Sevmek bir başkasının yaşamını yaşamaktır. -Balzac |
|
||||||||||
|
İnsan sağlığı kadar önemli bir şey var mı diye düşünüyorum böyle zamanlarda. Kanuni Sultan Süleyman’ın: ‘ halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.’ beyti geliyor aklıma. Ağzımın içinde müthiş bir ağrı, ne yediğimden bir tat alıyorum, ne içtiğimden. Konuşma güçlüğü çekiyorum. Sözcükler ağzımın içinde düğümleniyor, her çıkardığım ses acımı daha da fazla artırıyor. Sıkıntının kime faydası olmuş da bana olacak? 14.01.2011 Cuma günü büyük bir acı yaşadık. Her zaman olduğu gibi sabah eşim bıraktı okula. Okulun önünde büyük bir kalabalık…Çevre okullardan öğrenciler de gelmişler. Büyük bir merak ve endişeyle arabadan indim. Sormaz olsaydım. Öğrencilerim Beden Eğitimi öğretmenimiz Gökay Bey’in vefat ettiğini söylediler. Şoktayım. Böyle bir şeye önce inanmak istemiyor insan. Ötelemek isteseniz de acı gerçek okul bahçesinde toplanan kalabalıkla reddedilemez bir gerçeğe dönüşüyor. Tüm gün son görevimizi yapmak için koşuşturmakla geçti. Geriye ise boynu bükük bir eş ve henüz sekiz yaşında tatlı mı tatlı bir kız çocuğu kalmıştı. ‘Gökse’, elinde babasının kalp çerçeve içinde en yakışıklı resmi, olayı kavramaya çalışıyor; konuşulanları dinliyordu. Beni yüreğimden vuran bu tabloydu. Sanki Kuran-ı Kerim dinleyen insanların vecd haliyle öne arkaya sallanıyor, nasıl tepki vermesi gerektiğini anlayamaz bir halde, şaşkın şaşkın çevresine bakınıyordu. Elinden tutup avuçlarımın içine aldım minicik ellerini. İşin en kötü yanı ben de ne yapmam , ne söylemem gerektiğini bilemiyordum. Apartman sakinleri çocuğun içinde bulunduğu durumdan bihaber konusu ölüm olan sohbetlerine devam ediyorlardı. Bazen nutku tutuluyor insanın. Adını soruyorum, kaçıncı sınıfa gittiğini soruyorum. Gülümsemeye çalışıyorum. Hepsine en nazik haliyle cevap veriyor. Aklımca konuşmalardan uzaklaştırmaya çalışıyorum onu. Ne olduysa orada başlıyor ağzımın içindeki acı. Yavaş yavaş diş etlerimin ve damağımın kabarmaya başladığını hissediyorum. Bir çocuğa teselli sunamamak kahrediyor beni. Üstelik Gökay Bey’in her konuşmasından birinin kızı üzerine olduğunu bile bile… Yaşamın acımasızlığı karşısında bir şekilde vücut tepki veriyor. Zayıf anınızı kolluyor ve vuruyor sizi. Kim bilir bu anı yaşayan kaç Gökse var? Kaç Gökse, şu an ağzımın içinde veryansın eden sancılara sebep olan yürek acısına katlanmak zorunda kaldı? Eminim ateş düştüğü yeri yaktı. Bize düşense ateşin sıçradığı yerden bir parça yangına eşlik etmek...Elbette ‘ Mevla neylerse güzel eyler..’ Ancak beni en çok Gökse yaktı….
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilâl Erboyacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |