..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Şiir, seçmek ve gizlemek sanatıdır. -Chateaubriand
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Varoluşçuluk > Mudi Beya




25 Ekim 2009
Kriz Ortamında Ekonomik Garantili Konuk Ağırlama Önerileri  
Mudi Beya
Dumanı üstünde susamlı, çörekotlu güzelim ekmeklerden yayılan kokular konukların aklını başından alacaktır. Oraya karakol da kursanız, konuklarınızı kuru ekmek yemekten alıkoyamazsınız. Ama, yanılıp şaşıp da, masayı değme yemeklerle donattığınız halde, ekmekleri masaya koymamış olsaydınız, yemeklere kimse banmazdı… Zira, ekmek bizim soframızın ana direğidir. O nedenle, soframızdaki katıklar her geçen gün azaldığına aldırmayız. Peki, ekmeğimize el uzatıldığı zaman öyle mi? Ekmeğimle oynayanın hayatıyla oynarım, demez miyiz, ekmeğimize dokunulduğu zaman?


:BEFE:
Kriz Ortamında Ekonomik Garantili Konuk Ağırlama önerileri
Bize değerdi, değmezdi; bizi etkilerdi, etkilemezdi derken, kabak gene kıtı kıtına geçinmenin derdinde olan geniş halk yığınlarının başında patladı!... Hatta, krizi fırsata dönüştürmek gibi, düşünceler icat ederek kamuoyu ile dalga geçenler, kendi yandaşları ile birlikte krizden kazançlı çıktılar!... En ziyade müsamahaya mazhar olan zamane medyası, bu işte dibine kadar kullanıldı!...
Kriz üstüne yapılmakta olan üfürmeler, gündemde tutulan önlem paketleri, Uluslararası Para Fonu’na karşı dümenden diklenmeler doğallıkla fos çıktı. Kriz, her geçen gün biraz daha bunalan insan kümelerinin ümüğünü adamakıllı sıktı. İşte, bu insan kümelerinin önüne kömür, bulgur ve makarna torbaları atılarak birbirlerine düşmelerinin sağlanması, iktidar önde gidenlerinin yeni bir keşfi olarak tam da bu noktada uygulamaya kondu. Uygulamaya konmakla kalmadı, “ Sadaka kültürü bizde vardır” diye savunularak yerel seçim kazanmanın aracı olarak da tarihe geçti.
Televizyon kanallarında öteden beri tanık olduğumuz yarışma faciasının yeni bir boyut kazanması da bu noktada oldu; art arda yemek yarışmaları başladı…Bu yarışmalarda alabildiğine savurganlık, görgüsüzlük, yemeğe ve emeğe saygısızlık, iki yüzlülük, dedi kodu gibi pespayelikler sergilenirken; masa düzeni, sunum, yemek adabı gibi konularda da görgü kurallarından söz edilmektedir. Çok kötü örnek olma dışında bir işe yaramayan bu yarışmanın katılımcıları, öğretilmişçesine ‘ nasıl edip de kriz ortamından kazançlı çıkarım, diye kendilerini paralayarak ödülü almaya çalışıyorlar, ister istemez. Ancak, bu tür yemek yarışmalarına ilişkin düşüncelerimi diğer insanlarla paylaşmak isteğiyle ben de bir yarışmaya katılmak için pusuda bekliyorum açıkçası.Yarışma faciaları ile ilgili şimdilik bu kadar…
Asıl anlatmaya çalışacağım konu, kriz nedeniyle çoğumuzun askıya almış olduğu konuk kabul etmeyle ilgili… Ben denedim ve başardım. Artık, kriz var diye, konuk ağırlamayı ertelemek gibi bir düşünce taşımıyorum. Gelenler,’ hoş gelmiş, sefalar getirmiş, efendim!
Yalnız bir-iki noktaya değinmekte yarar var: Birincisi; konuklarınız geldikten sonra masada yerlerini almaya yakın sıcacık, susamlı, çörekotlu birkaç çeşit ekmekten fazlaca aldırma olanağınız varsa, yüzde yüze yakın garantili sonuç alacağınızı söylemek istiyorum. İkincisi, ve daha da önemlisi; gelenler içinden gözünüze batan etli butlu birilerini, ‘ sizlerin iyiliği için, diyerek ekmek almaya yollayabilirseniz başardınız demektir. Ekmek paraları sizden çıkacak elbette. Aksini asla kabul etmeyin. Diyelim ki, ekmek yollamaya uygun etli butlu birileri yok, ya da size göre, ortam buna uygun değil. Öyleyse, aralarından en genç olanları seçerek bu işte kullanmaya bakın. Genellemeden söylemek gerekirse, gençlerin çoğunluğu, ceplerine konan harçlığın büyük bir bölümünü kontur, internet ve sigaraya yatırdıkları için bu konuda antrenmanlı sayılırlar. Üçüncü ve son nokta da; ev sahibi olarak hane halkınızın bu işin gereğince üstesinden gelebilmesi için, ( Neme lâzım! Örgütlü demeyeyim de ) iyi organize olması gerekir. Yani, iş bölümü, eşgüdüm, koordinasyon, kaş göz oynatma gibi…
Diyelim ki, size gelecek olanları aşağı yukarı biliyorsunuz, değil mi. Baştan söyleyeyim; kredi kartınızda henüz kullanmadığınız bir limit varsa, ona göz dikmenize gerek yok. Ne olur, ne olmaz, diye köşede bucakta üç-beş kuruşunuz varsa ona da dokunmayın. Bir yakınınızda ve ya komşunuzda kullanımınıza hazır her hangi bir kredi neyin kalmışsa, bırakın orada kalsın….Sözün özü, eldekiler ve evdekilerle denenmiş ve sonuç alınmış yöntemi uygularsanız, bunların hiç birisine gerek kalmayacak. Tecrübe ile sabittir. Eldekiler ve evdekiler, demekle; uygulamada ortaya çıkacak olumsuzluklara karşın zeytin, peynir, belki bir çeşit çorba, pilav, salata gibi sizleri zora sokmayacak yiyecekleri bulundurmanızın gerekliliği amaçlandı.
Bekliyordunuz, işte kapınızın zili de çaldı. Kapıyı açtınız. İlk iş sayılarına bakın, çaktırmadan. Yapılan hazırlık uyarınca evinizin en uygun yerine buyur ettiniz mi? Varsayalım ki, aynen öyle oldu. Konuklar, oturur oturmaz esaslı bir jest yapmanın tam zamanıdır bence. Nasıl yapacağınızı biliyor musunuz? Sözü şu şekilde yuvarlayabilirsiniz: “ Aranızda tok falan gelen varsa güceniriz valla! Kriz demedik, o kadar yemek hazırladık, yemezseniz buzdolabında yer açamayız alimallah!” Sözün bu şekilde yuvarlanmasından sonra, ortaya çıkan tepkilerin doğru algılanarak değerlendirilmesi çok önemlidir. Örneğin, gelen tepkilere göre, konukların sofraya konuşlandırılarak ekmek servisinin yapılması ve ya işin biraz ağırdan alınmasının gerekliliği gibi…Bu arada eşinizle anlaştığınız üzere, mutfaktan kap kacak sesleri de konukların kulağına kadar ulaşabildiyse, işler yolunda demektir. Gözlediğiniz tepkilere göre, plânınızı uygulamaya koyabilirsiniz.
Ekmeğe her kimleri göndermişseniz, aç gittikleri fırından belirli doygunlukla gelecekleri kesindir. Sizi rahatlatacak ilk adım böylelikle atılmış oldu mu? Kalan ekmekler, elinize tutuşturulunca masanın ortasına özensizce koyun. Özensizce koyun ki, biraz dağılmış olsun ekmekler… Tam bu sırada, mutfaktaki eşinize çıkışır gibi, “Hanım!... Hanım!... Yemekler daha hazır değil mi? ” diye seslenin. Ve eşinizden yanıt beklemeden, mutfağa seğirtin!

Dumanı üstünde susamlı, çörekotlu güzelim ekmeklerden yayılan kokular konukların aklını başından alacaktır. Oraya karakol da kursanız, konuklarınızı kuru ekmek yemekten alıkoyamazsınız. Ama, yanılıp şaşıp da, masayı değme yemeklerle donattığınız halde, ekmekleri masaya koymamış olsaydınız, yemeklere kimse banmazdı… Zira, ekmek bizim soframızın ana direğidir. O nedenle, soframızdaki katıklar her geçen gün azaldığına aldırmayız. Peki, ekmeğimize el uzatıldığı zaman öyle mi? Ekmeğimle oynayanın hayatıyla oynarım, demez miyiz, ekmeğimize dokunulduğu zaman?
Aradan kaç dakika geçti bilmiyoruz… Bilinen tek şey, kuru ekmekle de olsa, karınlar biraz doyunca doygunluk hissinin bir takım sinyallerle beyne ulaştırıldığıdır.Yemek öncesi yapılan atıştırmaların, yemek masasında iştahı kestiği de yaşayarak denenmiştir. Bütün mesele, bunların gerçekleşebilmesi için, aradan on, on beş dakika geçmesinden ibarettir.
Hazır mutfağa gitmişken bu sırada sıcak ve acırak birer kase çorbanın masaya gelmesini sağlamışsanız işi, tamamına yakın bitirdiniz demektir! Sıcak çorba çok ekmek yedirir… Çorbanın acı olması da başka bir nedendir, çok ekmek tüketmek için…Kriz, öngörülen süreden uzun sürebilir. Bu işleri öğrenmemiz gerek!...
Söz, çok ekmek tüketmekten açılınca, bir anımı da paylaşmadan geçmek istemedim:
Adı galiba, Hünkâr Lokantasıydı… Bir gün bir arkadaşımla kapıdan içeri girmiş bulunduk... Masalarda karşılıklı yemek yemekte olanlar, aralarındaki ekmek dilimi dizilmiş sepetler nedeniyle birbirlerini göremiyorlardı… Arkadaşımla oturduk bir masaya… Sorup etmeden masamıza kuru fasulye ve bulgur pilavı getirdiler. Şaşkınlıkla, ‘ Bu nedir, diye soracak oldum. Daha sormadan, ‘ Bizim müşteriler, bu civardaki atölyelerde çalışan genç işçilerdir, dedi. Ve ekledi: ‘ Yanlış yere geldiniz; isterseniz, fasulye- pilav yemek zorunda değilsiniz.…Başka bir yemek de bulunmaz bizde… Arkadaşım atıldı: “ Hayır! Biz ikimiz de kuru fasulye, pilavı çok severiz ”
Yemeğimizi yerken, arada dolaşan bir görevli delikanlıya sormadan edemedim:
- Genç işçiler, yemek yerken birbirlerini görememekten ve konuşamamaktan rahatsız olmuyorlar mı?” Görevli delikanlı:
- Onların gözü ekmekten başka bir şeyi görmek istemez! Her biri, bir kuru ve pilavla ikişer ekmek yerler. Sepette dizili ekmek dilimleri azalıp da birbirlerini görmeye başlamadan bizim ekmek takviyesi yapmamız hoşlarına bile gider, dedi.
Çevresinde, ‘Bilge Dede, diye bilinen yaşlı bir adam bir gün gene kitap okumaktaymış. Kitapta öyle bir yere gelmiş ki, o sayfalar, uzun sakalı olanların aklının kısa olacağı üstüneymiş. Bilge Dede’ nin de sakalı uzunmuş. Adamın bir canı sıkılmış! Bir canı sıkılmış! Sonunda dayanamamış ve ‘ kitap bitmeden, ben bu işi bitireyim, diye düşünerek sakalını kısaltmaya karar vermiş. Peki ne mi yapmış? Anlatayım:
İlkin, çaktığı kibrit sağ elinde olduğu halde, sol eliyle de sakalını ucunu avuçladığı gibi yanmakta olan kibritle sakalının uçlarını yakmaya kalkmış. Sakal tutuşmuş ama, ateş elini de yaktığı için elini kurtarma derdine düşmemiş mi? Elini salalından çekince sakal tümden ütülmekle kalmamış, adamın yüzü de yanmış! Bilge Dede’ yi torunları kurtarmış.. Dede, kendine gelince, kitaptan okumakta olduğu o sayfanın altına, ‘Not: Tecrübe ile sabittir, diye yazmış…
Konumuza dönecek olursak, durum ne merkezde? Konuklar, ekmekleri epeyce hakladı da çay bekleme konumuna mı geçtiler yoksa? Yoksa, “ Valla bal, baklavadan iyi gitti!… Elinize sağlık!.. Allah olmayanlara da versin!... Kesenize bereket!...” diye okumaya falan mı başladılar.
En iyisi, durumun ne merkezde olduğunu iyi okumanız için, eşinize son kez çıkışırcasına seslenmenin zamanı gelmiştir: “ Hanım!... Hanım!... Çorbalar bitti bitiyor! Haberin olsun! Yemekleri kat, ben geliyorum.”
Bak işte gördünüz! Konuklardan kimileri göbeğini kaşımaya başladı bile. Karnını sıvazlayanlar ve geğirenler var içlerinde. Ekmeğe gönderdiğiniz gençler, çayı bile beklemeden sıvıştılar değil mi? Gene de siz ısrarcı olabilirsiniz, “ Yahu olur mu… Ben sizlere demedim mi… Bizim yemekler ne olacak? Bari, çayla birlikte taze ekmek zeytin falan atıştırın ”
Bunu demekle çayı da anımsatmış oldunuz. Bu iyi oldu! Ucuz atlattınız bana göre. Geçmiş olsun…
Anadolu bozkırında bohçasını alarak yıldız olmak için evden kaçan kızlarımız olur zamam zaman… Türkan Şoray’ dan, Filiz Akın’ dan ve Fatma Girik’ ten ne farkım var? Ben de, en az onlar kadar güzelim, diye düşünerek evini terk eden kızların başına neler gelir, Allah bilir.. Evet! Allah bilir, ama söylemez! Bu kızlarımızın Yeşilçam’ da tutunabilmelerinin sözde yolu, rejisörün yatak odasından geçtiğini duyduk ve okuduk… Gerçi, O yola girip de, çıkabilenin sayısı, azın da azıdır bana göre. Tüm bunlar da, tecrübelerle sabittir.
Bir yol var ki, nereden ve nasıl geçtiğini gerçekten bilmiyorum ve bilemiyorum. O yol, yaşamakta olduğum ülkemde yazdıklarımı, yaşadığım toplumla paylaşabilmenin yoludur. Sahi! Kitap yayınlatabilmenin yolu nerelerden, örneğin; editörün neresinden geçer? Bilen var mı?
Bir gün gelir de, sofrasından her gün çalınan katığının derdine düşmeyerek, kuru ekmeği sofranın temeli belleyen insanlara ilişkin öykülerimi kitaplaştırabilirsem, Kriz Ortamında Ekonomik Garantili Konuk Ağırlama Önerileri” adlı öykünün altına da ‘ Tecrübe ile sabittir, diye yazacağım

.Eleştiriler & Yorumlar

:: .........
Gönderen: Kâmuran Esen / ,
6 Ocak 2015
Çok eğlenceli. Büyük bir keyifle okudum. Devamını dilerim. Selâm ve sevgiler.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Akşamdan Yazılan Mektup Sabahleyin Yazanı Tarafından Okunur Mu
İşte Geldi 8 Mart Bakın Neler Olacak
Ereğli Çamlıyayla 2015 Toroslar Geçişi
Görme Engellinin Fendi Münasip Münasebattar' I Yendi
Görme Engellinin Fendi Münasip Münasebattar' I Yendi
Fanfinfon Çorbası
Abdülrezzak Holding 2
Öylesine Bir 8 Mart Yazısı
Kalleş Avrupalı!
Abdülrezzak Holding 1

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sıradışı Bir 8 Mart Kutlaması [Deneme]
Rabbiş Teyzemin Fanfinfon Macerası [Deneme]
Zevat Zerzevat Fiyat Vesaire… [Deneme]
Tezek İthalatı! [Deneme]
Muhteşem Bir Operasyon! [Deneme]
Günlük: [Deneme]
Milli Piyango Milyonerleri [Eleştiri]
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü [Eleştiri]
Gaz Bombası ve Basınçlı Su İle Saldırılması Olası Eylemlere Katılacak Olanların Dikkâtine! [Eleştiri]
Anlaşıldı Vehpi' Nin Kerrakesi veya Eşekten Düşen Karpuz [Eleştiri]


Mudi Beya kimdir?

Bilgisayar edinip İnternet ile yakından ilgilendiğim zamana kadar ülkemde okurdan çok yazarın varlığını düşünür ve bundan büyük kaygı duyardım. . . Uçsuz bucaksız olanakları bulunduğumuz odaya, ayağımıza getiren İnternetle tanııştıktan sonra, ülkemde okurdan çok yazarın olduğunu düşünmüyor, çok net biliyorum böyle olduğunu. Bunu bilmem, yukarıda sözünü ettiğim kaygılarımın katlanmasına neden oluyor. İçinde debelenmekte olduğumuz sorunların temelinde, okumayan bir toplum oluşumuzun katkısı sanıldığından daha daha çok diye düşünüyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Jack London, Ernest Hemingway, Gogol, Zola, Aziz Nesin, Nazım Hikmet ve daha başkaları...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mudi Beya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.