İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua |
|
||||||||||
|
Sevgili Günlüğüm; Uzun zaman oldu sana yazmayalı. Seni unuttuğumu sanma. Unutmadım da, bi türlü vakit bulamadım. Torunla bi yandan, Memet Amca’n bi yandan, ev işleri öteki yandan, çarşı bazar işleri beriki yandan derken günler geçti gitti. Senin anlayacağın, gaçmakdan govalamaya vakit bulamadım. Sana yazmayalı neler mi oldu? Neler olacak, hep aynı şeyler. Hemen her gün, bir öncekinin aynısı. Aralarına sanki gopya kâhadı goymuşlar.Günlerin sadece adı denişik. Çarşamba salıya benziyo; salı, pazartesinin aynısı. Hep bildiğimiz şeyler olup duruyo. Artık her şeye alışdık. Aklına gelecek her türlü tuhaflık bize normal geliyo. Kimse yaşadığı acayip olaylara şaşırmıyo, acayipliklere kimse isyan etmiyo. “Sağlık olsun! Bugünümüze şükür, Allah bugünlerimizi aratmasın.” deyip, çıkıyo millet işin içinden. TRT televizyonunda; CIA, Mossad, KGB gibi istihbarat örgütlerinin cinler aracılığıyla bilgi topladığının anlatılması bile kimseyi şaşırtmadı. Geçen gün, Angara’da oturan akrabalardan biri telefon etti. Ev ahalisi hepden hasda olmuş. Doğalgaza zam geldi diye ısıtıcıları gısınca, üşütmüşle. “Daha az doğal gazla daha çok nasıl ısınılır?” gursu açıyomuş belediye. O gursa gideceklermiş de, hem az yakıt parası vereceklermiş, hem daha iyi ısınacaklarmış. Şu saçmalığa bi bak hele. Ne gadar çok gaz yakarsan, o gadar çok ısınırsın. Bunu öğrenmek için gursa gitmeye nüzum yok. “Ekmeğin büyüğü, hamurun çoğundan olur.” diye bi atasözü var. Ama, bizim akrabaların bundan haberi yok besbelli. Sevgili günlüğüm; son zamanlarda bi tek güzel şey oldu. Dur dur, şimdi deyverecem: Çıkan hafta ben nereye gittim, bil bakalım. Hayatda bilemezsin. Şinci sen, Galatasaray maçına mı gittin yoksa diyecen. Yok canım, o gadar da uzun boylu değil. Onu televizyonla idare ediyom. Şincilik sahalara inmedim sevgili günlüğüm. Gomşu Ayşe Hanım’la şiir- türkü gecesine gitdik. Memet Amca’n aycık gızdı mızdı da, dinleyen kim! Yok, ben şiirden ne anlarmışım; yok yaşımdan utanmıyor muymuşum? Duygusuz herif ! Kendisi Esra Erol’u görecem diye, topal bacağıyla taaa Bolu’ya gitti. Ben ona; “ Esra Erol’u görüp de ne yapacan ? Hangi derdine derman bulacak Esra Erol ?” dedim mi, demedim. Ben ona nasıl garışmadıysam, o da bana garışmasın. Garışdırmadım zaten. “Şiir de neymiş?” diye söylenirken, gapıyı çarpdım çıkdım evden. Şiir dinleyecem, türkü dinleyecem diye guşlar gibi uçuyom nerdeyse. O güzelim türküleri dinlerken, içim gıpır gıpır oldu. Sanki bebektim de, anamın ılık sütü boğazımdan içime akıyodu. Galbimin orta yerinde guşlar ganat çırpıyodu. Gençliğimi hatırladım. Ben genç gızken Memet Amca’n, bana maniler, Karacaoğlan’dan dörtlükler yazıp gönderiyodu. Hem de kâhadın arasına papatya goyuyodu. Maniler de yazıyodu. Ben de ona cevap yazıyodum. Köyümüzdeki aşağı pınarın yanı başındaki daş duvarın arasına saklıca sıkıştırıyodum. Gençlik işde. Ihhh! O zamanların o duygusal deliganlısı, şimdi bana şiir gecesinde ne işin var diyo. Bu adam nasıl bu hale geldi, bilmiyom. Bilmiyom dedim ama, bakma sen; biliyom aslında kim suçlu, kimler suçlu. Birbirimize duyduğumuz sevgiyi, saygıyı, güveni nasıl gaybelettik; hepsini biliyom aslında. Medeniyete yenildik sevgili günlüğüm, medeniyete. Teknoloji, bizi un gibi ufaladı. Bi odanın içinde bile uzağız birbirimizden. Aynı odanın havasını soluyan aile bireyleri arasında uçurumlar var. Biri, elinde tablet bilgisayarla oyun oynuyo; biri, elinde cep telefonuyla mesac çekiyo; öteki, televizyon başında; bi diğeri, CD mi ne onu seyrediyo. Birbirimizin yerine teknolojik âletleri goyduk sevgili günlüğüm. Sonunda da böyle duygularımız köreldi. Bu toprağın insanının yazdığı şiirle, yine bu toprağın insanının yakdığı türkü birleşince, gönül tellerim titredi sevgili günlüğüm. Aynı evde yaşayan üç- beş kişinin bile bir araya gelemediği bi zamanda; salondaki onlarca kişinin aynı türküye alkış dutması, aynı şiiri dinleyip duygulanması, beni kendime getirdi. Çocuklarımızı saatlerce bilgisayar başında, televizyon garşısında dutarak kendilerini nasıl küçülttüğümüz, onları hem aileden hem toplumdan nasıl uzaklaştırdığımız gerçeği, bi tokat gibi suratımda patladı. İşte böyle sevgili günlüğüm. Aylardır hayatımdaki tek güzellik işte bu şiir ve türkü gecesiydi. Gece bitip de eve geldiğimde, horul horul uyuyan Memet Amca’nı görünce üzüldüm. Zavallı adamcağız neler gaçırdığının keşke farkında olsaydı. Bundan sonraki ilk şiir ve türkü gecesine onu da götürecem. Sanat Sokağı Dergisi Alaz Şiir Ekibi, bi dinleyici daha gazanacak. Eee, körle yatan şaşı galkarmış. Memet Amca’na şiiri sevdirmezsem, Fatma Nine diye gezmeyecem ortalıkta. Hoşça gal sevgili günlüğüm.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |