artık yetmiyordu bedenine.Kirişler çekip giderken,tuğlalar çözülürken yıkılıyordu duvarlar.Tam ortasındaydı bir baba çaresizliğin,bir anne döküyordu yüzünü;yaşarken bedenler depremi bir nefeslikti ilaç,bir nefes kadar sıcak.Savururken rüzgar elinin tersiyle çatısız bir ev kalıyordu geriye.
Pavlov'un köpeğiydi hayat koşullu öğrenilen ve çok ağırdı hayatın koşulu körpe bir bedene.Oysa daha dün gibiydi;yarına bir kala sallanıyordu salıncakta umutlar.Beyaz atlı bir prens gelecekti alıp götürecekti seni buralardan ve bulutlardan bakacaktın dünyaya ya da bir prenses gelip öpecekti o kurbağayı bir öpücüğe satın alıp yumuşatacaktı taş kalbini,tutunabileceğin daha sağlam bir dalın olacaktı.Beyazlar içinde yürürken o kalabalıkta bir çocuğun olacak canının en orta yerinden,gökyüzünden inen ve on yaşında kalacaktı.İşte o zaman arınacaktı sözler yalandan,gözler hüzün yaşlarından.Unutmayı unutup hatırlamaya başlayacaktın adım adım büyüyüşünü bir tarihin.Sesler gelecekti kulağına önce anlamsız,zamanla stadı dolduran taraftar edasında,coşkulu ve omuz omuza...
Kayıyordu yavaş yavaş ellerimizden bir çocuk henüz on yaşında,bahar tadında yaza bir adım kala.Kürek çekiyordu melekler okyanusa açılan kayıkta üstelik bir de çocuk vardı yanlarında dokuzunu yeni bitirmiş bekliyordu onun kapısında.Şimdi o çocuktan geriye dua edilecek bir mezar bile kalmadı apar topar gömülmüştü hemde kimsenin bilmediği bir yere.O anda kesilmişti nefesler,susarken dudaklar çekirdeği fırlamış boş kovandan ibaretti kelimeler ve solunum cihazının fişi çekildiğinde henüz on yaşındaydı bu sevda...On yaşındaydık hepimiz aslında;hayatı keşfederkenki dokuzu yeni bitirmiş on yaş edasındaydık bir çocuk gibi büyüttüğümüz bu sevdalarda...
On Yaşımızdaydık
Kayıyordu yavaş yavaş ellerimizden bir çocuk henüz on yaşında,bahar tadında yaza bir adım kala.Kürek çekiyordu melekler okyanusa açılan kayıkta üstelik bir de çocuk vardı yanlarında dokuzunu yeni bitirmiş bekliyordu onun kapısında.Şimdi o çocuktan geriye dua edilecek bir mezar bile kalmadı apar topar gömülmüştü hemde kimsenin bilmediği bir yere.O anda kesilmişti nefesler,susarken dudaklar çekirdeği fırlamış boş kovandan ibaretti kelimeler ve solunum cihazının fişi çekildiğinde henüz on yaşındaydı bu sevda...On yaşındaydık hepimiz aslında;hayatı keşfederkenki on yaş edasında,bir çocuk gibi büyüttüğümüz bu sevdalarda...