..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsanlar yalnızca yaşamın amacının mutluluk olmadığını düşünmeye başlayınca, mutluluğa ulaşabilir. -George Orwell
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Hilâl Erboyacı




28 Şubat 2011
Meydan Okuyuş  
Meydan Okuyuş

Hilâl Erboyacı


Yüzünde her zaman anlamaya çalıştığım gizemli bir meydan okuyuş vardı.


:BDCD:


Yüzünde her zaman anlamaya çalıştığım gizemli bir meydan okuyuş vardı. Yaşı kırkla kırk beş arasında olmalıydı. Omuzları, uzunca boyuna rağmen biraz çökmüştü sanki. Soluk benzinin , gergin yüz hatlarının arasından gülümsemeye çalışsa da ışığı çoktan sönmüş gözleri, garip bir karamsarlık veriyordu karşısındaki insana. Ama o meydan okuyuş…Çözemediğim buydu. Neye ve kime meydan okuduğunu anlayabilmek pek mümkün görünmüyordu. Başında rastgele örtüverdiği başörtüsü, hemen her gün değişmeyen entarisi , çorapsız ayaklarında bir terlik; sıradan bir insanın, sıradan çaresizliği izlenimini veriyordu.

Bir kızı vardı. On yedi yaşında güzel bir kız. Kumral, uzun saçları dalgalıydı. O da annesi gibi uzun boylu ve inceydi. Kahverengi gözlerinde henüz ışıltılar sönmemişti. Ancak bir şey olacak da sönüverecekmiş gibi tedirgin ediyordu insanı. Bir yanı çekingen ve ürkek; başka bir yanı konuşmaya , diyalog kurmaya açıktı. Pek ortalıkta görünmese de arada bir karşılaştığınızda annesinin soğukluğunu onda da hisseder, içinizde bir yerler üşürdü. Meslek Lisesinde okumaktan gurur duyduğu o kadar belliydi ki..Bunu her fırsatta dile getirir; okulunun, derslerinin çok iyi olduğundan söz eder, belki de kendince bunu yaşama sebebi kabul ederdi. Annesinin duruşundaki o meydan okuyuş kızında da vardı. Konuşurken çekinirdiniz adeta. Hatta bir gün annesi üst katlardan birinde oturan bir öğretmenden dersleri konusunda yardım istediği için çok bozulmuş, duymazlıktan gelmiş, hiçbir şey söylemeden uzaklaşmıştı oradan. Annesi çaresiz susmak zorunda kalmış, bir daha da böyle bir şey teklif etmeye çekinmişti. Anlaşılan oydu ki dersleri hiç de anlattığı gibi parlak değildi.

Evin erkeği ise hiç görünmezdi. Arada bir uğrardı evine. Mermer işçiliği yaptığı söyleniyordu. O da kadınla hemen hemen aynı yaşlardaydı. Zayıf bir bedeni, arkasına topladığı uzun saçları vardı. Çok alışılmış olmadığı için tuhaf geliyordu herkese ama o hayatından memnundu. Başkalarının ne düşündüğüyle hiç ilgilenmemişti. Yaşamak için her şeye razı olabilecek bir insan profili sergiliyordu ki bu, çoğu insanı kızdırabilir hatta çileden bile çıkartabilirdi. İnsan bu kadar nasıl rahat ve umarsız olur anlayabilmek zordu. Evine uğradığı istisna günlerde elinde bir poşet ya da içi dolu bir erzak çantasıyla geldiği görülmemişti. Yüzü, yılların çizgilerini çok derin bir şekilde taşıyor; adeta ona nispet, yaşadığı umarsız hayatı belgeliyordu.

İki senedir evin ne kirasını ne de aidatını verebilmişlerdi. Elektrik , su parası gibi zaruri ihtiyaçları hep ev sahibinin cebinden gider, ne yiyip ne içtiklerini kimse bilmezdi. Birkaç kez komşuları yardım için bir araya gelmiş, ihtiyaçlarını karşılamak için güçlerinin yettiğince yardımcı olmaya çalışmışlardı. Vicdanlarını rahatlatıp, yardım etmenin iç huzuruyla dopdoluyken aldıkları cevap karşısında donup kalmışlar, bir daha da yardım edecek cesareti bulamamışlardı. Kadın, bu yardımları ihtiyaç sahibi olan başka insanlara yapmalarını, kendilerinin ihtiyacı olmadığını söylemiş; belki de insanların attığı önemli bir adıma ilk darbeyi vurmuştu. Ah, o meydan okuyuş!…Tüm insanları uzaklaştırmıştı çevrelerinden.

Bu eve taşınmadan önce çalışıyormuş kadın. En azından karınlarını doyuracak kadar bir para kazanıyormuş. Ancak kocasının esrara olan bağımlılığı, alkol tutkusu onu da bezdirmiş canından; huzursuzluğu, çalışma isteği duyamaması, sık sık hastalanması rahatsız etmiş patronlarını. Bıraktırmışlar işi. İş yerinin kapanacağını söylemişler ona. O günden bu yana da çalışmak için hiç gayret göstermemiş. Bu anlattıklarımın hiçbiri birinci ağızdan değil elbette. Sadece dedikodu.

Ev sahibinin insancıl tavrı, kiracıları üzerinde babacan, yardımsever bir anlayış sergilemesi belki de onlar için çok büyük bir şanstı. Vehbi Bey, oldukça varlıklıydı. Altı yüzü aşkın evi, pek çok dükkanı, arsalarıyla yörenin sayılı isimlerinden biriydi. Bugüne kadar sebepsiz yere ne bir kiracısını çıkarmış ne de rahatsız etmişti. Elinden geldiği kadar yoksullara yardım eder, gelecek vadeden gençlerin okumaları için maddi ve manevi yönden destek olur; içten, doğal konuşmalarıyla herkesin kalbini kazanır, herkes tarafından çok sevilirdi. Uzun yıllar siyasetle uğraşmış, ülkesine yararlı olabilmek için çaba sarf etmişti. Ancak her şeyin bir sınırı vardı. İki yıl az bir zaman değildi. Canına tak ettiği bir gün sitenin kapısının önünde karşılaştı Sami Efendi’yle Vehbi Bey. Fırsat bu fırsattı. Selamlaşma faslından sonra hemen konuya girdi. Sesi sert ve ürkütücüydü.

-     Hayırdır,Sami Efendi sen buraların yolunu bilir miydin?
-     Ben…İşten güçten fırsat bulup…
-     Tamam…Tamam…Konuyu uzatmaya gerek yok. İki yıldır ne ev kirası verdin ne de diğerlerini.
( Buraya yazamayacağım bir küfür savurdu hem de en okkalısından.) Ya birikmiş hesapları öde ya da çık evimden.

Kadın içeride soğuk terler dökerek dinliyordu konuşmayı. Konuşmaları daha rahat duyabilmek için balkon kapısını açtı yavaşça. Genç Kız annesine ‘Neler oluyor?’ işareti yaptı mimikleriyle. Kadın parmağını dudaklarına götürüp ‘Sus!’ dedi. Allak bullaktı ne düşüneceğini bilemedi. Rengi daha bir atmış, bacakları tir tir titriyordu. Buradan da çıkarlarsa nereye gideceklerdi? Kim kirasını vermeden, elektrik , suyun parası vermeden bir iki yıl daha oturturdu evinde? Düşüncelerini Vehbi Bey’in sert sesi bozdu.

-     Arkadaş, bir şey söyle. Böyle susmakla nereye kadar? Sen ne yapıyorsun bakalım kazandığın parayı? Karını, çoluğunu çocuğunu da mı düşünmüyorsun? Kim karşılayacak bu zavallı insanların geçimini?
-     Çok mu merak ediyorsun? dedi adam. Çıkmıyorum bir yere. Al hanımı da kızı da tepe tepe kullan!...

Neye uğradığını şaşırmıştı Vehbi Bey, elinden bir kaza çıkacaktı; ancak toparlandı.
-     Senin suratına tükürmek vardı ya! Dedi. Değmez!…

Kadının yüzünde yine tuhaf bir meydan okuyuş vardı. Kadere mi, kocasına mı, insanlara mı? Bilinmez….


27.02.11

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Teşekkürler..
Gönderen: Hilâl Erboyacı / , Türkiye
1 Mart 2011
Çok sağolun Değerli Ömer Faruk Bey. Çok saygım selamlarımla...

:: ..
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
28 Şubat 2011
Güzeldi, akıcıydı. Zevkle okudum. Teşekkür ederim. Saygılarımla.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumcu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Elini Uzatsa Elime Değecekti
Bir Kadın
Ne Saçma Hayal (!)
Yeter ki Çocuklarımız Mutlu Olsun
Beyaz Asil Bir Renktir
Kadere Bak!

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
... ve Kederi de Yaşamalısın
İşte Gidiyorsun
Ruh Eşim
Hani Benim Gençliğim Anne
Gökse
Bir Rejim Denemesi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Har Elinden [Şiir]
Kutsi ve Asi [Şiir]
Erteledik [Şiir]
Orantısız Güç [Şiir]
Yirmi Birinci Asra Hicviye [Şiir]
Nerede Ölmeden Önce Ölüm [Şiir]
Çanakkale'de Zafer Muştulanmıştı [Şiir]
Sessiz Kahramanlarımız [Şiir]
Yapay Tanrılar [Şiir]
Üç Çocuk / Üç Can [Şiir]


Hilâl Erboyacı kimdir?

Yaşam söz üzerine kurulmuş. Yazı sözü kalıcı kılmış. Bir Edebiyat neferi olarak seksenli yıllarda başladığım serüvenime bir iz bırakmak ve geleceğe katkıda bulunmak üzere çıktım. . Bir hoş sada bırakabilirsem ne mutlu. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Türk şiirinin tüm isimlerinden etkilenmiş olmam mümkün..


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hilâl Erboyacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.