Dünya hayal gücünün tuvalinden başka birşey değildir. -Henri David Thoreau |
|
||||||||||
|
- Üçüncü Bölüm - Adam, beş dakikalığına karşılıklı oturmuşluğundan yararlanmak suretiyle kadına musallat olur, her gördüğü yerde… Kadın, adamın “ Bir çay içek!... Bir çay içek!...” diye diretmelerine boyun eğerek bir masaya birlikte oturmayı kabul etmek zorunda kaldı, aylardan sonra bir gün. Bu görüşmede kadın, adını ‘ Emine , diye açıkladı! Abdülrezzak da yeni sitratejilerle masaya oturdu!... Kendisini çocuklarının okumaları için nice zorlukları aşmak zorunda kalan; hatta büyük kızı Hatçe’ nin hemşire olup yaşadığı bu kentte Üniversite Hastanesine atanmasını sağlayan özverili bir aile babası olarak tanıtmaya özen gösterdi… Bu atak, kadının adama biraz yakınlaşmasını sağladı. Abdülrezzak, bu yakınlaşmadan yararlanmayı kafasına iyice yerleştirdi. Yalanlar peş peşe sıralandı!... Yeni bir yalan uydururken, daha önce söylemiş olduğu yalanlardan bazılarının üstü açılıyor, bu açığı kapatmak için panikle birlikte yeni yalanlar dökülüyordu ağzından!... Sadece, “ Dokuz çocuk babasıyım!...” dediği doğruydu. Bu doğru bilgiyi de, istismar amaçlı vermişti! Kadına ‘ Fedakâr baba , numarasını yutturduğu için, işin içine biraz daha acı katmak işine geldi!... Ancak o da ters tepti!... Kadın: - Abdül sen ne salak şeymişsin!... Dokuz çocuğu ne yapacaksın? Sen kendini bir bok mu belleyerek bunca hatayı işledin? Yoksa senin çocukların arkasında da mı Ramsey Gur olacağını sandın?... ” diye hem Abdülrezzak’ ı esaslı bir şekilde fırçaladı hem de bildik adreslerle ilgili laf arasına laf sokuşturdu kadın!... Ama, adamın o taraklarda bezi yoktu… Adam, kadının ‘ dokuz çocuk , işine kızdığını keşfetmişti!... Bu nedenle, dokuz çocuk babası olmasını haklı bir gerekçeye dayandırma çabasına girerek, - Baksağa gııı!... Adam ‘ Üç çocuk isterem, diye bas bas bağıriy televizyonda; biz onun istediğini üçe katlamışık fena mı ? dedi… Kadın, - İyice serefsizleştin farkında mısın? dedi ve konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “ İçim el verse, o kadının ne hale geldiğini de görmek isterim; ama, dayanamam!... ” Sözü burada adam aldı ve karısı Güldane’ nin sarkmış karın derisinden, örselenmiş bedeninden, pörsümüş göğüslerinden söz etti… Ve ‘ En az üç yıldan beridir, karı - koca olmadıklarını.’ anlattı!... Kadın, “ Lanet olsun!... Lanet olsun!... ” diye başını öne eğerek söylendi!... Adam, bu kez, “ Benim seniyle işim vardır!... Beni diyne kine; biz yaratılanı yaradandan ötürü severik! ” Kadının yüzü kızardı, dudakları titredi ve ayağa kalkarak adamın gözünün içine bakarak, “Sende mi din atına binmeye yelteniyorsun ulan; bu iş sana kadar düşmüş demek! ” dedi ve oradan uzaklaştı… Kadın, az da olsa özverili baba numarasına inandığı için ertesi günlerde adamı görmezden gelmediği gibi, arada halleşmeyi de boş vermedi... Beş, on, on beş derken, kadın bir gün kendi kendine, ‘ Kız şu adamın işini görsen bir kerecik ; kıyamet mi kopar? Üstünde kalacak değil ya, adamcağız! , diye içinden geçirdi… Karşılaştığı bir gün de, “ Tamam ulan tamam!... Ama, keleklik etmeyeceksin!... Unutma!... Bir kereye mahsus!...” diye sıkılayarak açıkladı kararını… İlki böyle oldu. Şipşak! Abdülrezzak’ ın sırnaşıklığı da bundan sonra katlanarak gelişmeye başladı… Kadın, ‘Nasıl olsa yüz vermem, atarım başımdan, diye düşünmüştü. Yanıldı!... Arkasından ikincisi gerçekleşti! İlkinden daha hızlı oldu!... Abdül Rezzak, ın yalanları televizyon dizileri gibi uzadıkça uzuyor ve bıkkınlık veriyordu gayri. Ara sıra yanlışlıkla da olsa, Abdülrezzak’ ın ağzından çıkan doğru söylemlerin bile inandırıcılığı kalmamıştı!... Kadını, ‘ Bu adamın telefonlarından usandım; değil görüşüp konuşmak, sesini bile duymak istemiyorum artık, diye düşünme noktasına getiren ana neden, aileye ilişkin verilen bilgilerin de doğru olmadığı endişesiydi… Ancak, AbdülRezzak, hiç de öyle düşünmüyordu…O ucu açık dadanma peşinden koşuyordu bıkıp usanmadan!... Düşlediği bu dadanma sürecinin başlaması için her yola başvurmaya hazır ve nazırdı!... Gerekirse, ‘ Vakti zamanında yaban ellere evlatlık verilen rahmetli halamın kızı olur!... Evden atmışlar!... Sen kendisini tanımazsın!... Yazıktır!... Günahtır!... Araya düşer, Allah korusun!... ‘ diye karısı Güldane’ ye acıklı senaryolar uydurarak yedeklemeyi bile düşünebilirdi kadını!... Kadın aslında, Abdülrezzak’ tan tam sıyrılmayı kafasına koymuştu ama, bunu açıklamaktan çekiniyordu. Kadının, “ Aşağılık pisliği atamadım başımdan, iki kere şipşak iş yapmak zorunda kaldım; belalım olayazdı!... Sen kimsin ulan? Sen kimsin.? ” diye konuşmalarından anlaşılıyordu, Abdül Rezzak’ tan biraz tırstığı!... Bu nedenle, ailesi ile ilgili bilgilerin doğru olup olmadığını kurcalayınca; örneğin kızı Hatçe’ nin hemşire olup, atanmasını sağladığı, diğer çocukların da okumaları için elinden geleni yaptığı bilgilerinin yalan olabileceği kuşkusuna düşünce, diklenmeye başladı kadın… Görmezden gelmeyi denedi… Elinden geldiğince karşılaşmamaya özen gösteriyordu!... Ama, genellikle aynı mekanlarda boy göstermeleri, ister istemez karşılaşmaları da kaçınılmaz kılıyordu!... …../……. Devam edecek
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mudi Beya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |