İnsanoğlu çevresini şekillendirmek için ellerini kullandı. Belki sadece doğa içinde var olmaya çalışıyordu. Belirli bir yol kat ettikten sonra ise çevresine ve doğaya hükmetmeye başladı. Aynı zamanda insan insana da hükmetti.Maddeyi işlerken emeğinin madde üzerindeki etkisini görüp gözlemler yapıyor. Farklı işlemlerde farklı sonuçları karşılaştırarak yeni sonuçlar elde ediyor. bu sonuçlar üzerinde kafa yorarak yeni üretim biçimleri keşfediyor. Fikirler üretiyor.
Nasıl ki el, insanın ham maddeyle olan iletişiminde yataklık ediyorsa, İnsanların bir birleriyle iletişiminde dil ( yazı, şiir, konuşma ... ) yataklık eder. İnsanoğlunun mağaraya ilk çizgileri kazıması, bugüne kadar gelebilmiş ve günümüz insanı tarafından yorumlanmış. İnsanın yazı yada başka araçlar kullanarak geleceğe bir şeyler bırakma eğilimi geleceğe ve hatta sonsuza kadar uzanacaktır. Bu süreç içinde bir takım izler bırakacaktır. Bunu hiçbir şey önleyemez. Bu geçmişten geleceğe bir uzanımdır. İlk insanın çizgileri o günün ihtiyaçlarından kaynaklanıyordu. Bizon avladı ve şeklini mağaranın duvarına kendi yorumu ile kazıdı.
İlk çağda yada bu gün değişmeyen tek şey. Beyinde gerçekleşen kimyasal elektriksel bir takım süreçlerin parmak uçlarımızda gerçeklik bulmasıdır. soyut olanın somut bir sembole dönüşmesidir. teorinin pratiğe dönüşmesidir. zihinsel eforun bedensel efor ile hayat bulmasıdır. Heykeldir şiirdir. el ürünü kullanım eşyalarıdır....
Doğa içinde var olmaya çalışıyoruz ama bir türlü doğanın bir parçası olduğumuzu kabullenemiyoruz. Mesela insan dna sının dünyanın dışından geldiği iddiaları , Anunakiler vs. bu tür iddia ve teorileri ben de ilgi ile takip ediyor okuyor anlamaya çalışıyorum. Doğru ya da yanlıştır. Tartışmaya açık konular var. Ben diyorum ki Doğanın bir parçası olduğumuzu kabullenelim.Doğaya hükmetme çabamız doğayı ve insanı ötekileştirmemiz aslında kendimizi yok edişimizdir.