İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
Birçok gazetede sırf yer doldurmak için köşe ayrılmış yazarlar var. Bir gazetede adını Dilek olarak belirtmiş bir yazar var. ‘’Erkekler soğuyor mu’’ başlıklı yazısı dikkatimi çekti ve okudum. Baştan söyleyeyim, ben her tür yazıyı okur ve olup bitenler hakkında bilgi sahibi olmak isterim. Bu yazarın ele aldığı konuda bazı eleştirilerim var. Dilek hanım bir tez sunduğunu ve bunu sağlam kaynaklara dayandırdığını yazıyor. Bilimsel bir sunuş gibi vermeye çalışmış. Bu tür yazılardan oluşan bir gazeteyi bazen bir oturuşta tek başıma yazabileceğimi düşünüyorum. O kadar boş şeyler ki acaba yazacak konu mu bulamıyorlar. Burada erkeklerin sorunlarına çözüm bulacak tezleri tespit etmeye falan kalkışmayacağım. Daha temel sorunların etkisi altındaki bu tip konular işlenmek için ikinci sırada gelir. Yazar, son bölümde ‘’bunun temel sebeplerini de yazayım mı acaba? ‘’diye bir cümle eklemiş keşke bildiği bir şeyler varsa onları yazsaydı. Belki bir şeyler öğrenebilirdik ondan. Başta da söyledim ya amaç bir şeyler vermek değil de sayfa doldurmak olunca böyle şeylerle karşılaşıyoruz. Üretim ilişkileri toplumun alt yapısını oluşturur. Üst yapı yani toplumun kültürel yapısı alt yapıya bağımlıdır. Günümüzdeki insanın durumu ekonomik özgürlüğünü kazanmasına bağlı olup yeterli değildir. Temel çelişkimiz olan emek - sermaye arasında doğru yerde doğru yazıları yazmak amaç olmalıdır. Kadını reklâm aracı olarak, meta olarak gören tarafta mı? Yoksa istençlerinden bağımsız olarak kendini bulduğu koşullarda çelişkisini görüp özgürlükler için mücadele veren tarafta mı olacaksınız? Toplumsal yaşamımızdaki insanı etkileyen, kapitalist üretim tarzının kadına bakış açısı nedir? Pratikte inceleyin. Mesela kadın vücudunun reklâm aracı olarak kullanılıyor. Yani kadın araç olarak görülüyor. Kadına bakış açısı metalaşmış. Diğer tarafta erkek skor peşinde koşuyor, skor yapamadığında da belki de cinsellikten soğuyor olabilir. Yazarın örnek gösterdiği Angelika Jolie benim favorimdir bunu da anti parantez belirtmek isterim. Geçmiş dönemlerde görevini tamamlayan burjuva kültür günümüz toplumunun ihtiyaçlarını karşılayabilecek olanaklara sahip değildir. İnsan önce kendini sevmeyi öğrenmeli sonra iletişimi içersinde kendini bulmalı, insanları sevmeyi öğrenmeli. Bugünün egemen ideolojisi 13 yaşındaki bir kız çocuğuna sarkıntılık yapan yaşlı bir kurdu kurtarmak için çare arayışları içine girebiliyor. Ama bunları yazacak olan benim gibilere basın ve yayında yer yok. Bu ülkede gazeteciliği layıkıyla yapan Uğur Mumcular katledildi. Burjuva kültürü hiç alan bırakmadan yerini dolduruyor ama işte nasıl? Aynen bugün gazeteleri okuduğumuzda görüyoruz. Şakırdayan kalemlere ya da suya sabuna dokunmayan kalemlere yer var. İznikli bir gazeteci Ermenilerden özür dilediği için ilçesindeki bir sokaktan adı silindi. İznik belediye encümenini aldığı karardan dolayı kutluyorum. Adı silinen yazar, günümüzün en popüler gazetecilerinden biri. Derin mevzuular değil sosyete günlükleri: Feminist bir köşe yazarı var, yüzüklü erkeklerden oldukça şikâyetçi. Kariyer sahibi bir olduğunu yazan bu takma isimli yazar, bir Internet sitesinin mesajlaşma bölümünde kendisiyle konuşmak isteyen bir erkeğin kendi sayfasına eşiyle çektirdiği boy boy resimleri koymasına içerlemiş. Ülkemizde işlenecek o kadar konu var ki bunların konu sıkıntısı çekmelerine şaşıyorum. Güya gazeteciler ya. Can Yücele Duygu Asena’nın bir televizyon muhabbeti olmuştu: feminist yazar Can yücele bir soru yöneltir. Bu soruda Nazım Hikmet, kartpostal şair diye nitelenir. Can Yücelin cevabı şu olur. ‘kart senin gibi karıya denir postal da orana girsin’ ben bu cümleyi tam olarak yazabilecek radikalizme sahip olamadığımdan biraz yumuşattım. Feminizm maalesef kendini bilinçli addeden kadınlarca savunuluyor. Ya da bu tip yazılarla toplumsal eleştiri yapılıyor gibi gösterilip, erkeklere taş atılıyor. Internet’te ya da sokakta yaşanan bu tip olaylar genel sorunların tali uzantılarıdır. Size bir köşe verilmişse bunu doldurmaya çalışın. Sayın Aslı hanım, Internetkafe çalıştırdığım günlerden size bir örnek vereyim: Adamın bir geliyor ve acayip bir sitede karşısında ki boot programıyla yazışıyor. İki kelime sonra -‘bana bi kere versene’ diye yazıyor. Şimdi ben de böyle şeyler yazsam bana da bir köşe verirler mi? Bence siz bunları bırakın yemek tarifi falan yazın. Ama köşenize seçtiğiniz o resim hedef kitle olarak erkekleri seçtiğinizi gösteriyor. O resimle ne yazsanız biz erkekler tarafından okunur öyle mi? Bence feminist bir yaklaşımla güya erkekleri doğruya yöneltmeye çalışıyorsunuz. Buyurun biraz sizleri güldüreyim: Angelika Jolie beni tanımış oldaydı eminim ki yatma teklifimi kabul ederdi. Bu mümkün değil. Çünkü o birilerine rezerve edilmiştir. Kapitalist sistemde kadın meta olarak görülür. Para gibi kadın da rezerve edilir. Para nasıl ki belirli ellerde toplanıyorsa kadın da belirli ellerde toplanıyor. Evet Angelika Jolie kariyer sahibi biri. O kariyeri nasıl yaptığını zannediyordunuz kadın kime ne vereceğini biliyor. Bu arada belirteyim pazarcılıkla geçimimi sağlıyorum ben de Pazarcı Belma Hanım gibi. Haydi vatandaş pazarcı Belma’da burada tezgah açtı. Kapışan alıyor bunları. Sahi devam ediyor mu Sayın M. Ali Erbil’in yarışma yarışma programı. Çoktandır televizyon da izleyemiyorum. Vaktim olsa geçen sene başladığım romanımı bitireeğim. Bir toplumda yaşanan bazı gerçekler vardır. Bunlar sokakta ya da Internet’te olabilir. Böylesine salaş bir hal almış bir toplumu anlamak için tüm verileri değerlendirmeye almak gerekiyor. Dördüncü murat bazı yasaklar koyar ve toplumun nabzını almak için de halkın içine girer. Bugün halkın içine girmek oldukça kolaydır. Gazeteleri açıyoruz irkiliyoruz. Vuran, kıran, parçalayan, bunalan ve cinnet geçiren bazen serinkanlılıkla planlanıp işlenen cinayetler. İnsanların hayatlarındaki suç bölümleri. Bu insanlar doğduklarında potansiyel olarak bunu taşıyorlarmıydı? Onları bu yöne iten sebepler nelerdir? Son zamanlarda varlıklı bir ailenin çocuğunun yaptığı vahşetin arkasından her gün yeni bir yorum yapılarak yayınlanıyor. Toplumda dehşetin dozu giderek artıyor. Bu hep böyleydi de gazetelerde sansür uygulandığı için mi bu kadar yansımıyordu acaba. Biz gerçekten böyle bir toplumun için de mi yaşıyoruz. Bir gazetenin köşe yazarı haberlerin suyunun çıkarıldığından şikayetçi. Haksız da değil. Bu ablama ben de katılıyorum. Basının bilinçli olarak toplum psikolojisini bozduğunu düşünüyorum. Ben yaşadığım toplumdan şunu istiyorum. Bir şeylerin suyu çıkartılacağına sonuca gidilsin. Suçlu yakalansın ve cezasını çeksin. Ama işin içine İmkan ve para girince her taraf satın alınabiliniyor. Toplumumuzda fırsat eşitliği yok. Hak etmediği yerlerde olan insanlar böylesine rahat iken, toplumun büyük bir kesimi bir avuç insanın altında ezdiriliyor. Bu mu adalet bu mu hukuk? Ayan beyan yasama, yürütme ve yargı organlarının, bürokrasinin içinden insanların rüşvet yediği ya da tehditlerle birilerinin isteklerini yerine getirildiğinin yazıldığı ve çizildiği bir ortamda toplumdan ne bekleyebilirsiniz. Varlıklı insanların ellerinde oldukları imkanlar başkalarının hayatlarıyla böylesine oynama hakkını nasıl verir? Mümkün olan tüm zevkleri tatmış insalar başkalarını canını öldürerek ya da öldürmekten beter ederek yakmaya ne hakları var? ‘Saç güzelse’ Ece hanım, günümüz kadınının rollerinin eskiye göre daha önemli olduğuna dem vurarak yazısına başlamış. Reklamını yaptığı saç tasarımcısının bedava kestiği saçlarıyla oldukça alımlı görünüyor. Eh haksız da değil kadın kendisiyle ilgilenmek zorunda. Kadın kendini iyi hissetmek için bakımlı görünmeli. Suudi Arabistan’da kadınların yüzde 30’u saç kremi kullanırken ülkemizde sadece yüzde 12 imiş. Bak bunu öğrendiğim iyi oldu. Bu, bizdeki gelir dağılımının Suudi Arabistan’dan bile kötü olduğunu gösteriyor. Haziran temmuz aylarında ülkemizde büyük oranda köylerde yaşayan kadınlarımız, ekin biçip anız kaldıracak, yaz ayalarında sebze meyve yetiştiren, hayvan besleyen kadınlar tarladan tapandan gelirken ayaklarında King Paulo ayakkabıları ile o markaları verilen yeni saç kremleriyle ve yeni saç kesimleriyle en az Ece hanım kadar alımlı görünecek ve kendilerini iyi hissedecekler. Hele bir de bu kadınlar, on ton buğday ya da sekiz ton sebze satarak aldıkları king paolo, klimalı ayakkabılarıyla daha rahat ve refah içinde hissedecekler. Çünkü, kadınlar buna değer. Kızım senin hiç mi işin gücün yok. Sen de Müge ablan gibi daha toplumsal konulara yer vermelisin. Bu toplumda parçalanan hayatlar var, bunu sen de görmelisin. Vatandaş temel tüketim maddelerini dahi almada güçlük çekiyor. Hem de kredi kartlarıyla tüketim körüklenirken yine de ekonomideki dolaşım gerçekleşemediği için üretim yapılamıyor ve sonuçta her geçen gün işsizler ordusu büyüyor. İnsanlar kriz nedeniyle cinnet geçiriyor. Gazeteler vahşet haberleriyle dolup taşıyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Taner, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |