Bilen sever. -Leonardo da Vinci |
|
||||||||||
|
Bir çok insan bugün İsrail’in yaptığı saldırılara, kentlerin altyapılarını ve sivil halkı hedef alan toplu bir imha savaşına, katliama, kırıma, hatta soykırıma bir anlam verememektedir. Ölenlerin çoğu bebek, çocuk ve kadınlar. Filistin’in ordusu yok, topu yok, tankı yok. İsrail sivil halkın üzerine en son sistem silahlarla saldırıyor. Anti-semit, Yahudi karşıtı olarak damgalanacağız diye korkudan kimse ağzını açamıyor. Ancak, İsrail’in, çoğu kimse tarafından insanlık dışı ve barbarlık olarak nitelendirilen, bu saldırılarının aslında dinsel açıdan hiçbir sorun oluşturmadığı ve bunların Tevrat’ta yazanlar ile tamamen örtüştüğü açıkça görülmektedir. Kuran’da olduğu gibi Tevrat’ta da kutsal savaş cihatla ilgili bir çok teşvik ve emir vardır. Örneğin, Tevrat’ın Tesniye bölümünde şunlar yazılıdır: “Ve Allahın Rabbin sana teslim edeceği bütün halkları bitireceksin ve gözlerin onlara acımayacak.... O şehrin ahalisini mutlaka kılıçtan geçireceksin, onu ve onda olan her şeyi, ve hayvanlarını tamamen yok edeceksin.” (Tevrat, Tesniye 7/16; 13/15) “Mısır Prensi” (Prince of Egypt) çizgi filmiyle Yahudi halkının kurtarıcısı olarak tanıtılan Musa aslında tarihsel gerçekler karşısında hoşgörüsüz bir savaşçı konumundadır. Musa’nın yazdığı ve havralarda söylenen “kanlı, sarhoşlu, kılıçlı, etli” Musevi ilahisinin Mısır Prensi Musa tarafından yazıldığına inanası gelmiyor insanın: “Parlayan kılıcımı bileyip yargılamak için elime alınca, düşmanlarımdan öç alacağım, benden nefret edenlere karşılığını vereceğim. Oklarımı kanla sarhoş edeceğim. Kılıcım öldürülenlerin ve tutsakların kanıyla, düşman önderlerinin başlarıyla ve etle beslenecek.” (Tevrat, Tesniye 32: 41,42) Musa’nın ordu komutanı Yeşu önderliğinde vaat edilen diyar Filistin’i fethetmeye girişen İsrail bugünkülere benzer saldırıları ilk kez MÖ 10.cu yüzyılda Eriha’da yapılmıştır. Eski Eriha kenti “kadın, erkek, genç, yaşlı, küçük ve büyük baş hayvanlardan eşeklere dek, kentte ne kadar canlı varsa” yok edilmiştir. Ayrıntıları özetle Tevrat’tan okuyalım: “Eriha Kenti'nin kapıları, İsrailliler yüzünden sımsıkı kapatılmıştı. Ne giren vardı, ne de çıkan. RAB, Yeşu'ya, "İşte Eriha'yı, kralını ve yiğit savaşçılarını senin eline teslim ediyorum" dedi. (İsrailli) halk bağırmaya başladı, kahinler de borularını çaldılar. Boru sesini işiten halk daha yüksek sesle bağırdı. Kentin surları çöktü. Herkes bulunduğu yerden dosdoğru kente girdi. Böylece (İsrailliler) kenti ele geçirdiler. Kadın erkek, genç yaşlı, küçük ve büyük baş hayvanlardan eşeklere dek, kentte ne kadar canlı varsa, hepsini kılıçtan geçirip yok ettiler. Sonra kenti içindekilerle birlikte ateşe verdiler. Ancak altını ve gümüşü, tunç ve demir eşyayı RAB'bin Tapınağı'nın hazinesine koydular.” (Tevrat, Yeşu 6: 1-26) Tevrat’ta soykırım emirleri Dolambaçlı yollara sapmaya gerek yok. Bu soykırım mıdır, yoksa kırım mıdır ? Bence bu soykırımdan da beter bir eylemdir. Bu mega-soykırımdır. Çünkü dikkat edelim “küçük ve büyükbaş hayvanlarla eşekler” ve “kentte ne kadar canlı varsa” hepsi yok ediliyor. Yani koyunlar, keçiler, sığırlar, inekler, öküzler, eşekler muhtemelen kümes hayvanları da. Çünkü “kentte ne kadar canlı varsa” diye yazıyor. Mümkün olabilse karıncaları, böcekleri ve doğayı da yok edecekler nerdeyse. Kundaktaki bebekler, çocuklar öldürülerek “soy”un devam etmesi engelleniyor. İşte soykırım budur. Kundaktaki bebekler, çocuklar günahkar ve suçlu muydu? Bu aslında dinsel açıdan yanlış bir sorudur. Suçlu olup olmamaları önemli değildir. Bu bir temizlik, arındırma, kökünü kurutma eylemidir. Öyle ki, bu yok edilen kentin yerine tekrar bir yenisinin inşa edilmemesi bile öngörülür. Soykırımdan sonra İsrail kralı ve ordu komutanı Yeşu, aklı sıra Eriha’nın yeniden kurulmaması için ant içer: “Bundan sonra Yeşu şöyle ant içti: "Bu kenti, Eriha'yı yeniden kurmaya kalkışan, RAB'bin lanetine uğrasın. (...) ve Rab Yeşu ile birlikteydi ve onun ünü bütün ülkeye yayıldı" (Tevrat, Yeşu 6: 26-27) Ancak, yaptığı soykırımla ünlenen Yeşu’nun bedduası ve laneti bir işe yaramamıştır. Günümüzde Kudüs’ün kuzeybatısında bulunan Eriha (Jericho) bugün 70bin nüfuslu önemli bir Filistin kenttir. Kıssadan hisseyi artık siz çıkarın; ben yorum yapmıyorum… Yalnız merak ettiğim şey şu: Tevrat’ın bu kısmı havrada okunurken kimsenin yüzü kızarmıyor mu? Arzı Mevûd (Vaat edilen Diyar) denilen Filistin ve Şam bölgesini fetheden İsrailoğullarının bu katliamları neden yaptığını hahamlara soracak olursanız, bu katledilen insanların putperest, sapık ve çok ahlaksız bir yaşam sürdükleri için böyle bir cezayı hak ettiklerinden ve hatta böylelerinin yaşama hakları bile olmadığından dem vuracaklardır. Yahudilik açısından olağan algılanan böyle etik dışı bir görüşün insanlık adına kabul edilmesi ve onaylanması mümkün değildir. Bir kere bu acımasızca katledilen insanların kötü, sapık veya günahkar oldukları hangi kıstaslara göre saptanmıştır? Öyle bile olsalar, bu o insanların vahşi bir şekilde öldürülmelerini mi gerektirir veya haklı gösterir? Bunlara doğru yol gösterilemez miydi? Doğru yola davet edilemezler miydi? Kundaktaki emzikli bebeler de mi putperest ve sapık bir yaşam sürüyorlardı? Diğer taraftan, ben bugüne kadar hiç ahlaksız bir eşek veya putperest bir sığır görmedim. Köpekler, kediler, keçiler, tavuklar ve eşekler de mi günahkardı, putlara tapıyorlardı? Çünkü katliamda canlı veya cansız olan “her şeyin” (evler, binalar, altyapı vs) yok edilmesi söz konusudur: “Ve Allahın Rabbin sana teslim edeceği bütün milletleri bitireceksin ve gözlerin onlara acımayacak. (...) O şehirde yaşayanları mutlaka kılıçtan geçireceksin, onu ve onda olan her şeyi, ve hayvanlarını tamamen yok edeceksin.” (Tevrat, Tesniye 7:16; 13:15) Ancak, ele geçirdikleri ganimetleri kendilerine ayırırlar, tıpkı bugün ABD’nin Irak petrolünü kendine ayırdığı gibi: “Ancak altını ve gümüşü, tunç ve demir eşyayı RAB'bin Tapınağı'nın hazinesine koydular.” (Tevrat, Yeşu 6: 24) Eriha katliamından sonra aynı şekilde Ay kenti de İsrailli yağmacılarca yok edilir: “Bütün İsrail Ay kentine döndü ve ahalinin hepsini kılıçtan geçirdiler ve o gün erkeklerden ve kadınlardan öldürülenlerin hepsi onikibin kişiydi.” (Tevrat, Yeşu 8:24-26) Katliam bu kadarla bitmez: bölgedeki tüm kentler teker teker yok edilir ve tüm Filistin işgal edilene kadar, ta Gazze’ye kadar sivil halkın katliamı devam eder. Tevrat’tan okumaya devam ediyoruz: “Ve Yeşu o günde Makeda’yı aldı onları ve onda olan tüm canları yok etti, artakalan kimse bırakmadı. Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Makkeda’dan Libna’ya geçti ve Libna’ya karşı cenk etti onları ve onda olan tüm canları yok etti, artakalan kimse bırakmadı.(...) Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Libna’dan Lakiş’e geçti ve Lakiş’e karşı cenk etti onları ve onda olan tüm canları yok etti, artakalan kimse bırakmadı. Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Lakiş’ten Eglon’a geçti ve ona karşı cenk etti onları ve onda olan tüm canları yok etti, artakalan kimse bırakmadı. Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Eglon’dan Hebron’a çıktı ve Hebron’un tüm kentlerini ve oradaki tüm canları yok etti, artakalan kimse bırakmadı. Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Debir’e döndü ve tüm kentlerini ve oradaki tüm canları yok etti, artakalan kimse bırakmadı. Ve Yeşu tüm diyarı, dağlık bölgeyi, güneyi, Şefela’yı ve yamaçları ve tüm kralları vurdu İsrail’in Allahı Rabbin emrettiği artakalan kimse bırakmadı ve tüm nefes sahiplerini yok etti. Ve Gazze’ye kadar, ve Gibeon'a kadar tüm Goşen diyarını vurdu.” (Tevrat, Yeşu 10: 28-41den kısaltılarak alınmıştır) Yani sen Yahudi soyundan gelmeyen insanları, kenttekilerin hepsini, kundaktaki bebeleri, çocukları, kızları, kadınları acımasızca öldür, eşekleri, tavukları ve inekleri boğazla ondan sonra ben bunu Tanrı adına yaptım de. Faturayı da Tanrıya kes! Tevrat’a göre vaat edilen diyarın fethi sırasında 31 kent ve yerleşim yeri tamamen yağmalanmış, imha ve tahrip edilmiştir. Öldürülen insanların sayısı 300.000 den fazladır. Bu soykırım değilse o halde nedir? Vaat edilen toprakların paylaşımı Ancak, tüm saldırılarına rağmen İsrailoğulları yine de vaat edilen toprakların tamamını işgal edemez, mülk olarak fethedilecek pek çok yer kalır. Liderleri Yeşu da sonunda yaşlanır: “Ve Yeşu kocamış ve yaşta ilerlemişti: ve Rab ona dedi: sen kocadın ve yaşta ilerledin ve mülk alınacak pek çok yer kaldı.” (Tevrat, Yeşu 13: 1) Neymiş bu yerler? Tevrat’tan okuyalım: “Kalan yerler şunlardır: Tüm Filistiler bölgesi, (...) Gazze, Aşdod, Aşkelon, Gat, Ekron, (...) gün doğusuna doğru Lübnan’ın tamamı ve Sayda.” (Tevrat, Yeşu 13: 3-7) Tevrat’ta “vaat edilen diyar” kapsamında olan tüm bu kentler ve ülkeler bugün de aynen mevcuttur! Sadece Ekron/Latrun, Sayda/Sidon olarak isim değiştirmiştir. Ele geçirilen topraklar Şilo kentinde yapılan bir toplantıda İsrailoğullarına kura ile dağıtılır. Tabi o devirde noter olmadığı için arazilerin, köylerin, kentlerin paylaşımı haham (kahin) huzurunda ve Rabbin gözü önünde yapılır. Yani toplu konut uygulamasının ilk örneğini de burada görmüş oluyoruz: “Şilo’da, Rabbin önünde, toplanma çadırı kapısında, kahin Eliyezer ve Nun oğlu Yeşu’nun ve İsrailoğulları boylarının atalar evi başlarının kura ile böldükleri miras budur. Ve diyarı paylaşmayı bitirdiler.” (Tevrat, Yeşu 19:51) Yeşu burada bir nutuk çekerek İsrail’in zaferlerini över, ve bölgedeki “tüm milletleri kırmış olduğundan” söz eder: “İşte Erden (Şeria) ırmağından batıya doğru büyük denize (Akdeniz) kadar kırmış olduğum tüm milletlerin arazileri ile geriye kalan milletlerin arazilerini boylarınız için miras olarak kurayla böldüm. (...) ve Allahınız Rabbin size söylediği gibi onların ülkesini mülk edineceksiniz” (Tevrat, Yeşu 23: 4-5). Ben dikkatinizi “kırmış olduğum tüm milletler” tümcesine çekmek isterim. Bu “milletkırım” operasyonu “soykırım” değilse o halde nedir? Yeşu nutkuna devamen ahalisi katledilmiş bomboş kalan diyarın, başkaları tarafından inşa edilmiş kentlerin, bina, bağ, bahçe, zeytinliklerin İsrailoğullarına miras olarak verildiğini vurgular: “Ve üzerinde işlemediğiniz bir ülkeyi, ve bina etmediğiniz kentleri size verdim, ve onlarda oturuyorsunuz, kendi dikmediğiniz bağlardan ve zeytinliklerden yiyorsunuz.” (Tevrat, Yeşu 24: 13) Kimdir bu Yeşu ? İsrail ordusunun başkomutanı olan Yeşu Yahudilerin gözünde Musa’ya eşdeğer bir peygamber olarak kabul görmese de hem bir lider, hem de askeri bir kahramandır. Vaat edilen diyarın fethedilmesinde büyük rol oynamıştır! İyi de Musa’nın emri ve vasiyetiyle bu kadar katliam yapan Yeşu denen bu adamın Sırp kasabı Radovan Miloseviç’ten ne farkı var? Veya Kazıklı Voyvoda’dan? Veya Neron’dan? Veya bebek katili terörist başı Apo’dan? Usame Bin Ladin’den? Hiroşima ve Nagazaki’deki putperest (!) Japonları atom bombasıyla yok eden zihniyet ile Yeşu gibi insanlar yetiştiren zihniyet arasında ne fark var? Bugün modern Yeşular aynı gaddarlıkla Gazze’de, Filistin’de, Lübnan’da katliam yapmayı sürdürüyorlar, ve savaşı genişletmenin planlarını yapıyorlar! Ve kendilerine Yeşu’yu örnek alıyorlar! Yani şu Yeşu denen adam ne kadar da becerikliymiş: Musa’nın yaveri, İsrail’in lideri, ordu komutanı, tapu müdürü, hakim, peygamber, kahraman, savaşçı.... Bir çok Hristiyan da bu ismi iftiharla çocuklarına vermektedir.... (Josuah/Coşua, Jose/Hoze, José/Joze) Yeşu’ya bu kadar paye yetmez mi? Yetmez! “Musa, Ulus Yaratan Peygamber” adlı anı romanında Musa’yı göklere çıkaran Yahudi asıllı Fransız yazar Gerald Messadié Tevrat’taki bu dehşet verici soykırımlar karşısında Tesniye 34:12 ye gönderme yaparak Musa’nın bu korkunç soykırım emirlerini verdiğini kabul edemediğini, bu olayları bu nedenle kitabına almadığını belirtir! Yine devamen yüce Tanrının böyle soykırımlar için emir vermiş ve İsraillileri insan eti yiyen canavarlar haline getirmekle tehdit ettiğini de kabul edemez. İşte bakın Messadié ne demiş: “Musa’nın sınırsız şefkatine ve yüce gönüllülüğüne inanıyorum; onun Pentateuhos’ta (1) anlatılan korkunç soykırımların emrini verdiğini kabul edemem (Tesniye XXXIV 12) bu nedenle onları kitabıma almadım. Ayrıca yüce Tanrının böyle soykırımlar için emir vermiş ve İsraillileri yamyamlıkla tehdit etmiş olmasını da kabul edemem” (2) Yamyamlıkla ilgili olarak Tesniye 28:53-54te “Ve düşmanların seni sıkıştıracağı kuşatmada ve sıkıntıda bedeninin semeresini, Allahın Rabbin sana verdiği oğullarının ve kızlarının etini yiyeceksin.” diye İsrail hakkında tehdit edici bir kehanet vardır. Demek ki, Messadié işine geldiği şekilde davranıyor. Gerçekler onun için önemli değil. O halde, önemli olan göz boyamak, gerçekleri çarpıtmak ve insanlığı kandırmayı sürdürmek olmalı herhalde. Gerçekleri yadsımakla, hatta Tevrat’ta yazanları yok saymakla bir noktaya varılamaz. Yoksa acaba Messadié de bizim İslamcılar gibi Tevrat muharreftir mi demek istiyor? Kuşkusuz, Tanrı’nın vahşete, soykırıma veya teröre onay vermesi mümkün değildir. Yeşu’yu peygamber olarak kabul etmek affedilmez bir yanılgı, gaflet, büyük bir utanç, dinsel bir skandal ve Yaratıcı Tanrı’ya hakarettir. Evrensel Tanrı kuşkusuz ve tartışılmaz bir şekilde bu gibi şeylerden arıktır, beridir, uzaktır. Yuşa Hazretleri Binlerce insanın kanı üzerinde kalmış olan ve “tüm milletleri kırdığını” Tevrat’ta iftiharla açıklayan bu İsrail kasabının İslam dininde “Hz Yuşa" adıyla onurlandırılmasına ne diyeceğiz peki? Yeşu’nun “Yuşa Hazretleri” olarak sanki çok değerli bir peygamber gibi İslam’da kabul görmesi dinsel skandalın başka traji-komik bir boyutudur. Bizim şaşkın, basiretsiz ve körkütük cahil ulema/din adamları, Tevrat’ta adı geçiyor diye, bir çok İsrailli savaşçıyı, komutanı, askeri ve kralı, kulaktan dolma bilgilerle, peygamber olarak kabul edip onlara Yahudilerden fazla payeler vermiştir. Güler misin, ağlar mısın? İlahiyat fakülteleri kürsülerinde yan gelip yatarak ahkam kesenler “misvak, domuz yağı, cinsel ilişkiyle oruç açma, hijyenik galoş” gibi konular yerine biraz da bu işlere baksalar nasıl olur acaba? Günümüzün çağdaş Yeşularının örnek aldığı bu binlerce sivil, bebek ve çocuk katili Yeşu’nun “Yûşâ Aleyhisselâm” olarak yüceltilmesi, payelendirilmesi, kahramanlıklarının (!) övülmesi, Beykoz’da Yuşa Tepesinde olduğu sanılan türbesinin ziyaret edilmesi, mum yakılması, adak adanmasına ne demeli artık bilemiyorum. Pes diyorum... İsrail’i, ABD’yi anlıyorum da bizim şaşkınlığımızı, ulemayı, anlı şanlı İslam alimlerimizi, profesörlerimizi anlayamıyorum. İsrail’in günümüzde yaptığı soykırım ve orantısız güç kullanımının benzerini stratejik hiçbir önemi olmayan savunmasız iki kenti atom bombasıyla 1945 yılında yok eden ABD yapmıştır. ABD aynı katliam ve vahşeti 1960lı yıllarda Vietnam’da göstermiştir. Şu an Irak’ta göstermektedir. Kadınları, çocukları öldüren ve bunlara tecavüz ederken videoya kaydeden amerikan askerlerine göstermelik cezalar verilmektedir. Soykırım emirleri din kitaplarına varıncaya kadar bilinçaltlarına, ruhlarına, genlerine ve kromozomlarına kazınmış olanların çocukları, torunları ve böyle bir kültürün mirasçıları Türkiye’yi hangi hakla soykırım yapmakla suçladıklarının hesabını bütün dünyaya tek tek vermek zorundadırlar. Dipnotlar (1) Tevrat’ın ilk beş kitabına verilen isim, Pentateuque. (2) Musa, Ulus Yaratan Peygamber, Gerald Messadié, II Cilt, Doğan Kitapçılık A.Ş. 4.baskı temmuz 1999, s: 314
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hulki Can, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |