"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Dün gece bir rüya gördüm hayırdır inşallah. Allah, düşmanıma bile göstermesin böyle rüya. Rüya değil kâbus diyeceğim ama ; gördüğüm bu rüyanın korkunçluğunu, saçmalığını kâbus sözcüğü bile anlatamaz. Neyse, geçeyim rüyaya: Ben, evde kalmış bir kızmışım rüyamda. Bütün yaşıtlarım çoktan evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış, ben hâlâ koca bekliyormuşum af edersiniz. Her gün aynaya bakıyormuşum bakıyormuşum ; “ Çok da güzelim ama neden bana hayırlı bir kısmet çıkmıyor ? ” diye şaşırıyormuşum. Birkaç çirkin, hatta gudubet gibi arkadaşım bile evlenmişmiş; ben kadersiz habire çeyiz hazırlıyormuşum, elbet bir gün beni de bir isteyen olur umuduyla. Şarkılardan fal tutuyormuşum, yatırlara çaput bağlıyormuşum tez zamanda evlenmek için. Çeyizlerim, sandıklara sığmaz olmuş. Babam küçük bir ev kiralamış. Her odası çeyizle dolmuş evin , bana hâlâ kısmet yokmuş. Babam yakında daha büyük bir ev kiralayacakmış, işlediğim çeyizlerimi koymak için. Siz hiç böyle saçma rüya gördünüz mü ? Cık cık cık ! Derken bir gün, beklediğim haber geliyor. Bana talip çıkıyor. Sevinçten deli oluyorum söylemesi ayıp. Yüreğimde güvercinler uçuşuyor. Bir Cuma gecesi beni istemeye geliyorlar. Gelenlerin arasında damat olacak genç de var tabi. Damat bir yakışıklı bir yakışıklı ; boy pos o biçim. Hüseyin Barak Obama bile, onun yanında bostan korkuluğu gibi kalır inanmazsınız. Tesadüf bu ya, damadın göbek adı da Hüseyin. Obama’ yla adaş yani. Hüseyin Burak… Ne büyük onur( ! ). Önce seviniyorum, sonra kara kara düşünmeye başlıyorum ve diyorum ki kendi kendime: “ Bu işin içine Amerika karıştı bir kez, Allah sonumuzu hayır eyleye.”…Hele bir bakın şu saçmalığa. Amerika’nın suçu ne, Obama’ nın suçu ne ? Deli saçması bir rüya. Uzatmayayım, beni veriyorlar o yakışıklıya, yani Burak’ a. Bende bir sevinç bir sevinç ! Durdum durdum, turnayı gözünden vurdum diyorum . Hemen düğün hazırlıkları başlıyor…Derken, rüya bu ya, üç gün üç gece düğün yapılıyor çalgılı - çengili. Kolbastı bile oynuyoruz damatla. Düğünün sonunda, baş başa kalıyoruz Burak’ la. Bir ara odadan dışarı çıkıyor Burak. İki dakika sonra, dağ yarması gibi irikıyım, çirkin mi çirkin bir adam giriyor içeri. … Basıyorum yaygarayı : Buraaaak ! İmdaaat ! O çirkin adam; bıyıklarını bura bura ve kazma dişlerini göstererek “ Gerçek Burak ben’im yavrum, göbek adım da Abuzittin.” diyor. Saçmalığa bir bakın hele. Meğer, dünürlüğe gelen yakışıklı genç sahteymiş. Konu mankeni olarak kullanılmış. Yakışıklı sahte damat adayını bana gösterip, bu çirkin adama vermişler beni. Bak şu Amerika’ nın uğursuzluğuna diyorum. Midem bulanıyor bu sahtelikten. Nasıl başardığımı anımsamıyorum ama, odadan dışarı atıyorum kendimi. Daha önce hiç görmediğim bir kadınla bir erkek kesiyorlar önümü. Neden oğlumuzun yanında değilsin diyorlar. Siz de kimsiniz diyorum ; biz, senin gerçek kayınvalidenle gerçek kayınpederiniz diyorlar. Meğer beni istemeye gelenler de sahteymiş. Elimi sallasam, sahte bir şeye veya bir insana çarpacağım. Koşarak babamın evine geliyorum. Evde, yabancı bir kadınla bir erkek var. ” Güzel kızım ! Sen misin ! ” diye kucaklıyorlar beni. Yıllardır anne- baba dediğim insanlar sahteymiş meğer. İşte tam bu sırada basıyorum yaygarayı ve biz uzun hava döktürüyorum: “ Sahte sahte sahte amaaaan ! Yok mu gerçek olan amaaan ? ”.......Sesimin ne kadar güzel olduğunu fark ediyorum şıp diye. Şarkıcı olmaya karar veriyorum. Hele bir boşanayım, doğru İstanbul’da alacağım soluğu diyorum. Sonra bir bakıyorum savcılıkta buluyorum kendimi. Boşanmak istediğimi söylüyorum. Evlenme cüzdanıma bakıyorlar. “ Nerden çıkarttın bu sahte evlenme cüzdanını ? Bu cüzdan fotokopi. ” diyorlar. Meğer ; evliliğim sahteymiş, nikâh memuru sahteymiş. Kimliğimi istiyorlar. Sahte evrak düzenlemekle suçluyorlar beni. Tahmin edeceğiniz gibi, kimliğim de sahteymiş. Ayol, bakın kimlikteki fotoğrafa, aynı ben, diyorum; tınlamıyorlar bile. Meğer ben gerçek Kâmuran Esen değilmişim, sahteymişim. O sırada kapı açılıyor. İki polis, savcıya bakıp ; “ Hah ! İşte yakaladık sahte savcıyı.” diye sevinçten kolbastı oynuyorlar. Rüya bu ya ; savcıyı da zorla oyuna dahil ediyorlar. Onlar kolbastı oynarken, kimseye çaktırmadan kaçıyorum. Şarkıcı olaca’ m ya aklım sıra ; atlıyorum bir otobüse, İstanbul’a gitmek için . Boğaz köprüsünü görünce, indirin beni diyorum. İniyorum otobüsten. Bir bakıyorum etrafıma, İstanbul’ la uzaktan yakından ilgisi yok. Bastığım yer, kayıyor ayaklarımın altından. Meğer beni sahte İstanbul’ a getirmişler. Şarkıcı olma hayallerim çabuk sönüyor kibrit alevi gibi. Ağlamaya başlıyorum. Çığlıklar atıyorum, “ Gerçek İstanbul nerde ? Bu İstanbul da mı fotokopi ? ” diye. Öyle bağırmışım öyle bağırmışım ki, sesime uyanıyorum. Bir bakıyorum, sıcak yatağımdayım. Oh ! Çok şükür diyorum. Bir daha sahte belgelerle ilgili haber dinlemeyeceğime, okumayacağıma yemin ediyorum. Bırakın günümü, gecemi bile bana zindan edenlerden nefret ediyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |