Sen gibi olmasada başka ellerde de sürülür tarlalarım,kimseye kızamam elbet geçer sürgünlüğüm.Bir el belki bir gün çiğdem tohumlarından atar tarlama,gökyüzü duyar hasretliğimi başlar ağlamaya ve bir gecede açar adını taşıyan tohumlar mor beyaza boyanan tenimde.Gölgende serinler böcekler,bir günlük ömrünü dünden harcamaya razı kelebekler uçuşur,bir arı balına katar polenlerini ve dökülen yapraklarınla özün kalır senden geriye,beni kahreden toprağımı kabul etmeyen o vurdumduymaz,inatçı özün...Dört mevsim açıp solarken çiğdem çiçekleri,dört mevsimde üç yüz altmış beş gün ne açar ne de solar hasretliğim.Geçer günler;tükenmek bilmeyen,yüreğimi delen asitli özlemin kuraklaştırıp çatlatır topraklarımı ve hayat verecek bir tohumum kalmaz geriye.Yolunu şaşırmış bir arı geçer,son nefesini verir bir kelebek,bir böcek sığınacak gölge arar parelere bölünmüş bedenimde.Gün gelir dikenli tellerle sarılır etrafım;iki üç kepçe kazarken öldürür son umutlarımı ve betonlar döküp,demir çubuklar saplarlar yüreğime.Temel atma adı altında köklerini taşıyan temelimi delik deşik edip kat kat betonlara hapsederler.Çiğdem apartmanı derler bu beton yığınına ve bir kız çocuğu gözünü açar hastaneye yetişmeden kalıpların esir aldığı arsamda,onun da adını çiğdem koyarlar.Artık baba olan gençliğini arkasında bırakmış bir adam elinde toprağından koparılmış çiğdemlerle koşup gelir eşini kutlamaya.Gördün işte sen olmasan da,ne kadar sahte olsa da yaşıyor hala çiğdemler beton zırhına bürünmüş toprağımda.