Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon |
|
||||||||||
|
KORUYUCU MELEK En güzel kıyafetlerini giydirmişti annesi Nihat’a ve ablası Ayşegül’e. “Şimdi babanız gelir, acele edin çocuklar ayakkabılarınızı giyin” diye seslendi annesi. “Tamam, anne biz hazırız” dedi Ayşegül. O sırada Nihat elindeki küçük maket uçağı ile oynamakla meşguldü, havada kavisler çiziyordu yaşarmış gibi. “İniyoruz çocuklar babanız geldi.” Koşarak iniyordu Nihat apartmandan, maket uçağı ile beraber. Koştu ve babasına sarıldı. “Benim uçağım senin arabanı geçer değimli baba” dedi. “Geçer oğlum geçer, ama bende uçak alırsam görürsün sen” dedi ve burnuna dokundu. 6 saatlik yolları vardı ve Aslan Bey acele ediyordu. Ve gayet seri bir şekilde kullanıyordu arabayı deniz manzaralı bir yola girmişlerdi. “İşte deniz böyle” dedi annesi Nihat’a. Nihat ilk defa deniz görüyordu. Bu denizin sahibi ne kadar zengin diye düşündü. Benim babam dan da zengindir. Aslan Bey geç kalmışlığın telaşı ile gaza biraz daha fazla asılıyordu. Bundan Nihat büyük keyif alıyordu. “Şu arabayı da geç baba” diye bağırıyordu. Ve babası da geçiyordu bir bir arabaları. Vardıkları sırada düğün çoktan başlamıştı. Aslan Bey’in gelmesi ile ayağa kalktı pek çok insan, babamdan korkuyorlar diye düşündü Nihat. 3 çocuk aynı anda sünnet oluyordu ve bu sünnet düğünün masrafları Aslan Bey tarafından karşılanıyordu. Annesi “sende sünnet olacaksın bir gün bu çocuklar gibi seninde elbisen olacak” dedi Nihat’a. Nihat çok sevindi bu duruma ve kalktı annesini öptü. “Hemen alalım mı anne kıyafetleri” dedi. “Eve gidince babana deriz baban alır oğlum” Bunla mutlu olmuştu Nihat. Aslan Bey, Eşi Handan Hanım, Nihat ve kızı Ayşegül, sünnet olan çocuklara hediyeler verdiler ayrı ayrı. Ve düğün bitti. Çocukların anne ve babaları dualar ve teşekkürlerle uğurladılar Aslan Beyi ve ailesini. Geri dönüş başlamıştı. Babası yine acele ile arabayı kullanıyordu anne ön koltukta. Nihat ile ablası ise, arabanın arka koltuğundaydılar. Nihat uçağı ile babasını geçtiğini hayal ediyordu, “sen beni geçemezsin baba bu uçak çok hızlı baba” dedi. “Tabiî ki geçemem ben seni oğlum ama bende uçak alacağım sizi havada uçuracağım o zamanda sen de beni geçemeyeceksin.” “Baba dondurma alır mısın?” “Tamam, alırım oğlum ama biraz beklemen gerekli” “Tamam, baba beklerim” dedi, ama bir müddet sonra Nihat yolculuğun sıkıntısına dayanamamış uykunun kollarına bırakmıştı kendisini. Güümm diye kulakları sağır eden bir ses geldi, Nihat ürperti ile gözlerini açtığında arabanın havada uçtuğunu gördü. O küçücük zaman diliminde “babam doğru söylüyormuş uçuyoruz” diye düşündü. ----------------0------------------ Nihat gözlerini hastanede açtı, ama görebildiği bir şey yoktu, “anne çok acıyo” dedi, kolunu tutarak. Ama kolunu göremiyordu. “Neren acıyo yavrum” dedi yumuşak ve titrek bir ses. “Kolum babaanne” dedi Nihat. “Hemşire ablalar şimdi gelirler ağrını dindirirler yavrum” dedi babaanne. “Neden bir şey görmüyorum babaanne” “İçerisi karanlık yavrum” “Işığı açsana babaanne” Babaanne, gözyaşlarını siliyordu. Ne desindi şimdi. Senin gözlerin görmüyor demek 5 yaşındaki bir çocuğa nasıl anlatılabilirdi. “Açacağım yavrum biraz bekle” dedi. “Babaanne, babam nerde?” “Babanın biraz işi varmış oğlum annenle beraber gittiler.” “Ara hemen gelsinler babaanne” dedi Nihat ağlayarak. “Babam gelsin hızlıca gelsin babaanne, babam arabayı uçurarak sürüyor babaanne hemen gelir ararsan.” “Tamam, oğlum birazdan arayacağım Nihat seni istiyor babası hemen gel diyeceğim, ağlama sen tamam mı?” “Tamam” dedi ağlayarak. “Gelirken bana dondurma getirmeyi de unutmasın babaanne” “Tamam, yavrum söylerim sana dondurma da alır.” Ve sorular devam etti. “Ayşegül de mi gitti babaanne?” “Evet, yavrum Ayşegül ablanda gitti annenlerle beraber,” “Ama keşke giden onlar değil de ben olsaydım bu yavrucak bu acıya nasıl dayanacak, nasıl anlatacağım ben şimdi ölümü,” diye düşünerek ağlıyordu babaanne. “ Babaanne ışığı neden hala yakmadın ben hiçbir şey göremiyorum.” “yakacağım yavrum bekle biraz” “Babaanne babam nerde kaldı.” “birazdan gelecek oğlum” “Ben annemi istiyorum” Dilekler ve istekler bitmiyordu ve de hiç bitmeyecekti. Babaanne çaresizdi, Nihat soruların arkasını kesmiyordu. “babaanne, babam nerde” Sorular yerini uzun ağlamalara bırakmıştı, “baba, baba” diyerek hıçkırıklarda boğuluyor. Arada “çok ağrıyor” iniltisi takip ediyordu. Kader koyucu, Nihat’ın yalnız kalmasını daha uygun bulmuştu. Bundan sonraki hayatında Nihat’a, koruyucu melek olma görevi babaanneye bırakılmıştı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Halil Bıçakçı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |