..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yerler > osman demircan




30 Aralık 2010
Bir 58 K Cinneti  
osman demircan
Saat on onbir suları. Evimdeyim. Eşim, açılan kapıdan sel sularının getirdiği bir yaprak gibi yanıma süzüldü. Kupkuru ve sopsoluktu. Şaşkınlıkla kendisine bakarken, gözlerimin içine bakarak babamın öldüğünü söyledi. Şaka sandım önce. Dudaklarımdan şaka bu diye hüzünlü bir ifade çıktı. Babamın hastalığını hatırlatınca, öldüğüne inandım. Üzerimdeki şoku atlatır atlatmaz, doğruldum. Dizlerimin birbirine kenetlendiğini hissettim.


:AFAH:
Saat on onbir suları. Evimdeyim. Eşim, açılan kapıdan sel sularının getirdiği bir yaprak gibi yanıma süzüldü. Kupkuru ve sopsoluktu. Şaşkınlıkla kendisine bakarken, gözlerimin içine bakarak babamın öldüğünü söyledi. Şaka sandım önce. Dudaklarımdan şaka bu diye hüzünlü bir ifade çıktı. Babamın hastalığını hatırlatınca, öldüğüne inandım. Üzerimdeki şoku atlatır atlatmaz, doğruldum. Dizlerimin birbirine kenetlendiğini hissettim. Adım atacak gücüm yoktu. Eşimin yardımıyla lavaboya kadar gittim. Kustum. Ardından yüzümü yıkadım, tekrar kalktığım yere gidip oturdum. Çocuklar, soluk benizleriyle yanımda durdular. İkisinin de saçlarını okşadım. Hadi kalkın hazırlanın dedim. Eşim ve çocuklarım verilen komut üzerine hazırlanmaya başladılar. Bense bir kaplumbağa hızıyla hareket ederek, giyindim. Bavulları hazırlarken, beremi, kaşkolumu ve montumu bavula koyuyordum. Eşim beni uyardı. Ne yapıyorsun mayıs ayındayız, aralıkta değiliz dedi. Kendime geldim. Bunun üzerine yazlık kıfafetlerimi giyerek ve bir kısmını bavula koyarak çıktım. Kız kardeşim ve eniştemle buluşacağımız öğretmen evine doğru hareket ettik. Arabaya bineceğimiz esnada, eşim evdeyken kızkardeşimi ve eniştemi aradığını ve onları beklememiz gerektiğini söyledi. Öğretmen evinde arabamızı bırakarak, eniştemin getirdiği bir minübüse bindik. Yarım saat bekledikten sonra kızkardeşim ve eniştem yanlarında kızlarını da alarak geldiler. Arabamız siyah renkte, minibüs tarzı bir arabaydı. Benim iki oğlum, kızkardeşimin bir kızıyla beraber, çoluk çocuk arabaya doluştuk. Direksiyona ben geçtim, eniştem de yanımda oturdu. Sırayla arabayı kullanacaktık. Yorulan kenara çekilecekti. Yolumuz uzundu. Adıyaman'a kadar gidecektik. Trabzon istikametine doğru gitmeye başladık. Yolun bir kenarında deniz, bir yanında fındık bahçeleri vardı. Arabanın penceresinden deniz kokusu arabanın içinde dolarken, sonsuz bir uykuya gider gibiydik. Hava güneşli, yüreğimiz üzüntülüydü. Babamın öldüğüne inanamıyordum. Hepimiz cenazenin biz görmeden toprağa verilmesine, çok üzüldük. Kızkardeşimin kızı Elvan, Maçka'ya saptığımız yolda mızmızlanmaya başladı. Zigana geçine kadar üç büyük havluyu kusarak perişan etti. Ben, babamı kaybettiğime üzülürken, gözümün öününde yeğenimin ölümüne şahit olmaktan korktum. Tekrar geri dönerek, çocuğu Rize'deki doktoruna gösterelim dedim. Bu fikrimi uygun bulmadılar. Bir müddet bu şekilde yola devam ettik; ama çocuğun durumu gittikçe kötüleşti. Önümüzdeki ilk durakta hastahaneye uğramaya karar verdik. Refahiye'ye yaklaştığımız da ise iyice benzi solmuştu. Kızkardeşim mola vermemizi en yakın sağlık kuruluşuna başvurmamızı istedi. Elvan, gerçekten çok kötü durumdaydı. Refahiye'ye ulaşır ulaşmaz hastaneye gittik. Çocuğu acile götürdüğümüzde doktor çocuğun müşahadede kalmasını istedi. Adıyaman'da cenazemiz olduğunu söylememiz kar etmedi. Elvan'ı müşahadede yatırmak zorunda kaldık. Serumlarının bitmesini beklemeye başladık. Elvan yatakta kendinden geçmiş bir vaziyette yatmaktaydı. Kızkardeşim ve eşim yanında kaldı; biz ise çocuklarla beraber dışarı çıktık. Eniştem de iyi görünmüyordu. Daha yolun başında havlu atmıştık. Yenilmiştik yolculuğun eziyetine. Kocaman adamlardık; ama küçük bir dal gibi ağaçtan koparcasına yollara düşmüştük. Yıllarca emek vererek olgunlaştırdığımız tüm sabır meyvelerimizden şimdi kurtçuklar çıkmak üzereydi. Yolculuk bizi kırıp geçirmişti. Hastahanenin kapısında eniştemle ve çocuklarla beklerken, elindeki poşette bir kene olan orta yaşlı bir adam geldi. Keneyi çocuğunun vücudundan çıkardığını söyledi. Adama şaşkınlık içinde baktıktan sonra, gözlerim fal taşı kadar açılarak eniştemin gözleriyle buluştu. Eniştem cin çarpmış gibi şekilden şekile girdi. Şekli o kadar bozuldu ki, onun bir çocuğun elinden yapılma yamru yumru çamur heykel olduğu sanılırdı. Elvan'ı hastahaneden kaçırarak, yola koyulduk; ama Elvan hala kendinden geçmiş bir vaziyette yatıyordu. Çok yorulmuştuk, bitkindik, açtık. Refahiye'nin çıkışındaki bir lokantada yemek yemeye karar verdik. Yedikten sonra tekrar yola devam ettik. Yolculuğumuzun daha ilk dakikalarında ben, bir ağrı kesiciyle, tansiyon ilacımı aldım. Eniştem de başının ağrıdığını kendisine de bir ağrı kesici vermemi istedi. İlaçlar alındı, uyuyan uyumaya devam etti. Yola bir süre bu şekilde devam ettik. Bir müddet sonra eniştem bağırarak, gözlerinin seyirdiğini, önünü göremeyecek bir durumda olduğunu ve sol kolunun tamamen tutulduğunu söyledi. Arabanın iç ışığını yakarak, eniştemin gözlerine bakınca kıpkırmızı olduklarını gördük. Bunun üzerine direksiyona ben geçtim. Gözünün ve sol kolunun bu hale nasıl geldiğini anlamaya çalışıyorduk. İmranlı ilçesine geldiğimizi fark ettik. Devlet hastahanesine gitmeye karar verdik. Devlet hastahanesinin kapısındayken, ben ve eniştem yukarı çıktık. On beş yirmi dakika sonra, geri geldim. Eniştemin müşahadeye alındığını, kalp ritminin bozulduğunu ve tansiyonunun yükseldiğini söyledim. Herkes arabadaydı, gecenin on ikisiydi, çocuklar uyuyordu. Kızkardeşim çok şaşırdı. Daha başımıza ne gelecek Allah'ım dedi. Cenazeye giderken, biz de mi ölmeye mi gidiyoruz diyerek baygınlık geçirdi. Kızkardeşimi ayıltmaya çalıştık. Biraz kendine gelince, eniştemin durumunun ağır olmadığını söyledim. Ben herkesi arabada bırakarak, eniştemin yanına gittim. Eniştem müşahadede bir enkaz gibi yatıyordu. Müşahade odası iki kişilikti. Diğer yatak boştu. O yatağa uzanıp, ölürcesine uyumak istedim. Uyusam ne zaman uyanırdım kim bilebirdi? Aradan çok zaman geçmemişti ki, kenenin ısırmış olduğu bir hastayı getirip, yan yatağa yatırdılar. Hemşire korkmamız gerektiğini söylerken, bir yandan da, eniştemin tansiyonuna bakmaktaydı. Hemşire odadan ayrılır ayrılmaz, baygın olan eniştemi ayağa dikerek aslan görmüş ceylanlar gibi oradan kaçtık. Yaptığımız yenilir yutulur bir şey değildi. Biz bunu düşünemeyecek kadar, korkmuştuk. Acı ya kaçırırdı ya da yakalayıp düşürürdü. Biz yine yollara düşmüştük. Yollar ise, bir eğilip bir bükülüyordu. Hem arabanın hem de yolculuğun darlığından yüreğimizi sıkıntı basmıştı. Ne gökyüzündeki yıldızlar ne de yol kenarındaki karanlık dolu tarlalar bize bir genişlik veriyordu. Sanki gecenin karanlığı bizi emiyordu. İçimiz dışımız kararmıştı. Az ileride bir mola yerine rastladık. Orada çaylarımızı yudumlarken gecenin iki buçuğunda, bize Sivas merkezinden Malatya istikametine giden yolun kapalı olduğunu söylediler. Ben de başka bir yol var mı yok mu diye sordum. Bunun üzerine on beş kilometrelik Yıldızeli yolundan Bedirli köyü istikametine gidersek Malatya yoluna çıkacağımızı belirttiler. Bir an önce yola çıkarak Adıyaman'a varmak istediğimizden hemen yola çıktık. Tarlada bir yol... Hava karanlık... Her yol alışımızda karşımıza önü beyaz, arkası kırmızı bir kamyon çıktı. İlk kamyonun plakasını far ışıklarıyla gördük, 58 K ... Biraz daha ilerleyince aynı kamyonu gördük, yine plakası 58 K ... Az daha ilerleyince yine aynı kamyon, önü beyaz, arkası kırmızı ve pilakası 58 K... Eşim cinlerin karşımıza kamyon suretinde çıktığını söyledi. Hepimizde bir korku başladı. Bildiğimiz tüm dualarını okuduk. Yine karşımızda aynı kamyon ve pilakası da aynı. Çıldırmak üzereydik. Bir daha kamyona rastlarsak, arabayı durdurup ne olduğuna bakmaya karar verdim ama jandarmayı da aramayı ihmal etmedim. Telefondaki sese bulunduğumuz yeri söyledim. Gelemeyeceklerini söylediler. Yapacak tek bir şey kalmıştı. Bir kamyonu durmak... Bir kamyonun daha geldiğini görünce arabayı durdum. Eniştemle beraber kamyonun önene çıktık. Durdu. Şoför camı az arayarak, bize hayırdır dedi. Yabancı olduğumuzu ve hep aynı kamyona rastladığımızı, ardından da Adıyaman'a gitmek istediğimizi söyledik. Doğru yolda olduğumuzu, kamyonların şirket arabası olduğu için aynı renge ve plakaya sahip bulunduklarını söyledi. İçimiz rahatladı. Kamyon şoförüne teşekkür ettik. Tekrar yola koyulduk. Evimize geldiğimizde, cenazemiz olmasına rağmen hep aynı ifadeyi tekrarladım. Önü beyaz, arkası kırmızı 58 K...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yerler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Nerdesiniz Gurbet Kuşları
Bir Şehrin Hiç Olmaman Gereken Yerindeyim
Yılbaşının Talihsiz Kuşu Güvercin
Rize

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sevgili Seninle Sevişmek Ne Güzel
Varlığım Bir Okyanus
Şimdi Sen Sus, İnsanlar Sussun
Yüreğimi Korkak Büyütmedim
Beylik Laflar Etmekle Olmuyor Dostum
Ah Angelina
Sen Benim En Büyük Hatamsın
Frezya
Çam Ormanı
Ey Sevgili Senin Aradığın Benim

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
En Ateşli Anımda Gel Yanıma [Şiir]
Öperek Beni Öldür [Şiir]
Cayır Cayır [Şiir]
Kar Yangınları [Şiir]
Söyle Neden Konuşmuyorsun [Şiir]
Kefenden Çiçekli Elbise [Şiir]
Gözlerim Kan Davalıdır Her Geceye [Şiir]
Martı Beyazı [Şiir]
Gül Şarabı [Şiir]
Varlığın Sevda Yokluğun Fırtına [Şiir]


osman demircan kimdir?

Yüreğimin ve beynimin tavanında buluyorum, tozlu mısraları. Aklım bir çatı katı. Gözlerim yıldızlarla dolduğunda, bakışlarımın ışıltısı vurur satırlara. İşte o zaman, şiirler bir Samanyolu olur. Mehtaplı gecelerimi vururum gözyaşlarımla biriktirdiğim göllere. Her mısra bir dal gibi düşer, şiir denizlerine. Kızıl bir duyguya boğulurum o an. Akarım ellerinize.

Etkilendiği Yazarlar:
Herkes


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © osman demircan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.