• İzEdebiyat > Eleştiri > Yazarlar ve Yapıtlar |
61
|
|
|
|
“Masumiyet Müzesi” ise tamamen farklı bir şekilde kaleme alınmış. Gayet açık, sade, anlaşılır ve konuşma dili kullanılmış. Cümleler kısa ve net… Okurken okuyucu hiç sıkılmıyor. Anlatılmak istenileni bir çırpıda anlıyor…
Birinci tekil ağızdan anlatılan romanın son bölümünde anlatıcı, yerini yazara bırakmış. Roman sonunda, anlıyoruz ki, baştan sona kadar, roman kahramanı başından geçen olayları, yaşadıklarını, hissettiklerini yazara anlatıyor. Yazar da uzun bir araştırmadan sonra romana hayat veriyor. Ve olayları ardı ardına sıralayarak kahramanının ağzından anlatıyor. Yer yer geriye dönüklerle veriliyor olaylar… |
|
62
|
|
|
|
Biz, bu yazımızda Sabahattin Ali’nin 1940 yılında yayımladığı “İçimizdeki Şeytan” adlı romanı üzerinde duracağız. İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali'nin biraz toplumu, biraz da insanın kendisini sorguladığı eseridir.
İnsan, genelde yanlışa düşer. İçinden bazen farklı yapılması, farklı düşünülmesi gerektiği hissi doğar. Yani içimizden bir ses bizi yönlendirmeye çalışır. Ve o ses bizi kimi zaman yanlışa düşürür. İşte romanda yazar o sese şeytan diyor. Bizi yanlışa götüren, bize kötülükler yaptıran o hissi yazar içimizdeki şeytan olarak adlandırıyor. Ve esere de belki bu nedenle “İçimizdeki Şeytan” adı verilmiş. |
|
63
|
|
|
|
Bak İsmet Efendi.!
“Sakın yıkılma.!”
“Toparlanın gidiyoruz.!”
Diye.
Hitab ettiğin kim veya kimler se açık konuş.!
İma ile söz söylemek Muhammed Yoldaşımız’ca men edilmiştir.
|
|
64
|
|
|
|
Hecenin beş şâirinden biri olan Yusuf Ziya Ortaç, ömrü boyunca ortaya koyduğu eserlerle ve saygın kişiliğiyle Türk edebiyatına damgasını vurmuştur. Millî veznimiz olan heceyi ustalıkla kullanmıştır. Fakat şiirlerinde derinlik yoktur. Halit Fahri Ozansoy’un yayınladığı “Kehkeşan” adlı derginin düzenlediği yarışmada, şiirinin birinci olması Yusuf Ziya’yı edebiyat sahasına yöneltir. Halit Fahri’nin kendisine hediye olarak verdiği ipek kravatın kendisini şiire bağladığını söylemiştir. Henüz yirmi yaşındayken “Binnaz” adlı üç perdelik manzum bir piyes yazar. Oyun Darü’l-Bedayi’de oynanarak geniş kitlelerce beğenilir. Bu onun şöhret basamaklarına ilk tırmanışıdır.
|
|
65
|
|
|
|
Sanıyorum yirmili yaşlarda Fatih Karagümrük’te Cerrahi dergahında gece zikirlerinden sonra çay sohbetlerinin birinde duymuştum ismini. Hocamız onun için: “Komünist, devrimci, şairdir, yazardır ama en az bizim kadar bu ülkeyi sever” demişti.
Nasıl yani diye sorunca:
Yuşa yarın git bir kitapçıdan: “Devlet Ana”yı al oku. Öyle konuşalım dedi. |
|
66
|
|
|
|
Yavuz Katranncı Bozkırınoğlu Kimdir |
|
67
|
|
|
|
İ. Özel..
Şimdiye dek.
Hangi Müslüman Alim ve Aydınlarını..
Düşünür ve Bilgelerini..
Edib ve Şairlerini..
Referans almış ve Refere etmiştir bizlere.
Söyler misiniz.?
Lütfen.!
|
|
68
|
|
|
|
Az okuyan bir milletiz, deyip kesip atmalı mı? Yoksa bunun nedenleri üzerinde kafa yormalı mı? En çok okunan basılı eserler gazeteler. Herhangi bir günlük gazeteyi alın, Edebiyat, Resim, Tiyatro, Müzik veya herhangi bir sanat dalında yazılmış kaç tane yazı bulabilirsiniz? |
|
69
|
|
|
|
Deneyimli gazeteci İbrahim Karagül'ün günümüzü farklı yorumlayan ve ileriye dönük tescilli öngörülerinin bir arada olduğu kitabın kritiği |
|
70
|
|
|
|
Hayrullah Eraslan’ın ilk kitabı “Üçgen Piramidinin Zirvesindeki Cihan Şairi Abdurrahim Karakoç”. Bu eserinde şair Abdurrahim Karakoç’la ilgili yazılan şiir ve yazılardan oluşmakta. İkinci kitabı “Göçer bir şehir”. Şairin kendi şiirlerinden oluşmakta… |
|
71
|
|
|
|
“1974’te Ağustos ayında, Çukurova’nın kara yağız sıcağında, Kadirli’nin Topraktepe Köyü’nün kıraç, boz bir tepesinde gözlerini açar ağlayarak Dünyaya, Köyün ağasının son oğlu olarak. |
|
72
|
|
|
|
“...Bütün şiirlerinde ona has bir büyü ve albeni var. Rengi, tadı ve tınısı çok çok özel ve ona özgü olağanüstülüklerle süslü.”
Bilsen BAŞARAN
Köşe Taşı Dergisi, Kasım/Aralık 1998, Londra |
|
73
|
|
|
|
Alan bir yüzey hareketidir. İki boyutludur. Oylum dediğimiz hacim olan eylem boyutu ise, yüzey ve derinlik hareketiyle birlikte olan girişme eyleminin hareketidir. Üç boyutludur.
|
|
74
|
|
|
|
“Kadirli’de Geçmiş yağmura kepenek almak” diye bir deyim vardır. Bu eserdeki yazılar da bu deyime uygun bulunabilir.” diye belirtiyor.
Kitabın yazarı İrfan Can, 1952 yılında Kadirli’de doğmuş. Kendisi “Anam, bilge bir kadındı ve halk kültürünün taşıyıcısıydı. Kendisinden halk hikâyeleri, ağıtlar, Karacaoğlan Şiirleri, mantuvar türküleri dinleyerek büyüdüm. Halk kültürüne ilgimi daha çok anama borçluyum” diyor.
İrfan Can, Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunudur. 1977 yılında öğretmenlik hayatına başladı. |
|
75
|
|
|
|
köşe yazarlığımı yoksa benim adına söylediğim gibi köşe kapmaca yazarlığımı.... |
|
76
|
|
|
|
-Onun gibi tevazu sahibi bir insan kolay kolay şikâyette bulunmaz. Yıllardır buraya gelir giderim, ancak onun sırtındaki kambur pek dikkatimi çekmezdi. Tâ ki şu ana kadar… Evet, düşünüyorum da onun sırtında kambur vardı, hem de iki tane. Ben onun kamburlarına değil, ağzından çıkan hikmet dolu sözlere bakardım. |
|
77
|
|
|
|
Yazmak, okumak, kendini aşmaya çalışmak. Beyinde bilgiden kuleler inşa etmek bir yerde... İnsanın kafasındakileri birileri ile paylaşması, başkalarının da paylaştıklarını okuması bilgi dağarcığının tabi ki zenginleşmesine yardımcı olacaktır... Zaman zaman genç şair arkadaşlarım mesajdan sorarlar bana şiir ve nesir hakkında. Her zaman şunu söylüyorum, her yazdığınız şiir zannetmeyin. On şiir, yirmi şiir okuyun, bir tane iki tane yazın. Her yazdığınızı da yayınlayacaksınız diye bir kural yok. Bekletin şiirleri de nesirleri de kelimeler girsin çıksın demlensin şiir biraz... |
|
78
|
|
|
|
Teslis Sendromu, gerçekten çok ilginç bir çalışma. Kitabı okurken, yazarla birlikte, dinlerin arka bahçelerinde, mahzenlerinde, geziniyorsunuz. Kurban sunma nedir, bu sunuşta gerçek amaç nedir, öğreniyorsunuz. Papaz cüppelerinin, imam sarıklarının altında neler gizli, görüyorsunuz. |
|
79
|
|
|
|
Oyunun geri planında olan hemşire ve hastabakıcı erkek var. Oyunda fazla görevleri yok. Arada bir görünüyorlar. Aralarında bir ilişki olduğu hemen anlaşılıyor. Hemşirenin burada kıyafetiyle dikkatleri çektiğini belirtmeliyim. Güzel bir fiziğe sahip. |
|
80
|
|
|
|
Gönül erleri maddeden ölseler de manen gönüllerde yaşarlar. Çünkü onların davası Allah’ın davasıdır. İlayi kelimetullah davası için nefes alan bu ulu zatlar, dünyayı bir durak olarak görmüşlerdir. Gerçekte dünya cennet hayatını kazanmak ve manevi mertebe elde etmek için bir mekteptir. Bu mektepte ham ruhlar manevi ilimlerin ziyasıyla olgunlaştırılır. Mevlana, ölümü şeb-i arus yani düğün gecesi olarak görecek kadar büyük bir Hak dostudur. Onun şu veciz sözü hayata ve ölüme bakış açısını göstermektedir: “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir”
|
|